Söz konusu ilahi adalet, mahşer gününde zaten devreye girecekken, neden günahkar insanların o güne o kadar rahatça yaşamalarına müsaade etmezler anlamıyorum.
Ne
olduysa, yaşadığım dairenin çatı katını temizleme fikrine kapılmamla oldu.
Yaşadığım onca acı veren, rahatsız eden olaylar tekrardan canlandı gözümde ve
bunların yineleneceğini hiç düşünmeden eski dostumu bulmak üzere harekete geçtim.
En son ayrıldığımızda, ufak birkaç sorun vardı aramızda. Sahip olduğum
fikirlerin bir kısmını değiştirip, kendine aitmiş gibi yayınlayan kim olursa
olsun sorun yaşardım. Ya da bana ait bir başarı –suçu- kendininmiş gibi
gösteren…
olduysa, yaşadığım dairenin çatı katını temizleme fikrine kapılmamla oldu.
Yaşadığım onca acı veren, rahatsız eden olaylar tekrardan canlandı gözümde ve
bunların yineleneceğini hiç düşünmeden eski dostumu bulmak üzere harekete geçtim.
En son ayrıldığımızda, ufak birkaç sorun vardı aramızda. Sahip olduğum
fikirlerin bir kısmını değiştirip, kendine aitmiş gibi yayınlayan kim olursa
olsun sorun yaşardım. Ya da bana ait bir başarı –suçu- kendininmiş gibi
gösteren…
Fakat
eski dostla yaşanan problemin, eski günlerin hatırına affedilmesi mi yoksa dost
kazığı sınıfında incelenip ilelebet kin tutulması mı gerekir, büyük bir
paradoks benim için. Bu denklemin içinden çıkamadığım için de alıp başımı
gittim. Yaşadığımız köyü terk edip, kendimi şehrin göbeğine bıraktım. Şehirle
ilgili anlatılan onca efsaneyi çocukken meraklı bir şekilde dinler, büyüdükçe
her ne kadar inanmasam da yine de dinlerdim. Şimdi ise hepsini yaşıyorum. Şimdi
benim de çocuklarıma anlatacak efsanelerim var. Belki de onlar bunu yazıp
gelecek nesillere taşıyacaklar. Bilindiği üzere bugünkü ritüellerin hepsi benim
gibi çok konuşan adamların ağızlarından çıkan zırvalardı. O yüzden vaktiniz
varsa, eski bir dost ile yaşadığım bu küçük anıyı enine boyuna bir düşünün
derim.
eski dostla yaşanan problemin, eski günlerin hatırına affedilmesi mi yoksa dost
kazığı sınıfında incelenip ilelebet kin tutulması mı gerekir, büyük bir
paradoks benim için. Bu denklemin içinden çıkamadığım için de alıp başımı
gittim. Yaşadığımız köyü terk edip, kendimi şehrin göbeğine bıraktım. Şehirle
ilgili anlatılan onca efsaneyi çocukken meraklı bir şekilde dinler, büyüdükçe
her ne kadar inanmasam da yine de dinlerdim. Şimdi ise hepsini yaşıyorum. Şimdi
benim de çocuklarıma anlatacak efsanelerim var. Belki de onlar bunu yazıp
gelecek nesillere taşıyacaklar. Bilindiği üzere bugünkü ritüellerin hepsi benim
gibi çok konuşan adamların ağızlarından çıkan zırvalardı. O yüzden vaktiniz
varsa, eski bir dost ile yaşadığım bu küçük anıyı enine boyuna bir düşünün
derim.
