Kabullenmeler başlamamışken, beklentiler düşmemişken; hayallerden
tavizler vermeden mutlu olma çabası hala geçerliyken, mutlu olma gibi bir çaba
söz konusuyken, aklım çıkardı “Bu kış da bitecek” diye… İnsanlar işlerine
gidemeyeceklerinden, yollarda yürüyemeyeceklerinden, artık huzurun kendisi
olmuş rutin akışları bozulacağından sevmezlerdi kışı, yağmuru… Benimse hayatım
henüz adrenalinin kendisi olmamıştı; henüz, her an bir yerlere geç kalmışım,
bir şeyler yapmayı unutmuşum kaygısı hasıl olmamıştı. Hayatın akışından
koptuğum zamanlardan hayatın kendisine döndüğümde, yaşamaya o kadar da düşkün
olmadığımı defalarca fark etmeme rağmen yine de hayatta kalma güdüme yenildiğim
zamanlar değildi henüz.
tavizler vermeden mutlu olma çabası hala geçerliyken, mutlu olma gibi bir çaba
söz konusuyken, aklım çıkardı “Bu kış da bitecek” diye… İnsanlar işlerine
gidemeyeceklerinden, yollarda yürüyemeyeceklerinden, artık huzurun kendisi
olmuş rutin akışları bozulacağından sevmezlerdi kışı, yağmuru… Benimse hayatım
henüz adrenalinin kendisi olmamıştı; henüz, her an bir yerlere geç kalmışım,
bir şeyler yapmayı unutmuşum kaygısı hasıl olmamıştı. Hayatın akışından
koptuğum zamanlardan hayatın kendisine döndüğümde, yaşamaya o kadar da düşkün
olmadığımı defalarca fark etmeme rağmen yine de hayatta kalma güdüme yenildiğim
zamanlar değildi henüz.
Odasında büyüyen çocuklardandık. Odası dünyası olan, odası
mahallesi ve arkadaşı olanlardan… Akdeniz’de büyüdüğü için, insanların akın
akın yanmaya geldiği yaz mevsiminin çekiciliğini pek göremezdik. Yaz, benim
için işkence demekti. Kalabalıkların ve gürültünün artması demekti… Pütürlü ve
badanalı duvarlarla arkadaş olanlar için kış, yazdan yeğdi. Uzun kollu
kıyafetlerin içinde güvende olduğumu, yorganın altındayken kimsenin
ölmeyeceğini, hiçbir şeyin, hiçbir hikayenin ve hatta hayatın bitmeyeceğine çok
emindim. O zaman; o boş ve kaygısı az zamanlarda kışı yakalayabiliyordum.
Gökyüzünün lacivertten kül grisine döndüğü ilk sabahı görür, baba evinin mutfak
camından baktığımda çakan her şimşeği yakalardım.
mahallesi ve arkadaşı olanlardan… Akdeniz’de büyüdüğü için, insanların akın
akın yanmaya geldiği yaz mevsiminin çekiciliğini pek göremezdik. Yaz, benim
için işkence demekti. Kalabalıkların ve gürültünün artması demekti… Pütürlü ve
badanalı duvarlarla arkadaş olanlar için kış, yazdan yeğdi. Uzun kollu
kıyafetlerin içinde güvende olduğumu, yorganın altındayken kimsenin
ölmeyeceğini, hiçbir şeyin, hiçbir hikayenin ve hatta hayatın bitmeyeceğine çok
emindim. O zaman; o boş ve kaygısı az zamanlarda kışı yakalayabiliyordum.
Gökyüzünün lacivertten kül grisine döndüğü ilk sabahı görür, baba evinin mutfak
camından baktığımda çakan her şimşeği yakalardım.
O evden ayrıldıktan sonraki evimde de sevdim yağmur yağan
geceleri ve gök gürlemesiyle uyandığım sabahları. Yağmurlu hava, insansız ve
hareketsiz bir dekorun da canlılık sahibi olacağının bir kanıtıydı. Her şey
dururken düşen damlalar, hareketsizliğin de bir devinimi olduğunu gösterirdi.
geceleri ve gök gürlemesiyle uyandığım sabahları. Yağmurlu hava, insansız ve
hareketsiz bir dekorun da canlılık sahibi olacağının bir kanıtıydı. Her şey
dururken düşen damlalar, hareketsizliğin de bir devinimi olduğunu gösterirdi.
