David Graeber ve David Wengrow’un kaleme aldığı Her Şeyin Şafağı: İnsanlık Tarihinin Yeniden Yazımı Epsilon Yayınevi’nce dilimize kazandırıldı. Çevirisini Kerim Kartal’ın, editörlüğünü Utku Özcan’ın üstlendiği kitap, klasik tarih anlatılarının ötesine geçerek toplumsal eşitsizliklerin kökenlerini ve insanlık tarihinin bilinmeyen yönlerini ele alırken, aynı zamanda insanlık tarihini sorgulayan bir tarih ve antropoloji çalışması.
“İnsanlık tarihinin büyük kısmı bizim için kayıp. Türümüz Homo Sapiens’in en az 200.000 yıllık bir geçmişi var ancak bu süre zarfında ne yaşandığı konusunda neredeyse hiçbir fikrimiz yok.“
Her Şeyin Şafağı, tarihsel yapıları modern kanıtlarla yeniden inşa etmekle kalmıyor; temel etik sorularından birine, insanın doğuştan iyi mi yoksa kötü mü olduğu sorusuna cevap arıyor.
“İnsanlık tarihiyle ilgili bir soru ortaya atılırsa, bu genelde dünyanın nasıl böylesine karmaşık bir hâle geldiğini veya insanların neden birbirlerine sık sık bu kadar kötü davrandığını, yani savaşın, açgözlülüğün, sömürünün ve başkalarının yaşadığı acılara duyulan sistematik kayıtsızlığın sebeplerini düşünürken olur. Hep böyle miydik, yoksa bir şeyler bir ara fena hâlde ters mi gitti?”
Her Şeyin Şafağı · Hayali Şehirlerden Kralsız Dünyalara
İnsanlık medeniyeti kurarken içgüdülerinden mi yararlandı, bastırıldı mı, içindeki sese mi kulak verdi yoksa buna mecbur mu bırakıldı? Uygarlık tarihi nasıl bir gerçekliğin üzerine kuruldu ve biz Homo Sapiens’ler olarak kendimizi gerçekten tanıyor muyuz? İnsanlığın kendi gerçeklikleri üzerine düşünmeye cesareti var mı?
Bizlere anlatılan insanlık tarihindeki kalıplaşmış yaklaşımlar ne derece doğru?
“Tarihte tabii ki eğilimler vardır. Bunlardan bazıları öyle kuvvetli akıntılardır ki onlara karşı yüzmek oldukça zordur (yine de bunu yapmayı başarıyor gibi görünen tipler her daim mevcuttur). Ancak var olan tek “kanun” bizim kendi kendimize uydurduklarımızdır.”
Kitap, on bir ana bölümden oluşuyor ve her bölüm insanlık tarihinin farklı bir yönünü inceliyor. Bölümler, toplumsal yapılar ve tarihsel olaylar hakkında geniş bir perspektif sunuyor.
İlk bölüm “İnsanlığın Çocukluğuna Elveda”, tarihsel eşitsizliğin kökenlerini ünlü filozoflar Thomas Hobbes ve Rousseau’nun insanların doğuştan nasıl özelliklere sahip olduğu ve buradan yola çıkarak toplum temellerini nasıl attıkları sorgusundan yola çıkarak yazılmış.
Bu bölümde mevcut tarih anlatılarının yetersiz kaldığını ve bu anlatıların eşitsizlikleri nasıl gizlediğini tartışırken tarihsel eşitsizliğin nasıl oluştuğu, toplumların bu eşitsizliklere nasıl katkıda bulunduğu ve çağımızda bunu aşıp aşamayacağımız irdeleniyor.
Her şeyin Şafağı, okuruna sadece insanlığın yeni bir tarihini sunmakla kalmıyor, aynı zamanda onları yeni bir tarih bilimine davet ediyor. Nasıl eşitsiz hâle geldiğimizi sormak yerine, “eşitsizliğin” nasıl böyle bir sorun hâline geldiğini sorguluyor. İnsanlık tarihinde eşitsizlik sorun haline getirilirken hukuk tarafından yetkilendirilmiş olabilir mi?
Eşitsizlik tartışmasında detaylı ve derin bir anlatım karşımıza çıkıyor. Akıcı bir dille yazılmış, referanslarını filozof ve sosyologların oluşturduğu mini bir tarih kitabı gibi görünse de yoğun bir bilgi bombardımanı içeriyor.