Her
şey kasabamıza gelen panayırla başlamıştı. Parası olmayan fakat eğlenmeyi,
parası olan çocuklardan daha fazla isteyen iki küçük çocuktuk biz. Parası olan
çocukları o sıralar suçlasam da şimdi suçlayamıyorum. Zaman, bana çocukları
suçlamamayı öğretti. Uzatmadan; eğlenmeyi çok istiyorduk fakat paramız yoktu
–panayırda çalışma fikri belirdi bir anda kafamızda. Anlaşmaya göre tüm gün
panayırda çalışacak, son yarım saatte ise istediğimiz üç etkinlikten
faydalanacaktık. Başlarda kulağa hoş gelmişti. Sinema, konser ve korku tüneliydi bizim üçlümüz. Panayır
tam beş gün kalacaktı köyümüze yakın sayılabilecek bir uzaklıktaki merkezde. Bu
teklifi hiç düşünmeden onayladık ve ilk günde fark ettik, son yarım saate
girildiğinde hiçbir etkinlik çadırının panayırda kalmadığını. İkinci gün ise
sevgili dostum G… bana başka bir öneri ile gelmişti. Ustabaşı ortalarda yokken,
kasadan sağlam miktarda bir para çalıp –bizi beş gün idare edecek kadar bilet
çalıp işi bırakacaktık söylediğine göre:
şey kasabamıza gelen panayırla başlamıştı. Parası olmayan fakat eğlenmeyi,
parası olan çocuklardan daha fazla isteyen iki küçük çocuktuk biz. Parası olan
çocukları o sıralar suçlasam da şimdi suçlayamıyorum. Zaman, bana çocukları
suçlamamayı öğretti. Uzatmadan; eğlenmeyi çok istiyorduk fakat paramız yoktu
–panayırda çalışma fikri belirdi bir anda kafamızda. Anlaşmaya göre tüm gün
panayırda çalışacak, son yarım saatte ise istediğimiz üç etkinlikten
faydalanacaktık. Başlarda kulağa hoş gelmişti. Sinema, konser ve korku tüneliydi bizim üçlümüz. Panayır
tam beş gün kalacaktı köyümüze yakın sayılabilecek bir uzaklıktaki merkezde. Bu
teklifi hiç düşünmeden onayladık ve ilk günde fark ettik, son yarım saate
girildiğinde hiçbir etkinlik çadırının panayırda kalmadığını. İkinci gün ise
sevgili dostum G… bana başka bir öneri ile gelmişti. Ustabaşı ortalarda yokken,
kasadan sağlam miktarda bir para çalıp –bizi beş gün idare edecek kadar bilet
çalıp işi bırakacaktık söylediğine göre:
“Kabul
edilmiştir!” dedim ve işe koyulduk. Daha sonra bilet sırasında yakalanıp,
cömertçe ikram edilen bir araba dolusu dayağın hemen ardından kovulduk.
edilmiştir!” dedim ve işe koyulduk. Daha sonra bilet sırasında yakalanıp,
cömertçe ikram edilen bir araba dolusu dayağın hemen ardından kovulduk.
Beraber
sevinç yaşayan insanlardık daha önce fakat birbirimize sıkıca bağlanmamızı
sağlayan, beraber çektiğimiz acılar oldu. Ortak noktası acı olan insanların
bağları, diğerlerine benzemez. Daha bir güçlü olur, kordon bağından farksız. Ve
en önemlisi de, birer uzuvları haline gelen o bağı koparıp, aynı fiziksel ve
ruhani acıları tekrar yaşamak istemezler. Kişi, bir hissi ya da manevi bir
değeri kendine ait bir uzuvmuş gibi düşünmeli, bağlılığı sağlayabilmek için.
Biz öyle yapmıştık en azından. Böylesine güçlü bir bağın bozumu ise ihanet
mevsimine denk geldi. Pek de üzerinde
durmamak lazım. Tekrar dikilmeyeceğini
bilsek de, un ufak etmenin anlamı yoktu o güzelim bağı. Kesilen bir söz
kurdelesinin, bir parçası onda, bir parçası da bendeydi.
sevinç yaşayan insanlardık daha önce fakat birbirimize sıkıca bağlanmamızı
sağlayan, beraber çektiğimiz acılar oldu. Ortak noktası acı olan insanların
bağları, diğerlerine benzemez. Daha bir güçlü olur, kordon bağından farksız. Ve
en önemlisi de, birer uzuvları haline gelen o bağı koparıp, aynı fiziksel ve
ruhani acıları tekrar yaşamak istemezler. Kişi, bir hissi ya da manevi bir
değeri kendine ait bir uzuvmuş gibi düşünmeli, bağlılığı sağlayabilmek için.
Biz öyle yapmıştık en azından. Böylesine güçlü bir bağın bozumu ise ihanet
mevsimine denk geldi. Pek de üzerinde
durmamak lazım. Tekrar dikilmeyeceğini
bilsek de, un ufak etmenin anlamı yoktu o güzelim bağı. Kesilen bir söz
kurdelesinin, bir parçası onda, bir parçası da bendeydi.
