Edebiyat dünyamızda açıkça dillendirilmeyen konulardan birisi eleştiri ve eleştirmen olgusudur. Türkiye’de Tanzimatla birlikte, özellikle Ahmet Mithat’ın yayınlarıyla gündeme giren eleştiri ne yazık ki günümüze geldiğimizde işlevini yitirmiştir. Eleştiri mekanizmasının neden işlemediği konusunu ayrı tutarak Ocak ayında çıkan bir kitaptan söz etmek istiyorum.
Şair kimliğinin yanında, eleştirmen kimliğiyle de öne çıkan Mehmet Aslan, son yıllarda çok tartışmalı bir konu haline gelen ödüllü kitaplar için eleştirel bir çalışma yapmış. Yaptığı çalışmayı bir kitapta toplamış. “Ödüllü Öykü Kitaplarının Eleştirisi” adını taşıyan çalışmasında incelemelerini gerekçelendirerek, hazırladığı görüşlerini okurun ilgisine sunmuş. Mehmet Aslan’ın açık, gerçekçi ve cesur bir dille yazdığı eleştirileri, saygınlığı ve popülerliği olan ödüllere layık görülmüş dokuz öykü kitabını içeriyor.
Eleştiri inceleme türündeki kitapta; Bora Abdo’nun 2013 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü alan, Öteki Kışın Kitabı-Karakış Üçlemesi I ve 61. Sait Faik Hikâye Armağanı’nı alan, Bizi Çağanoz Diye Biri Öldürdü adlı öykü kitaplarıyla, Sine Ergün’ün 59. Sait Faik Hikâye Armağanı’nı alan Bazen Hayat ve Avrupa Birliği Öykü Ödülü’nü alan Baştankara adlı öykü kitaplarının incelemesi yer alıyor. Ayrıca; Gamze Arslan’ın 2016 Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü alan Çerçialan, Birgül Oğuz’un 2014 Avrupa Birliği Öykü Ödülü’nü alan Hah, Kerem Işık’ın 2012 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü alan Toplum Böceği, Şengül Can’ın 2013 Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü alan Sarkaç ve Ahmet Büke’nin 2011 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı alan Kumrunun Gördüğü adlı öykü kitaplarının incelemesi yer alıyor.
Mehmet Aslan yukarıda adı geçen her öykü kitabını yazarın dili ve anlatımı, işlediği konular, karakterler, nesnelerin birliği, nedensellik, örge, itki gibi, edebi bir metnin olmazsa olmaz temel yapı taşlarının başlıkları altında inceliyor ve görüş bildiriyor. Kitapların her biri için ayrıntılı yaptığı inceleme metinlerine geçmeden önce, kitabın önsözünde bütün yapıtlardaki ortak kusurları sıralıyor. Bu sıralamanın sonucunda sorunlu olarak nitelendirdiği kitaplar için “Bunca sorunu olan öyküler neden ödüllendirilir?” sorusunu gündeme getiriyor. Okuru merakta bırakmayarak, sorunun yanıtını da önsözün içinde veriyor ve bu anlamda önsöz, yazarın eleştiri anlayışını da ortaya koyuyor.
Yazarın bu çalışmada saptadığı ortak sorunlar’dan ilki, “dil sorunu”. Aslan incelediği bütün öykü kitaplarında “dil”in çok sorunlu olduğunda ısrarlı. Bu sorunları “Türkçenin yapısını bozan dil oyunları, kötü anlatım” olarak nitelendiriyor.
