theme-sticky-logo-alt
img-alt
img-alt
img-alt
img-alt

Kavafis’in Şehri / Gezginci Erdem

1 Mart 2013
1190 Okunma

Kavafis’in “Şehir” şiiri sınırsız bir bilete benziyor. Nasıl Kafka’nın soğuk memleketine götürdüyse ve nasıl Isabel Allende’yi hatırlatıyorsa güneyden, dünyanın her yerine Akdeniz hüznüyle gitmemi sağlıyor.

 

Bu şehir arkandan gelecektir…”

Hep bir gitme isteği içimde. Yol almak isteği damarlarımı zorluyor. Bu masa, bu sandalye, bu dolap, bu pencere… Uzar gider nesnelere bağlılık. Etrafımdaki her şey sanki beni itiyor. Uzun zamandır bu böyle. Her istek gibi çürümeye yüz tuttuğunu hissediyorum. Hımbıl, kaderci küfün tenimi ele geçirdiğini hissediyorum. Anlıyorum belki de. Elim Kavafis’e gidiyor. Anlıyorum. Bu koca kafa ölene kadar peşimde. Kokuyor artık şehirlerarası otobüs terminalleri hayal eden belleğim, her uçak sesinde çocukça gökyüzüne bakan gözlerim, hele vapur, gemi denizle ilgili yolculuk hayalleri, onlar iyice kurtlandı hayallerimde.
Neden peki? Neden gitmek istiyorum. Kavafis neden gitmek istemiş. Neden anlamış gitmenin hiçbir faydası olmayacağını. Nasıl anlamış umrumda değil. Neden anlamış? Bir pranga da bu şiir ayağımdaki. Hani cesaretim olsa gitmeye tutup çekecek beni. Bağlayacak lağım kokan sokaklara ve haykıracak:
“Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.”
Buraya aitim. Bastığım yer iki ayağımın kapladığından daha fazla olamaz. Kafka sadece beni değil hiç kimseyi mutlu edemez. Bir kalemi elimin büyüklüğünden daha fazla sahiplenemem. Sevgili için de geçerli bu iş, para ve bardak için de… Buraya aitim. Burası neresi diye Kafka ile soruyorum, Kavafis cevaplıyor:
“Yüzümü nereye çevirsem nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum, ömrümün…”

Kavafis’in “Şehir” şiiri sınırsız bir bilete benziyor. Nasıl Kafka‘nın
soğuk memleketine götürdüyse ve nasıl Isabel Allende‘yi hatırlatıyorsa güneyden, dünyanın her yerine Akdeniz hüznüyle gitmemi sağlıyor. Tesadüfe bakın ki Isabel Allende:

“Bavulları yeniden yapıp başka bir yere doğru yola çıkmak gerektiğinden hiçbir yerde bir türlü kök salamazdım.” diyor Yüreğimdeki Ülkem kitabında.
O tırnaklarıyla ve çocukluğuyla ülkesinde kalmak, orada yaşamak isterken ben kökümü kertenkele kuyruğu sandığım için kendime hayıflanıyorum. Bana göre geçmişimi bırakıp hızla uzaklaşmak her şeyi düzeltecek. Oysa hem yeni bir kuyruğum çıkacak hem de acım yenilenecek. Dikkat çekmek isteyen kelimelerim kadar maskara  bir şey görmedim bu hayatta! İşte her isteğim gibi gitme isteğimde “Kal.”denmesini beklediğimden aslında. Anlıyorum. Buraya aidim. Bu kitaplara. Kötü bir şey bu ve iyi bir şey. Bağlandığım toprak iki arnavut kaldırımı taşının arasından fışkıran özgürlük
hasretinden başka bir şey değil. Zaten Allende de kafasında götürmüştü güzel ülkesini, her yanda görmüştü yıkılan şehrini.

Kavafis, Kafka ve Isabel Allende bir kafede otursa farz-ı misal. Kavafis‘in şehrinde olsa bu buluşma. Göz göze gelseler üçgen şeklinde. Kafka sıcaktan bunalsa, Allende kendine yakın bulsa havayı, Kavafis
Kafka’nın ya da Allende’nin -hiç farketmez- memleketine gitmek için can atsa içten içe. Gidenleri yad etseler, gidebilenleri. Anlasalar oraya ait olduklarını. O masaya, sohbete. Belleğimdeki bu buluşmadan sonra Kavafis uğurlasa konuklarını. Çıksa Ege’yi gören bir tepeye ve yazsa:

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.”
Buraya ait değilim. Betona, parlak ışıklara ait değilim. Seslere ait değilim. Gidemeyeceğim hiçbir yere. Bu şiiri unutamadığım sürece gidemeyeceğim.
Dört nala gelip uzak Asya’dan…” diyerek insanın insan oluşundan şimdiye kadar, şimdinin ötesine o hazin sona kadar nerede başlayıp nerede son bulacaksa bu hikaye, baharda kavak pamukçuğu gibi uçuşuyor olacak insanlık köksüz, rüzgarın önünde tam da yazdıklarımın içinde. Çünkü ne kadar derine inersek o kadar acı çekeceğimizi bilerek büyüdüm. Çünkü bu yolculuk hali hazırda devam ediyor hücrelerimde. Karmaşık sarmallarımı hayatın en mahrem yerlerine sokarak bir kelimeye sırnaşıyorum mesela. Yürüyorum kelimenin içinde. Kelimenin caddelerini, sokaklarını arşınlıyorum. Kafelerine bakıyorum. Hava çok sıcak. Bir masada bir adam, bunaldığı belli. Gülümsüyor kadın buraları sevdiği belli. Üçüncü adam hem sevinçli hem kederli, buralı olduğu belli. Geçiyorum yanlarından. Bakmıyorlar bana. Adım attığım her toprak parçası benim, bavulum yok ve kelimemin içinde kalmaya karar veriyorum. Kitapçının önünden geçiyorum. Nâzım Hikmet‘in kitabı vitrinde. Sen nelere kadirsin yalnızlık! Kavafis‘in şehrinde bu ne fikri hengame!
Tepede
bir adam bağırıyor denize doğru:
“-bir ceset gibi- gömülü kalbim.”
Benim yurdum bu şiir. Kitaplığım içinde, sevdiğim yemekler, sevdiğim insanlar,
sevdiğim her ne varsa bu şiirde. Buraya aidim.
Yurdum
bu şehir. Gidilemeyen, durulamayan bu şehir…
*Kavafis’ten Yüz Şiir – Helikopter Yayınevi
Hakkında Erdem Gezginci
Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.
Yorum 0

    Cevapla

    15 49.0138 8.38624 arrow 0 bullet 0 4000 1 0 horizontal https://kalemkahveklavye.com 300 4000 1