Çatı
katını temizlerken, her şeyin affedilebileceği hakkında bir mektup yollamıştı
bana, onu buldum ve daha sakin bir kafayla okudum. Düşündüm de, söyledikleri o
kadar da saçma ve o kadar da pragmatist değildi. İlk okuduğumda kendini
affettirmek için her türlü numaraya başvuracak bir adam görmüştüm karşımda
duran saman kağıdında fakat şimdi ise, gerçekten de pişman biri var. Pişman
olmuş biri, Tanrı’nın gözünde arınmış biridir ve bugün dünya üzerindeki hiçbir
canlıda Tanrı’nın gözü ya da ona benzer bir lens olmadığı için mahkemelere
ihtiyaç duyuyoruz. Bu yüzden birileri hala suçlanıyor ve bu yüzden birileri
hala pişmanlık konusunda yalan söyleyebiliyor. Arkadaşımın normalde diksiyonu
bozuktu, çok iyi hatırlarım. Birçok kelime ve harfi yutarak söylerdi, s harfi
onun için tam bir kabustu ve yumuşak g’yi “y” diye telaffuz etmesi beni çileden
çıkarıyordu. Onun en akılda kalan özelliği de buydu –onun karakteri buydu bir
yerde… Ve o, ne zaman söylese ya da yalan söylemeye çalışsa –son derece düzgün
bir biçimde konuşurdu. Bunun en güzel örneğini panayırda ve son kez
görüştüğümüz mahkemede verdi. Karakterinin dışına çıkmıştı. Her yalan söyleyen
gibi. Karakterini kaybetmişti. O gün ona acımıştım, kaybettiği şey benimkilere
oranla daha fazlaydı çünkü. Fakat insanlar bunu anlamadı ve hepsi bana acıdı
–bıraksalar ağlayacaklardı fakat hiçbiri bu kadar yapmacık olmayı kendine
yediremezdi. Daha doğrusu benim için ağlamayı kendilerini yediremezlerdi.
Kendimi övmekten her ne kadar nefret etsem de, bunları söylemesem olmazdı. Bana
yolladığı mektubun sonunda bir de telefon vardı. Birkaç kere aradığım telefonu
sonunda, kalın sesli bir kadın açtı. Dostumun hapse girdikten sonra çok
değiştiğinden bahsetti telefondaki kadın. Detayları konuşmak için beni
yaşadıkları şehre davet etti. Düşünmeden bavulumu hazırladım ve yola koyuldum.
Yeni yollar, yeni şeritler, eski hatıra ve eski acıları hatırlatmak için yapılmıştı.
katını temizlerken, her şeyin affedilebileceği hakkında bir mektup yollamıştı
bana, onu buldum ve daha sakin bir kafayla okudum. Düşündüm de, söyledikleri o
kadar da saçma ve o kadar da pragmatist değildi. İlk okuduğumda kendini
affettirmek için her türlü numaraya başvuracak bir adam görmüştüm karşımda
duran saman kağıdında fakat şimdi ise, gerçekten de pişman biri var. Pişman
olmuş biri, Tanrı’nın gözünde arınmış biridir ve bugün dünya üzerindeki hiçbir
canlıda Tanrı’nın gözü ya da ona benzer bir lens olmadığı için mahkemelere
ihtiyaç duyuyoruz. Bu yüzden birileri hala suçlanıyor ve bu yüzden birileri
hala pişmanlık konusunda yalan söyleyebiliyor. Arkadaşımın normalde diksiyonu
bozuktu, çok iyi hatırlarım. Birçok kelime ve harfi yutarak söylerdi, s harfi
onun için tam bir kabustu ve yumuşak g’yi “y” diye telaffuz etmesi beni çileden
çıkarıyordu. Onun en akılda kalan özelliği de buydu –onun karakteri buydu bir
yerde… Ve o, ne zaman söylese ya da yalan söylemeye çalışsa –son derece düzgün
bir biçimde konuşurdu. Bunun en güzel örneğini panayırda ve son kez
görüştüğümüz mahkemede verdi. Karakterinin dışına çıkmıştı. Her yalan söyleyen
gibi. Karakterini kaybetmişti. O gün ona acımıştım, kaybettiği şey benimkilere
oranla daha fazlaydı çünkü. Fakat insanlar bunu anlamadı ve hepsi bana acıdı
–bıraksalar ağlayacaklardı fakat hiçbiri bu kadar yapmacık olmayı kendine
yediremezdi. Daha doğrusu benim için ağlamayı kendilerini yediremezlerdi.