Bunlara bakarak Mehmet Aslan’ın kuralcı eleştiri yaptığı izlenimi uyansa da, edebi bir metnin temeli dildir. İster kuralcı ister olgucu eleştiri yapsın, bir eleştirmenin bir yapıta yöneldiğinde aradığı özelliklerin başında kullanılan dilin kullanılış biçimi, yapıtta kazandığı işlevsellik önde gelir. Çünkü dil, yazarın yapıtını yaratırken kullandığı tek aracıdır. Bu dil, edebiyata ait, yazarın anadili üstüne kurulan kendine özgü bir dildir. Yazar kendine özgü bu dili kullanırken, onun yerleşik anlamlarını değişikliğe uğratır, dili yeni bir tutarlılıkta, yeni bir işlevde anlamlandırır. Yaşadığı çağa ait bir dili yaratır ve o dille çağını yansıtır, çünkü yazarın yaptığı, yaşadığı çağa ait sorunları ve bu sorunlar karşısındaki insanın aldığı tutumları anlatmaktan başka bir şey değildir. Bunu anlatmayı başarabilen yazarları ve yapıtlarını okura tanıtan ya da okurun dikkatini bu yapıtlara yönlendirmeyi yazınsal etkinlik olarak görev edinmiş yazın insanları da eleştirmenlerdir. Bu anlamda Mehmet Aslan da incelediği öykü kitaplarında, dilin kullanımı konusunda büyük eksiklikler gördüğünü, örnekleyerek anlatıyor. Yazarların “anlamı bulanıklaştırıp anlamsızlığa yola açan” (sf:20) dil oyunları yapmasını, “Dil bilincinden yoksun” (sf:22) olmalarıyla bağdaştırıyor. Bu eksikliklerin anlatım bozuklukları yarattığını, “…düşünmeksizin, kalemin ucuna geleni yazmış.”(sf;110), “Ne gerçekliği yansıtabilmiş ne de dilin (Türkçenin) boyutlarını, kullanım alanını genişletebilmiştir.”(sf:47) cümleleriyle ifade etmiştir.
Mehmet Aslan, öykü kitaplarında bir diğer ortak sorun’un “Karakter çizimindeki başarısızlık” olduğunu söylüyor.
Edebi bir yapıtta aranan en önemli ögelerden biri de karakter yaratımıdır. Psikolojisi, sosyal konumu, kişisel özellikleriyle karakterler yapıtın temel taşıdır. Yazarın karakter yaratmadaki başarısı ve karakterin gerçekliği önemlidir. Mehmet Aslan incelediği öykülerdeki karakter yaratma sorunlarını örneklemelerle gerekçelendirerek, öykülerdeki karakterlerin bulunduğu zaman ve uzam içindeki topluma ait karakterler olmadığını, bu yüzden de gerçekliklerinin olmadığını iddia ediyor. Kitaplardaki karakterlerde bunalımın, hiçliğin, cana kıymanın (intiharın) öne çıkarıldığını, insanın kötü ve kaba bakış açısıyla anlatıldığını örnekliyor. Karakterlerin “…toplumdışı. Toplumdan soyutlanarak anlatılmış.” (sf.53) olduğunu söyleyip “Oysa toplum karakterlerin varlığının temelidir.”(sf:53) diye de ekliyor.
Mehmet Aslan’ın, incelediği öykü kitaplarında gördüğü ortak kusurları; nedensel ilişkilerin kurulamaması, örgenin doğru kurulamaması, nesnelerin birliğinin doğru kurulamaması, konu dışı taşmalar, uzamın, zamanın belirsiz ve dağınık kullanılması, göstermeyip salt söylemekle yetinme, değer yönlendirmenin yaşamdan değil, ölümden yana olması, gerçekçilik sorunu, izlek yoksunluğu, yaşamsal etki yoksunluğu gibi yapısal sorunlar olarak sıralıyor. Aslan bütün bu iddialarını, kitaplardan tek tek örnekler vererek gösteriyor.
Kitapta bulunan eleştiri yazısının birkaçı kitap olarak yayımlanmadan önce Çağdaş Türk Dili, Berfin Bahar, Kanon 2010 ve Aratos Tarih Felsefe Kültür Dergisi gibi dergilerde yayınlanmıştır. Bu kadar iddiası olan kitabın yayınlanmasından bu yana geçen zamanda, hakkında yazılan olumlu eleştirilerin dışında, kitabı olumsuzlayan ya da muhatabı olduğu çevrelerce, karşı çıkılan bir geri bildirim yokmuş gibi görünüyor. Oysa titiz bir çalışmanın ürünü olan ve edebiyat çevrelerinde yokmuş gibi davranılan bu kitabın, sağlam eleştirel geleneği olan edebiyat dünyamızda ses getireceğini, en azından edebi anlamda tartışmaya yol açacağını düşünüyorum. Aslında bekliyorum da. Çünkü sanatsal iletişim üç kutupludur. Yazar, okur ve eleştirmen. Bu üç kutup birbirini bütünler.