Zaman, sırf rutini bozulacak diye yağmura küfredenlerden
biri yapmak üzere beni. Korkuyorum kışı yakalayamamaktan; senenin ilk uzun
kollusunu giydiğim gün hemencecik kayboldu da yine güneş açıverdi, yine gök
gürültülerinin zarif varoluşsal şiddetini kaybettim, yine geniş bir pencerede
hiçbir şey yapmaksızın yağmuru izleme fırsatını kaçırdım diye aklım çıkıyor. Aklım
çıkıyor, odasında büyüyen çocuk, kalabalıklara ve rutin hayata karıştı, o
fildişi kuleden inip yalancı motivasyonlara kanarak “sosyal havyan” olduğuna
inandı diye.
biri yapmak üzere beni. Korkuyorum kışı yakalayamamaktan; senenin ilk uzun
kollusunu giydiğim gün hemencecik kayboldu da yine güneş açıverdi, yine gök
gürültülerinin zarif varoluşsal şiddetini kaybettim, yine geniş bir pencerede
hiçbir şey yapmaksızın yağmuru izleme fırsatını kaçırdım diye aklım çıkıyor. Aklım
çıkıyor, odasında büyüyen çocuk, kalabalıklara ve rutin hayata karıştı, o
fildişi kuleden inip yalancı motivasyonlara kanarak “sosyal havyan” olduğuna
inandı diye.
Neyse ki tam bitti dediğim yerde yine bir günlüğüne kış
oluyor. Neyse ki sesler ve hareketler çekilip beni bir odada tek bırakabiliyor.
Ben, o odadan hiç çıkmamışım, hayatta kalma güdüme hiç yenilmemişim gibi, zaman
hiç akmamış hatta zaman felsefesi hiç başlamamış gibi; an hep durmuş da bütün
akış yağmur ile sağlanmış gibi o tıkırtıları dinleyebiliyorum. Geçtiğim
şehirlerin günahımı ve sevabımı temsilen verdiği şarkıları dinleyebiliyorum.
Neyse ki yağmurlar yağdıkça, odasında büyüyen çocukların o odadan asla
çıkmayacaklarını biliyorum.
oluyor. Neyse ki sesler ve hareketler çekilip beni bir odada tek bırakabiliyor.
Ben, o odadan hiç çıkmamışım, hayatta kalma güdüme hiç yenilmemişim gibi, zaman
hiç akmamış hatta zaman felsefesi hiç başlamamış gibi; an hep durmuş da bütün
akış yağmur ile sağlanmış gibi o tıkırtıları dinleyebiliyorum. Geçtiğim
şehirlerin günahımı ve sevabımı temsilen verdiği şarkıları dinleyebiliyorum.
Neyse ki yağmurlar yağdıkça, odasında büyüyen çocukların o odadan asla
çıkmayacaklarını biliyorum.
Şimdi kış bitiyor; bir yağmur daha göremeyecek kadar uzakta
olmanın endişesindeyim geleceğin. Neyse ki ben bir şehri özlediğimde, ben o
şarkıları dinlediğimde; mevsim ne olursa olsun varoluşumun kışını yaşayabilirim.
olmanın endişesindeyim geleceğin. Neyse ki ben bir şehri özlediğimde, ben o
şarkıları dinlediğimde; mevsim ne olursa olsun varoluşumun kışını yaşayabilirim.
Tüm bilgiler silindiğinde zihnimden, nasıl ki suya yazı
yazılmıyorsa, yazılanlar da yağmura yenilsin.
yazılmıyorsa, yazılanlar da yağmura yenilsin.
Yağmur; beni şu anın devinimine göm, zamanın dinamiği bitmesin.
ŞAHANE Bİ YAZIYDI… daha önce iyiki gözümden kaçırmışım..