Kendimi övmekten her ne kadar nefret etsem de, bunları söylemesem olmazdı. Bana
yolladığı mektubun sonunda bir de telefon vardı. Birkaç kere aradığım telefonu
sonunda, kalın sesli bir kadın açtı. Dostumun hapse girdikten sonra çok
değiştiğinden bahsetti telefondaki kadın. Detayları konuşmak için beni
yaşadıkları şehre davet etti. Düşünmeden bavulumu hazırladım ve yola koyuldum.
Yeni yollar, yeni şeritler, eski hatıra ve eski acıları hatırlatmak için yapılmıştı.
Pürüzsüz
bir asfalt, daha derin düşünmeme yardım ediyordu -dakika başı tümseğe girmeyen
ve kişiyi içinde bulunduğu hayale yabancılaştırmayan bir otobüs ile birlikte.
bir asfalt, daha derin düşünmeme yardım ediyordu -dakika başı tümseğe girmeyen
ve kişiyi içinde bulunduğu hayale yabancılaştırmayan bir otobüs ile birlikte.
Her
şey panayırda başlamıştı. İşlerin yolunda gittiği yıllardı o yıllar.
Ta ki o silah patlayana dek!
Güm!
Her şey sahilde bitti!
şey panayırda başlamıştı. İşlerin yolunda gittiği yıllardı o yıllar.
Ta ki o silah patlayana dek!
Güm!
Her şey sahilde bitti!
“Mektuptaki
adres hala geçerli olan değil mi?” diye sormuştum telefondaki kadına ve olumlu
cevap almıştım. Sora sora buldum evlerini. Gri ve yer yer dökülmüş boyanın
altından gözüken tuğla renkli bir apartmanın üçüncü katındaydı evleri. Koşar
adımlarla çıktığım merdivenler bitmek bilmiyordu. Binlerce basamak çıktığıma
dair yemin edebilirdim inançsız da olsa fakat başımı arkaya çevirip aşağı
baktığımda zemine olan uzaklığımın en fazla bir metre olduğunu görüyordum.
Zihnim bana oyun oynuyor. Panayırdan kalma çocuksu oyunlar. Binlikler artmaya
başladıkça, nihayet ikinci kata ulaştığımın farkına vardım. Oradaki dairelerden
birinin kapısında polis şeridi vardı, oldukça tanıdık olduğum bu şerit benim
için öncelikliydi. Üçüncü kata çıktığımda beni karşılayan telefondaki kadar
kalın sesli olmayan kadına, dostumdan önce bunu sordum. Hazin bir cinayet
öyküsü olduğunu söyledi bana. Alt katta genç bir çocuk ve annesi yaşıyormuş
fakat ne kadın ne de çocuk günlerce daireden dışarı çıkmış. Durumdan şüphelenen
ve yükselen şiddetli kokudan rahatsız olan apartman yaşayanları, polise haber
vermiş ve kapıyı kırıp içeri giren polis –kadın ve çocuğun cesedine rastlamış. Cinayete getirilen ilk yorum: “Zavallı
çocuk önce annesini öldürdü –daha sonra da kendini astı” olmuş fakat annesinin
karnında saplı olan bıçakta sadece kadının parmak izine rastlanmış. İpte ise
sadece çocuğun… Kısacası ortada iki adet intihar vardı. İki ölü adamın
hesaplaşması da denebilir. En azından şimdilik… Çünkü polis ve özel dedektifler
olayın izini hala sürüyorlarmış, kafaları karıştıran bazı detaylar varmış fakat
bu detaylar halktan gizleniyormuş. –mış ve –muş… Merhaba, Şimdiki zamanın rivayeti ve
Türkçe dersinin bünyede oluşturduğu deformasyon!
adres hala geçerli olan değil mi?” diye sormuştum telefondaki kadına ve olumlu
cevap almıştım. Sora sora buldum evlerini. Gri ve yer yer dökülmüş boyanın
altından gözüken tuğla renkli bir apartmanın üçüncü katındaydı evleri. Koşar
adımlarla çıktığım merdivenler bitmek bilmiyordu. Binlerce basamak çıktığıma
dair yemin edebilirdim inançsız da olsa fakat başımı arkaya çevirip aşağı
baktığımda zemine olan uzaklığımın en fazla bir metre olduğunu görüyordum.
