Cervantes, şaşırtıcı öngörüsüyle bunu daha 1605’te yazdığı Don Kişot’la edebiyat dünyasına duyurmuştur. 18. Yüzyıl’da ortaya çıkacak modern romanın ve yazın türlerinin hepsinin ayak izlerini, hatta Postmodernizm’in de nüvelerini içinde barındırır.
Edebiyat yapıtının yaratım sürecinde ortaya çıkan anlatı biçimleri, geçirdiği değişim ve gelişime koşut olarak tragedya, melodram, şiir, sone, destan, roman… gibi sınıflandırılır. Günümüze geldiğimizde ise tüm türler iç içe geçmiştir, farklılıkların önemi kalmamıştır. Zamanımızda ‘’yazın türü’’ kavramı, artık modası geçmiş bir kavramdır.
Cervantes, şaşırtıcı öngörüsüyle bunu daha 1605’te yazdığı Don Kişot’la edebiyat dünyasına duyurmuştur. 18. Yüzyıl’da ortaya çıkacak modern romanın ve yazın türlerinin hepsinin ayak izlerini, hatta Postmodernizm’in de nüvelerini içinde barındırır. Don Kişot, temsilin sorunsallaştırılmasının ilk örneklerindendir. Parodi ve ironi ögelerini yani üst kurmacayı da içinde barındıran, okurla sürekli iletişim halinde olup onun görüşlerine kulak veren zaman zaman onu merakta bırakan ve hatta eline kalemi alıp yazması için kışkırtan öncü bir romandır.
Don Kişot’ta Cervantes, yazan kişi olarak kendisinden başkalarının varlığını da hissettirir. Anlatıcı yazar olarak Cervantes, Magripli Hamid Badicani ve Arapçadan çeviriler yapan bir başka yazar… Yani yazar üçlüsüyle karşı karşıyayızdır roman boyunca. Üstelik Magripli Hamid Badicani’nin ortaklığını unutmamıza hiç izin vermez.
Okura bir kurmaca içinde olduğunu hep duyumsatır. Bunu ironilerle ve anlatıya müdahalelerle yapar. Zaman zaman Don Kişot’un, zaman zaman da Sanço Panza’nın ağzından açıkça bunları beyan eder; aralara girerek hem okura kurgusal bir metinle baş başa olduğunu, hem de kendini hep hatırlatır.
“Don Kişot’tan Günümüze Roman” çalışmasında Jale Parla, okur yazar ve metin ilişkisinde dikkatimizi bir başka yöne çeker, der ki;
“.. Okur ve yazar dil denizinde, sözcüklerin anlamlarının dalgalar gibi birbirini izlediği bir devinim içinde yüzerken, metinler-kimlikler-yorumlar da yeni göstergelere dönüşürler. Kısaca söylemek gerekirse, yazar-okur-metin yoktur; yalnızca o metnin aracılığıyla oluşan söylemler vardır.’’ (sf:180)
Kitap günümüze taşınmakla bunu zaten doğrulamıştır. Romanın gerçek hikâyesinden çok, herkesin kendince dile getirdiği, yorumladığı hikâyeler silsilesi hâlâ devam etmektedir. Donkişotlaşmak sözcüğü ise nerdeyse dünyaca bilinen bir insani değer olarak kabul görmektedir.
Bu romanı ölümsüzleştiren edebi ögelerden biri de Cervantes’in öyküler boyunca yaptığı üst kurmacalardır. Birinci Kitap çok tuttuğu ve devamı istendiği için on yıl sonra ikinci kitabı yazmıştır ve bunu kendi ağzından ifade eder. Cervantes roman içinde araya girmelerle kurmaca içinde olduğunu okura hatırlatmalarla, yazarı yaratanın okur olduğunu, eleştirilerin metni yaşattığını bize duyumsatır.
