Selda Terek’in kaleme aldığı, dünyaca ünlü çizer M.K. Perker’in illüstrasyonlarıyla renk kattığı Bi’ Kahve İçmeye Yukarı Gelir misin?, Ses Kaydı, Affedebilecek misin?, Bekâret Engeli ve El Âlem Ne Der? kitaplarından oluşan İtiraflar Serisi Destek Yayınları’ndan çıktı.
Süratle değişen ve robotlaşan bir dünyaya ayak uydurmaya çalışıyoruz ister istemez. Her şey o kadar hızlandı ki kaçınılmaz olarak ömrü de kısaldı. Aşkların, sevgilerin, ilişkilerin, dostlukların bile… “Kullan, tüket, yenisine geç ve bunları yaparken ezberini bozan hiçbir şeye şaşırma” dönemindeyiz.
Bu hızın bir yan etkisi var: “Konsantrasyon kaybı…” En büyük hazlardan birini yitiriyoruz; kitap okuma alışkanlığımızı… Kitapların rekabet ettiği; filmler, diziler, telefon aplikasyonları ve sosyal medya.
Aklıyla övünen, dünyayı kendi istek ve ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirebileceğini sanan insan, aslında kapılıp gittiğinin farkında değil. Her şeye bir yanıtı var, içindeki boşluk hariç… Anlam arayışı son bulmuyor, bulmayacak çünkü duygularından, hikâyelerinden, gündelik yaşamın basit güzelliklerinden uzaklaşıp tatminsizleşiyor bu yeni dünyada… Öte yandan hâlâ okumanın geliştirici gücüne ve hazzına inanan insanlar var ve onlar için yepyeni bir söylemle, oldukça iddialı çıkıyor bu sefer yazar Selda Terek. “Size haz vadediyorum” diyor “Okumaktan keyif alacağınız ve elinize aldığınız hikâyeyi bitirmeden yerinizden kalkmak istemeyeceğiniz yeni bir proje sunuyorum…”
Anlatılan biraz da senin hikâyendir!
Her biri birer itiraf niteliğinde olan, bazen inanmakta güçlük çekeceğiniz, şaşıracağınız hikâyelerde kendinizi bulurken; muzip, samimi, yalın, sürükleyici ve tamamen gerçek olan bu yaşanmışlıkları sevecek, kızacak, tepki gösterirken düşünecek, tartışırken yeni bir gerçeklik keşfedeceksiniz.
Bi’ Kahve İçmeye Yukarı Gelir misin?
Onu, “Bi’ kahve içmeye gelir misin?” diye yukarı davet ettiğimde, ikimiz de biliyorduk bu davetin kahve ile alakalı olmadığını. Malum, bugün dünya flörtünün en popüler tetikleyici cümlesidir bu: “Bi’ kahve içmeye gelir misin?…”
“Sevişelim mi?” diyemediği için, olayın adını “kahve” koymuş dünyalılar.
Selda Terek’in metaforik anlatım tekniği ile günümüz insanının içsesleriyle birleştirip usta üslubuyla kaleme aldığı, mizah öğeleri de içeren bu hikâyesinde kendinizden çok fazla parça bulacaksınız. Ve soruyor yazar: “Yeryüzündeki hangi hazzı ‘aşk’ ile takas edebilirsiniz?”
Ses Kaydı
Çok şükür, şu aralar mükemmel bir terk ediliş ıstırabım var da şarkılar daha anlamlı geliyor kulağıma.
Sanki “Ayrılık Acısına Kadın Arkadaş Desteği Derneği” kurmuşlar, üyeleri de toplanıp cümbür cemaat bana taziye ziyaretine gelmişler. Sorun ne, neyi kaybetmişim? Sevgilimi… Sevgili bile değildi, bildiğin mahrem gölge: “fuckbuddy…” O halde neden herkes bana karşı bu kadar hassas ve neden bu kadar üzgünüm? İçimde bir gedik var ve bunu o açmadı, biliyorum.
Yazar diyor ki: “Gerçek, varsayılandan farklıdır çoğu zaman… Varsayımlarımıza, düşünce kalıplarımıza kurban verdiğimiz bir ömür yaşıyoruz belki de.” Gerçeği bilseydik, farklı davranabilir miydik? Yine bir metaforik anlatım ve yine ustalıkla işlenmiş gerçek yaşamdan alınmış bir öykü…
Affedebilecek misin?
Doğum günüme gelecek misafirlere hazırlık yapıyordum. Banyodan gelen korkunç sesi duyduğumda duş kabininin camı patladı sandım. Aklıma ilk gelen bu oldu nedense. Mikseri çırpmakta olduğum yumurtanın tabağına bıraktığım gibi banyoya koştum.
Bu hikâyenin gerçek hayatta yaşandığına inanmak o kadar zor ki. Ama maalesef gerçek bu! Kendini banyoda tabancasıyla vuran bir genç… Geriye ıstıraptan başka ne kalıyor bir bakalım mı? Yazar soruyor: “Kendini yok ederek seni de öldürenler var; onları affetmen mümkün mü?”
Hayat öyle ya da böyle devam ediyor; yükleri, travmaları, düğümleriyle… Ama her beladan güçlenerek çıkmak mümkün… Başkalarını canına kıyarak cezalandırma! Senden sonra da gülümsemeyi başaracaklar.
Bekâret Engeli
Cidden öfkelenmiştim ama o anda kalkıp gitsem, bu savaş alanını yenilgiyle terk etmiş olacaktım. Onun yerine her aşırı stres anında yaptığım gibi başımı özgüvenle kaldırdım, saçlarımı arkaya attım ve “Tamam kabul!” dedim. “Bir an önce halledelim şu işi de siz de bu kibrinizden vazgeçin. Sergileyin tüm hünerinizi, siz beni bekâretimden kurtarın, ben de sizi bu aşırı küstahlık ve özgüveninizden…”
Hayatı boyunca “bekâretinin” önüne bir engelmiş gibi koyulduğu bir dünyada, bir genç kıza özgürleşme yolunun “ondan kurtulmak” olduğunu düşündüren zihniyet nedir? Usta bir kalemden okuyacaksınız!
El Âlem Ne Der?
Ben onları, cinsiyetleri ne olursa olsun çok seviyorum, onlar da birbirlerini ve beni… Yani annem ve babam onlar benim. Birbirlerine bağlılar, bana her zaman sevgi ve sıcak bir yuva verdiler. Gerçi şimdi onlara ne şekilde hitap edeceğimi bilmiyorum. Bana hep annelik yapmış olan babama, anne; bana hep babalık yapmış olan anneme, baba mı desem? Yoksa şu cinsiyet ayrımına göre süregelmiş rol paylaşımı konusunu külliyen aklımdan silip direkt isimleriyle mi hitap etsem, bilemedim… Sizce ne yapmalıyım?
Bir gün kartlar yeniden dağıtılır ve ezberiniz bozulursa yadırgamayın, hayat hep yapar bunu… Siz asıl olanın “sevgi” olduğunu unutmayın yeter!