Zihnim bana oyun oynuyor. Panayırdan kalma çocuksu oyunlar. Binlikler artmaya
başladıkça, nihayet ikinci kata ulaştığımın farkına vardım. Oradaki dairelerden
birinin kapısında polis şeridi vardı, oldukça tanıdık olduğum bu şerit benim
için öncelikliydi. Üçüncü kata çıktığımda beni karşılayan telefondaki kadar
kalın sesli olmayan kadına, dostumdan önce bunu sordum. Hazin bir cinayet
öyküsü olduğunu söyledi bana. Alt katta genç bir çocuk ve annesi yaşıyormuş
fakat ne kadın ne de çocuk günlerce daireden dışarı çıkmış. Durumdan şüphelenen
ve yükselen şiddetli kokudan rahatsız olan apartman yaşayanları, polise haber
vermiş ve kapıyı kırıp içeri giren polis –kadın ve çocuğun cesedine rastlamış. Cinayete getirilen ilk yorum: “Zavallı
çocuk önce annesini öldürdü –daha sonra da kendini astı” olmuş fakat annesinin
karnında saplı olan bıçakta sadece kadının parmak izine rastlanmış. İpte ise
sadece çocuğun… Kısacası ortada iki adet intihar vardı. İki ölü adamın
hesaplaşması da denebilir. En azından şimdilik… Çünkü polis ve özel dedektifler
olayın izini hala sürüyorlarmış, kafaları karıştıran bazı detaylar varmış fakat
bu detaylar halktan gizleniyormuş. –mış ve –muş… Merhaba, Şimdiki zamanın rivayeti ve
Türkçe dersinin bünyede oluşturduğu deformasyon!
Güzel
bir akşam yemeğinden sonra bana ayrılan odaya geçip uyumaya çalışsam da kadının
anlattıkları ile uyuyabilmek ne mümkündü. Sevgili dostum hapse girdikten sonra
çok değişmiş… Gecelerce ağlamış, çığlıklar atmış ve defalarca kaçmaya çalışmış.
Kaçmaya çalıştığı şey demir parmaklıklar değil, onu takip ettiğini zannettiği
“şeymiş” her neyse, kimse bunu bilmiyor. Daha sonra bu zaafını fark eden diğer
mahkumlar bunun üzerine gitmiş ve defalarca intihara teşebbüs etmesine sebep
olmuşlar. Ne yazık ki bu olaylar hapishane yetkilileri ve devre mülk sahipleri
tarafından alay konusu olmuş ve koğuştan koğuşa aktarılmış.
bir akşam yemeğinden sonra bana ayrılan odaya geçip uyumaya çalışsam da kadının
anlattıkları ile uyuyabilmek ne mümkündü. Sevgili dostum hapse girdikten sonra
çok değişmiş… Gecelerce ağlamış, çığlıklar atmış ve defalarca kaçmaya çalışmış.
Kaçmaya çalıştığı şey demir parmaklıklar değil, onu takip ettiğini zannettiği
“şeymiş” her neyse, kimse bunu bilmiyor. Daha sonra bu zaafını fark eden diğer
mahkumlar bunun üzerine gitmiş ve defalarca intihara teşebbüs etmesine sebep
olmuşlar. Ne yazık ki bu olaylar hapishane yetkilileri ve devre mülk sahipleri
tarafından alay konusu olmuş ve koğuştan koğuşa aktarılmış.
Olaylar
patlak verince ve dostumun karısı –beni evinde ağırlayan kalın sesli kadın -olayı
üsteleyince arkadaşımın akıl sağlığının yerinde olmadığı kanısına varılmış ve
bir tımarhaneye kapatılması kararı ortaya atılmış. Onaylanmış ve aktarılmış. Asıl
problem ise bu dönemde başlamış. Gece ağlamaları iyiden iyiye artmış ve
dostumun işlemediği bir suç yüzünden vicdan azabı çektiği gerçeği onu günden
güne bitirmeye başlamış. Kullanmak zorunda kaldığı ilaçlar, halüsinojen etkide
bulunmuş ve onu takip eden şeyi rasyonel ifadeler ile anlatmaya başlamış.