“Eğer insanlar evrimsel geçmişlerinin %95’ini küçük avcı-toplayıcı topluluklarında geçirmediyse, onca zaman ne yapıyorlardı? Eğer tarım ve şehirler hiyerarşi ve hükmetmeye dalmak anlamına gelmiyorsa, o zaman ne anlama geliyorlardı? ‘Devlet’in ortaya çıkışının bir işareti olarak gördüğümüz bu dönemlerde aslında neler oluyordu?”
Kitaptaki diğer bölümlerle avcı-toplayıcı toplulukların köle edinme biçimlerini ve üretim biçimlerinin tarihi, farklı toplulukların üretim yöntemlerini ve bu yöntemlerin toplumsal yapı üzerindeki etkilerini, tarımın toplumsal yapılar üzerindeki etkilerini ve bu etkilerin nasıl önlendiğini anlamaya yönelik önemli bilgiler sunuyor.
Her Şeyin Şafağı, efsanelerin toplumsal yapıların ve tarihin anlaşılmasındaki rolünü tartışırken, tarihin geleneksel anlatılarının yetersiz kaldığını ve toplumsal gerçekliğin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini savunuyor. Efsanelerin, toplumların kendilerini ve tarihlerini anlamlandırma biçimleri olduğu ancak mevcut efsanelerin artık geçerliliğini yitirdiği ve toplumsal yapıları açıklamakta yetersiz kaldığı vurgulanıyor. Dolayısıyla kitabın amacının, toplumsal yapıları ve tarihsel anlayışları yeniden şekillendirmek olduğunu söyleyebiliriz.
Kitabın Yabancı Basındaki Yankıları
The New Yorker, kitabı “kapsamlı ve provokatif” bir eser olarak nitelendiriyor. Graeber ve Wengrow’un tarihsel anlatıları sorgulayıcı yaklaşımlarının, okuyucuları mevcut tarihsel anlayışlarını yeniden gözden geçirmeye teşvik ettiği belirtiyor ve kitabın tarihsel olaylara dair alışılmış perspektiflerin ötesine geçerek, okuyuculara yeni ve çeşitli bakış açıları sunduğunu söylüyor.
The Guardian, Her Şeyin Şafağı’nı, “cesur bir yeniden değerlendirme” olarak tanımlıyor.
Financial Times, kitabı “derinlemesine araştırılmış ve zekice yazılmış bir çalışma” olarak değerlendiriyor. Graeber ve Wengrow’un, tarihsel anlatıları sorgulayan ve yeni perspektifler sunan yaklaşımlarından övgüyle bahsedilirken, kitap, toplumsal yapıları ve tarih anlayışlarını yeniden düşünmek isteyen akademisyenler ve genel okuyucular için değerli bir kaynak olarak görülüyor.
Nature dergisi, kitabın “bilimsel araştırma ve tarihsel analizde çığır açan bir çalışma” olduğunu belirtiyor.
Kitabı incelemek ve satın almak için TIKLAYIN.
Yazarlar David Graeber ve David Wengrow Hakkında
David Graeber, Yale ve Londra üniversitelerinde çeşitli akademik görevlerde bulunduktan sonra London School of Economics’te antropoloji profesörü olarak görev yapmıştır. Borç: İlk 5,000 Yıl ve Tırışkadan İşler kitaplarının yazarıdır. Aktivist ve teorisyen kimliğiyle bugüne kadar birçok eylem ve oluşum içinde yer alan Graeber, aynı zamanda “Occupy Wall Street” hareketinin öncüleri arasında yer almaktadır. Eylül 2020’de pankreas yetmezliğinden hayatını kaybetmiştir.
David Wengrow, University College London Arkeoloji Enstitüsü’nde karşılaştırmalı arkeoloji profesörüdür ve New York Üniversitesi’nde misafir profesör olarak görev yapmaktadır. Kariyeri boyunca, Ortadoğu, Akdeniz ve Asya gibi farklı coğrafya- larda arkeolojik kazılar ve araştırmalar yapmıştır. Özellikle Mısır ve Mezopotamya’daki antik uygarlıkların gelişimi ve etkileşimi üzerine çalışmalarıyla tanınır.