Yönetmen Jim Jarmusch filmlerine ilham veren sürrealist fotoğraflardan bir seçkiyi Paris Photo 2024 için hazırladı.
Jim Jarmusch’un Coffee and Cigarettes (2003) filminin kapanış sahnesinde, Amerikan avangardının iki ikonu Bill Rice ve Taylor Mead, “1920’lerde Paris… ve 70’lerde New York”a kadeh kaldırır. Her ikisi de sanatsal devrimin damga vurduğu tarihi dönemlerdir: NYC’nin radikal karşı kültürünün gelişmesi ve 1924’te sürrealizmin resmi şafağı. Ve her ikisi de Stranger Than Paradise’tan Paterson’a kadar Jim Jarmusch filmleri ve kariyeri üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olmuştur.
Jarmusch, bu Kasım ayındaki Paris Photo’dan önce, “Huzursuz bir gençken, sürrealizm benim için bir vahiy oldu, önce görsel biçimleriyle, sonra da edebi biçimleriyle,” diyor. Burada, 100. yıldönümünde “bu meydan okuyan ve neşeli sanatsal kesintiyi” kutlayan kişisel bir sanat eseri seçkisi hazırladı. “Yirmili yaşlarımın başında beni ilk olarak Paris’e çekti ve orada şehrin gizemli gece sokaklarında bir tür yürüyüş haritası olarak Breton’un Nadja’sını tekrar tekrar okuyup rehber edindim.”
Jim Jarmusch Paris Photo’nun 2024 edisyonu için yaptığı seçimlerin tamamen Sürrealist olmadığını, ancak “sıradan olanı düşsel olana ve bazen de tam tersine dönüştürme ilkelerini yansıttığını” ekliyor. Bunlar arasında David Hockney’nin yüzme havuzu fotoğrafları, Peter Hujar’ın kasvetli yer altı mezarı çekimleri ve Robert Frank’in 1965 tarihli Jack Kerouac portresi gibi ikonik eserler, Lisetta Carmi’nin 1960’larda Cenova’daki trans topluluğunun yıkıcı görüntüleri, Daidō Moriyama’nın çıplakları ve Zanele Muholi’nin çağdaş ırk keşfi yer alıyor.
Paris Photo’nun sanat yönetmeni Anna Planas, koleksiyonun sürrealizmin tarihi ile daha sezgisel bir yaklaşım arasında bir denge kurduğunu belirtiyor. “Sürrealizmle olan bağın ötesinde, kişisel göndermeler [beni] çok meraklandırdı. Jarmusch, Robert Frank ve Arākii’nin arkadaşıydı ve bu seçkide Tokyo, Berlin veya New York gibi farklı şehirler arasında dolaşmanız mümkün.”
Jarmusch’un çok yönlü yaklaşımı, fuarın bir bütün olarak yansımasına hizmet ediyor; sürrealist miras, geleneksel formların yanı sıra dijital çağın -giderek daha gerçeküstü- araçlarını kullanarak, hareketten ilham alan modern sanat eserleriyle bir araya getiriliyor. Planas, tüm bunların Paris’te bir araya gelmesinin önemli olduğunu ekliyor. Sonuçta, André Breton’un bir asır önce Sürrealist Manifesto’yu yazdığı ve yayınladığı yer burası. Bugün, eski ve yeni sürrealist eserlerin sunulmasının “şehrin yaratıcı köklerini göstermesi ve bu mirasın çağdaş sanatta nasıl hala canlı olduğunu ortaya koyması” umuluyor.