Başucunda duran deftere sürekli notlar almış ve bu notlardan bazıları şiirsel
güzellikler taşıyacak kıvamdaymış. Onlardan birini gizlice yırtıp evine
getirmiş sevgili dostumun karısı:
patlak verince ve dostumun karısı –beni evinde ağırlayan kalın sesli kadın -olayı
üsteleyince arkadaşımın akıl sağlığının yerinde olmadığı kanısına varılmış ve
bir tımarhaneye kapatılması kararı ortaya atılmış. Onaylanmış ve aktarılmış. Asıl
problem ise bu dönemde başlamış. Gece ağlamaları iyiden iyiye artmış ve
dostumun işlemediği bir suç yüzünden vicdan azabı çektiği gerçeği onu günden
güne bitirmeye başlamış. Kullanmak zorunda kaldığı ilaçlar, halüsinojen etkide
bulunmuş ve onu takip eden şeyi rasyonel ifadeler ile anlatmaya başlamış.
Başucunda duran deftere sürekli notlar almış ve bu notlardan bazıları şiirsel
güzellikler taşıyacak kıvamdaymış. Onlardan birini gizlice yırtıp evine
getirmiş sevgili dostumun karısı:
Bir
şiir kadar güzel olmalı gece. Bir şiir kadar ahenkli ve bir şiir kadar mert!
Ağlıyorsa şiir gibi ağlasın, kitabına uygun ve de mutsuz edecekse gece –bir
şiir kadar güzel mutsuz etsin. Okudukça okuyalım o mutsuzluğu ağladıkça
ağlayalım beraber. O şiir gibi olsun her şey… Şimdiki gibi değil. Acı vermesin
yakama yapışan ihanetin yaşattığı azap!
şiir kadar güzel olmalı gece. Bir şiir kadar ahenkli ve bir şiir kadar mert!
Ağlıyorsa şiir gibi ağlasın, kitabına uygun ve de mutsuz edecekse gece –bir
şiir kadar güzel mutsuz etsin. Okudukça okuyalım o mutsuzluğu ağladıkça
ağlayalım beraber. O şiir gibi olsun her şey… Şimdiki gibi değil. Acı vermesin
yakama yapışan ihanetin yaşattığı azap!
Eğer
beni öldürecekse de şiirsel olsun, korku tüneli gibi…
Sahildeki gibi olmasın kısaca…
O silah patlarken detone olmasın,
İlla patlayacaksa da –en yüksek oktavda olsun
Alto olsun
Soprano olsun, şiirsel olsun…
beni öldürecekse de şiirsel olsun, korku tüneli gibi…
Sahildeki gibi olmasın kısaca…
O silah patlarken detone olmasın,
İlla patlayacaksa da –en yüksek oktavda olsun
Alto olsun
Soprano olsun, şiirsel olsun…
Hikayenin
geri kalanını ertesi sabah anlattı. Arkadaşımın bünyesine yüklenen ilaçlar bir
süre sonra etki göstermiş ve iyileşme belirtileri oluşmuş. Gece çığlıkları
azalmış, halüsinasyonlar ise yerini herkesin görebileceği türden kabuslara
bırakmış. Bu gelişmeler hızla gerçekleşirken doktorlardan biri taburcu
olabileceği ile ilgili bir rapor yazmış ve dostumun acılı günleri son bulmuş.
geri kalanını ertesi sabah anlattı. Arkadaşımın bünyesine yüklenen ilaçlar bir
süre sonra etki göstermiş ve iyileşme belirtileri oluşmuş. Gece çığlıkları
azalmış, halüsinasyonlar ise yerini herkesin görebileceği türden kabuslara
bırakmış. Bu gelişmeler hızla gerçekleşirken doktorlardan biri taburcu
olabileceği ile ilgili bir rapor yazmış ve dostumun acılı günleri son bulmuş.
Huzur
dolu geçen iki yılın ardından, bulduğu bir deftere anılarını yazmak istemiş ve
o andan itibaren –benzeri problemler tekrar yaşanmaya başlamış. Hesaplaşmak
istediğini dile getirmiş defalarca ve benden af dileyen o mektupları yazmaya
başlamış. Birkaçı geri dönmüş, birkaçını buruşturup atmış ve birini de şans
eseri bana ulaştırabilmiş. Uzun süre
cevap alamayınca ilk otobüse atlayıp yanıma gelmek istemiş lakin otobüs firması
onu çırılçıplak bir şekilde otobüse alamayacaklarını belirtmiş ve arkadaşımın
durumu üstelemesi üzerine polis çağırmışlar. Gittiği yer tekrar aynı tımarhane
olmuş.
dolu geçen iki yılın ardından, bulduğu bir deftere anılarını yazmak istemiş ve
o andan itibaren –benzeri problemler tekrar yaşanmaya başlamış. Hesaplaşmak
istediğini dile getirmiş defalarca ve benden af dileyen o mektupları yazmaya
başlamış. Birkaçı geri dönmüş, birkaçını buruşturup atmış ve birini de şans
eseri bana ulaştırabilmiş. Uzun süre
cevap alamayınca ilk otobüse atlayıp yanıma gelmek istemiş lakin otobüs firması
onu çırılçıplak bir şekilde otobüse alamayacaklarını belirtmiş ve arkadaşımın
durumu üstelemesi üzerine polis çağırmışlar. Gittiği yer tekrar aynı tımarhane
olmuş.