“Değirmenlere Doğru, Romandan İdeale”
Gezginci Erdem
II.kitabın üçüncü bölümünde (Sf:470) Don Kişot’la Sason arasında geçen bir konuşma buna ilginç bir örnektir. O diyalogda karakterlerine birinci kitabın aldığı beğeni ve olumsuz eleştirileri şöyle tartıştırır:
“ ‘Şimdi anlıyorum ki, hikâyenin yazarı bir bilge değil, cahil bir gevezeymiş,’ dedi Don Kişot. ‘El yordamıyla düşünmeden oturup yazmış ne çıkarsa çıksın diye.’
‘Hayır,’ dedi Sason, ‘o kadar açık ki, zorluk çıkarabilecek hiç bir tarafı yok. Çocuklar karıştırıyor, gençler okuyor, yetişkinler anlıyor, yaşlılar alkışlıyor. Her tür insan tarafından o kadar tanınıyor, okunuyor, biliniyor ki, … Tek bir senyör evi yoktur ki, sofrasında bir Don Kişot bulunmasın. Biri alıyor, biri bırakıyor, biri kapıyor öteki yalvarıyor.’”
Romanda oluşturduğu bu söylem o yıllardan uzanıp bizimle de konuşmakta olan Cervantes’in başarıyla yaptığı üst kurmacalardan biridir.
Bir diğer önemsenmesi gereken nokta da metinler arası göndermelere de Cervantes’in sık sık başvurduğudur bunu yaparken de mitolojiden, antik çağ filozoflarından ve kendi çağdaşı şairlerden yararlanır. II. Kitabın ikinci bölümündeki (sf:56) hikâyede, Don Kişot’un yola yeniden çıkışı metinlerarasılık göndermeleri olan anlatımlardandır. “Kim bilir belki ileride, kahramanlıklarımın gerçek öyküsü yayımlandığında, öykümü yazan bilge kişi, böyle sabah, erkenden yola çıkışımı da şu şekilde nakleder: ‘Al yanaklı Apollon güzelim saçlarının altın tellerini dünyanın uçsuz bucaksız yüzeyine henüz sermiş, rengârenk küçük kuşlar, kıskanç kocasının yumuşak yatağından çıkıp La Mancha ufkunun kapılarından, pencerelerinden kendini ölümlülere gösteren altın parmaklı şafak tanrıçasını tatlı ezgileriyle henüz selâmlamışlardı ki, ünlü şövalye La Mancha’li Don Kişot, rahat kuş tüylerinden kalkıp atı Rozinante’ye bindi ve eski meşhur Montiel Ovasında yol almaya başladı.’’
Don Kişot, modern romanın öncüsüdür çünkü okuru edilgen durumdan çıkarıp onu aktif, yorumcu kimlik kazanması için doğrudan romanın içine katan ve modern okur olması için etken duruma getiren bir romandır. Bu anlamda modern okurun doğuşuna katkıda bulunur, bunu başarır da. Daha ön sözde Cervantes direkt okura seslenir ve onu metne çeker, hem sınırsızlığını hem bağımsızlığını algılamasını sağlayarak.
“Aylak okur: Bu kitabın, zihnin düşünülebilecek en zarif, en akıllıca ürünü olmasını isterdim; buna yeminsiz inanabilirsin. Ancak tabiat kanununa karşı çıkamadım; tabiatta her şey benzerini doğurur. Benim kısır, gelişmemiş dehâm da her türlü rahatsızlığın hâkim olduğu, her türlü hazin sesin duyulduğu bir hapishanede doğmuşçasına kuru, kırışık, maymun iştahlı ve çok çeşitli, kimsenin aklına gelmeyecek düşüncelere boğulmuş bir evlâttan başka ne doğurabilir? … Ama Don Kişot’tun babası gibi, görünsem de, üvey babası olan ben, âdetlere uyup, başkalarının yaptığı gibi, neredeyse gözlerimde yaşlarla, oğlumda göreceğin kusurları affetmen ve görmezden gelmen için sana yalvarmayacağım, sevgili okur.’’