[su_button url=”http://bit.ly/bugunedebiyat” target=”blank” background=”#d8363d” size=”6″ icon=”icon: eye”]AYRICA · DOSYA: Bugünün Edebiyatı[/su_button]
Eleştirmen, bu grup içinde yazarın ve yapıtının okurla arasındaki ilişkide önemli işlevi olan kişidir. Çünkü eleştirmenin yazdıkları, en az yazar kadar okuru da ilgilendirir. Bu ilgi bağı eleştirinin öneminin göstergesidir. Eleştiri okura önceden sahip olmadığı edebi bilgileri verir ve okura belli bir görüş açısı kazandırır. Mehmet Aslan’ın da amacının bu olduğunu önsözde de okuyoruz. Okura eleştirmenin kazandırdığı görüş açısının tartışılması, zenginleştirilmesi gerekir. Çünkü her tartışma, tartışılan yapıtı da okuru da zenginleştirir. Okuyucusu üzerinde etkin bir zihinsel tepki uyandıran edebiyat, okuru değiştirir ve dönüştürür. Bu süreç sanat yapıtının yüklendiği anlamdan kaynaklanır. Anlam aynı zamanda sanat yapıtının iletisidir. İnsanı etkileyen gücüdür. İşte bu gücü okura gösteren de estetik eleştiridir.
Mehmet Aslan da incelediği ödüllü öykü kitaplarına estetik bakış açısıyla yaklaşıyor. Eleştirel kuramların ana kaynağı olan Estetik Bilimi, içinde barındırdığı sanat tarihinin ışığında, felsefenin peşine düştüğü “iyi, güzel ve doğru, zaman ve uzam” kavramlarının izlerini yapıtta sürer. Terry Eagleton Estetik’i; “Estetik, öznel ile nesnelin, kişisel ile toplumsal olanın, bireysel ile evrenselin uyum içinde bir araya geldiği alandır. Bir sanat eserinin estetik değeri o eserin bütünü ile o bütünü oluşturan parçaların uyumlu iç ilişkisinde yatar.” diye tanımlıyor. Mehmet Aslan ödüllü öykü kitaplarında bu uyumun peşine düşmüş. İncelediği öykülerde verdiği örneklerle bu arayışını da gösteriyor.
Bunların yanında estetik eleştiri, yapıtları incelerken, bu yapıtların edebiyata ve sanata ne gibi yenilikler getirdiğine de bakar. Ödüllü kitaplara bu anlamda da bakan Mehmet Aslan, incelediği yapıtların edebiyata yenilikler getirmediğini, aksine ödüllendirilerek öne çıkarılmasını, yeni yazarlara örnek olması anlamında tehlikeli bulduğunu söylüyor.
Bütün bunların ışığında Ödüllü Öykülerin Eleştirisi kitabına geldiğimizde; Tanpınar’ın “Tesir etmeyen, iz bırakmayan okumak neye yarar? İnsan kendisine ilâve etmek için okur, unutayım diye değil.” sözlerini hatırlıyoruz. Okuma ediminin önemi ve işlevselliğini vurgulayan bu sözler, Mehmet Aslan’ın da eleştiri çalışmasındaki odak noktasını oluşturuyor. İncelediği öykü kitaplarının bu işlevsellikten yoksun olduğu iddiasında bulunan Aslan, bu iddialarını kitaplardan örneklerle gerekçelendiriyor.
Yazar kitaba yazdığı önsözde amacını açıklarken; “Ödül kendi içinde bir değer yönlendirme taşır. Seçici kurul böylesi yazarları/kitapları ödüllendirerek; bir yandan okura böylesi öykülerin güzel olduğunu, öte yandan genç yazar adaylarına bu yazarları/öyküleri örnek almalarını öğütlemiş oluyor. Ödüllendirilen yazarlar/öyküler, genç yazarlar için “rol model” olsun isteniyor. Benzer öyküler yazmak isteyen genç yazarlar yüreklendiriliyor. Bu durum yazınımız için başkalaşmadır. Böylesi yazarların/öykülerin ödüllendirilmesi, insanı tinsel yönden geliştiren gerçekçi yazınımıza saldırıdır.” diyor.
Mehmet Aslan’ın, dikkatle okunması gereken bu iddialı çalışmasının, edebiyat dünyamızda ses getireceğini ve yaratacağı tartışmaların yazınımıza katkılarının büyük olacağını düşünmekteyim.
[su_button url=”https://kalemkahveklavye.com/author/sulbiyeyildirim” target=”blank” background=”#d8363d” size=”6″ icon=”icon: eye”]ŞİMDİ OKU · Sülbiye Yıldırım’ın Tüm Yazıları[/su_button]