Olaylarda
yine benim parmağım var açıkçası. Ayrıca bu sabah öğrendiğim tek şey de
dostumun bu hazin hikayesi olmadı. Alt kattaki cinayet de büyük ölçüde
çözülmüş. Gece aklıma gelen çözüm önerisi, neredeyse tutmuştu. Daireye giren
kadın yani çocuğun annesi –oğlunu o şekilde görünce sinir krizleri geçiriyor ve
eski kocasını yani oğlunun babasını arıyor. Adam ve kadın, çocuğunun cesedinin
yanında esaslı bir tartışmaya kapılıyorlar ve kadın –mutfakta duran bıçağı alıp
kocasına saplamaya çalışıyor fakat adam kadının bileğinden tuttuğu gibi bıçağı
kendinden uzaklaştırıyor. Karşılıklı yaşanan bu boğuşma sırasında bıçak,
kadının tam karnına saplanıyor ve adam oradan uzaklaşıyor. Polisler şuan o
adamı arıyorlarmış. Benim için önemli
olan, cinayetin çözülmesiydi. Adam yakalanmasa da olur. Bir nevi ego
meselesi de diyebiliriz. Asıl komik olan
ise, Tanrı ve adaletine tüm içtenliğiyle inanan insanların –fani adalet için
mücadele etmeleriydi. Söz konusu ilahi adalet, mahşer gününde zaten devreye
girecekken, neden günahkar insanların o güne o kadar rahatça yaşamalarına
müsaade etmezler anlamıyorum. Hiçbirinde Tanrı’nın sahip olduğu erdemin bir
parçası bile yok. Her ne kadar aramız iyi olmasa da… Cennetten medet umanların,
Tanrı’dan bu kadar uzak olması demin de bahsettiğim gibi son derece komik. Son
derece acı olan ise; tımarhaneye gittiğimizde arkadaşımın cesedi ile
karşılaşmamız. Sabahın son saatlerinde, görevli ile beraber girdiğimiz odada,
onunla tavana asılı bir halde karşılaştık. Odada arkadaşım, eşi görevli
başucunda duran bir defter vardı. Kocasının cesedi ile karşılaşan kadın, o şoku
atlattıktan sonra başucunda duran defteri okumaya başladı ve böylelikle benim
dünyaya gelmemi sağladı:
yine benim parmağım var açıkçası. Ayrıca bu sabah öğrendiğim tek şey de
dostumun bu hazin hikayesi olmadı. Alt kattaki cinayet de büyük ölçüde
çözülmüş. Gece aklıma gelen çözüm önerisi, neredeyse tutmuştu. Daireye giren
kadın yani çocuğun annesi –oğlunu o şekilde görünce sinir krizleri geçiriyor ve
eski kocasını yani oğlunun babasını arıyor. Adam ve kadın, çocuğunun cesedinin
yanında esaslı bir tartışmaya kapılıyorlar ve kadın –mutfakta duran bıçağı alıp
kocasına saplamaya çalışıyor fakat adam kadının bileğinden tuttuğu gibi bıçağı
kendinden uzaklaştırıyor. Karşılıklı yaşanan bu boğuşma sırasında bıçak,
kadının tam karnına saplanıyor ve adam oradan uzaklaşıyor. Polisler şuan o
adamı arıyorlarmış. Benim için önemli
olan, cinayetin çözülmesiydi. Adam yakalanmasa da olur. Bir nevi ego
meselesi de diyebiliriz. Asıl komik olan
ise, Tanrı ve adaletine tüm içtenliğiyle inanan insanların –fani adalet için
mücadele etmeleriydi. Söz konusu ilahi adalet, mahşer gününde zaten devreye
girecekken, neden günahkar insanların o güne o kadar rahatça yaşamalarına
müsaade etmezler anlamıyorum. Hiçbirinde Tanrı’nın sahip olduğu erdemin bir
parçası bile yok. Her ne kadar aramız iyi olmasa da… Cennetten medet umanların,
Tanrı’dan bu kadar uzak olması demin de bahsettiğim gibi son derece komik. Son
derece acı olan ise; tımarhaneye gittiğimizde arkadaşımın cesedi ile
karşılaşmamız. Sabahın son saatlerinde, görevli ile beraber girdiğimiz odada,
onunla tavana asılı bir halde karşılaştık. Odada arkadaşım, eşi görevli
başucunda duran bir defter vardı. Kocasının cesedi ile karşılaşan kadın, o şoku
atlattıktan sonra başucunda duran defteri okumaya başladı ve böylelikle benim
dünyaya gelmemi sağladı:
“Bu defterde yazanlar, ölü bir adamın
ağızındandır. Ölü bir dostun… En yakın dostu tarafında öldürülen bir adamın. Kendimi
affettirebilmek için sayfalarca yazabilirim fakat senin geri dönebilmen için
hiçbir şey yapamam. Ancak anını yaşatabilirim ya da senin yanına gelebilirim.
Ben her ikisini de yapacağım… Nedenini hatırlamadığım bir olay ve sahilde
asıldığım tetik, kanlar içindeki bedenin ve… Çok fazla konuştum sevgili dostum.
Şimdi söz sende, ama şunu bil ki sen geldiğinde ben gitmiş olacağım, nedeni
basit: Korkuyorum!
ağızındandır. Ölü bir dostun… En yakın dostu tarafında öldürülen bir adamın. Kendimi
affettirebilmek için sayfalarca yazabilirim fakat senin geri dönebilmen için
hiçbir şey yapamam. Ancak anını yaşatabilirim ya da senin yanına gelebilirim.
Ben her ikisini de yapacağım… Nedenini hatırlamadığım bir olay ve sahilde
asıldığım tetik, kanlar içindeki bedenin ve… Çok fazla konuştum sevgili dostum.
Şimdi söz sende, ama şunu bil ki sen geldiğinde ben gitmiş olacağım, nedeni
basit: Korkuyorum!
Söz
sende:
sende:
Ne olduysa, yaşadığım dairenin çatı
katını temizleme fikrine kapılmamla oldu. Yaşadığım onca acı veren, rahatsız
eden olaylar tekrardan canlandı gözümde ve bunları yineleneceğini hiç
düşünmeden eski dostumu bulmak üzere harekete geçtim.”
katını temizleme fikrine kapılmamla oldu. Yaşadığım onca acı veren, rahatsız
eden olaylar tekrardan canlandı gözümde ve bunları yineleneceğini hiç
düşünmeden eski dostumu bulmak üzere harekete geçtim.”
Kocasının
başucunda duran bu defteri alan kadın, eve gitti ve baştan sona kadar okuyup
–yaşadığı onca karanlık yılın nedenini kavramaya başladı. Kocasına dair kalan
son hatıra, ölü bir dostun günlüğüydü. Onu da yırtıp attı.
başucunda duran bu defteri alan kadın, eve gitti ve baştan sona kadar okuyup
–yaşadığı onca karanlık yılın nedenini kavramaya başladı. Kocasına dair kalan
son hatıra, ölü bir dostun günlüğüydü. Onu da yırtıp attı.
İki
ölü adamın hesaplaşmasını ve iki ölü adamın anısını, sonsuza dek yok etti.
ölü adamın hesaplaşmasını ve iki ölü adamın anısını, sonsuza dek yok etti.

92 İstanbul doğumlu. Varsa yoksa sinema… Tim Burton’ın Türkiye şubesi hayali varoluşunda yer alıyor desek yeridir. Bunun yanında düzenli ilişkisinde kuma görevi gören Edgar Allan Poe sevgisi, öykülerinde de kendini göstermektedir. Kendi yazıp, eşe dosta okuttuğu öyküleri 2013 yılında Kalem Kahve Klavye ile kamuya açıldı. Yıldız Tilbe’nin unutamadığı aşklarını şarkılarına yansıttığı gibi; zaman, ölüm ve varoluşla ilgili sorunlarına film ve öykülerinde yer vermektedir. Kısaca özetlemek gerekirse, Flört sever, Fenerbahçe’li güzel bir adamdır. Bunları da alırsak ortada Kerem namına hiçbir şey kalmaz.
Not: “Ozan Kotra’ya çok benziyorsun,” duyduğu en iyi iltifat.