Ve şöyle devam eder; “Sen onun ne akrabasısın, ne arkadaşı; ruhun kendi bedeninde; gayet yetenekli, hür bir iraden var, evindesin ve kralın vergilerinin efendisi olduğu gibi, sen de evinin efendisisin; bilirsin herkes kendi evinin kralıdır. Bütün bunlar, seni her türlü saygı ve mecburiyetten azade kılıyor; kısacası hikâye hakkında, kötü söylersen karalanmaktan, iyi söylersen ödüllendirilmekten korkmadan, istediğini söyleyebilirsin. (sf:37)”
Biz de roman boyunca, Cervantes’in sözlerini kulaklarımızda hissederek okuruz Don Kişot ve Sanço Panza’nın hikâyesini. Çıkarırız Cervantes’i aradan, metin bizi ele geçirir ve çatışır, düşündürür, güldürür, geriletir ya da kışkırtır.
Cervantes Don Kişot’u yaratırken, romanın büyük bir bölümünde delilik kostümü giydirmiştir ona. Aslında bunu, Don Kişot’un yaptıklarını hoş görmemizi istediği için yapmamıştır. Kitabın yazıldığı dönem Feodalizm’in yıkılış ve tasfiye edildiği sürece denk gelmektedir. Dünya büyük devrimsel değişiklikleri yaşamaktadır. Görünüş itibariyle çığırından çıkmış bir zamandır bu. Mevcut bütün değerlerin geçerliliğini yitirdiği, yerine henüz yeni değerlerin oturtulamadığı bir dönemdir. Geleneksel kültürde bir amaç değişikliği yaşanmaya başlanmıştır. Aykırılıkların delilik sayıldığı bir zaman diliminde, zamanın zorladığı yeniliklerden, devrimden yana olanların, yaşamı sorgulayanların deli olarak nitelendiği bir dönemdir bu dönem. Akıllılar tutuculaşıp gericileşmiştir, bundan dolayıdır ki “insanın delilik hali” hoş görülmektedir. Don Kişot’un deliliği bu anlamda sonu gelmiş bir çağın içinden çıkan, artık başka bir dünyanın gerekliliğinin çığlığının sözcüsüdür. Cervantes Don Kişot’ta, eskimiş kabul edilen değerlere ters düşen bir kişilik yaratmıştır.
Dürüst, yardım sever, güçlünün ezmesine başkaldıran, haklıdan yana olan, cesur, kararlı, adalet ve eşitlik duygusu gelişmiş, kendi kimliği hakkında kendi karar verebilen, doğru bildiği yolda kararlılıkla ilerleyen biridir Don Kişot. Bu özelliklerle kahraman olacağına, toplum tarafından dışlanan, alay edilen, yenilgiye uğrayan biri olur. Çoğu artık geçerliliği olmayan değerlere sahip olduğu ve geleceğin hümanist Rönesans değerlerini kapsadığı, yani eskiyle yeniyi harmanlayıp karıştırdığı için toplumla bütünleşmesi olanaksızlaşmış, yabancılaşmış bireydir artık ama toplumun ilerisinde bir bireydir aynı zamanda.
Jale Parla bu durumu şöyle yorumlar, “Don Kişot’tan Günümüze Roman” Kitabında;
“Bir birey olarak özgürce seçim yapabilecek konumdadır. Nitekim kendisi de her fırsatta şövalyeliğini özgür iradesiyle yaptığı bir seçim olduğunu savunur. Ama daha ilk serüvenden başlayarak, başından geçenler bizi ister istemez bu donkişotça seçimin bir seçim mi, yoksa bir saplantı mı olduğunu düşünmekten alıkoyamaz. Yani Cervantes bize bu seçimi katıksız alkışlama fırsatı vermez. Düşündürür.”
Biz de seçimlerimizde yanılgıya düşüp, yenildiğimizde bununla yüzleşmek yerine unutmaya veya başarısızlığımıza haklı bir neden aramaya yöneliriz ve Don Kişot’un kararlılığını saplantı olarak düşünmek işimize gelir. Don Kişot’u okurken yenilgilerinden memnun olmayız ama sahip olduğumuz insanî değerlerimizi de sorgularız durmadan, yaşadığımız çağın tedirginliğinde.
Düşünürüz; değerlerin modası geçer mi, ya da anlamsızlaşır mı değerler? Ya da kaybedeceğimizi bildiğimiz savaşlara girmemeli miyiz? Hiç bir şeyin anlamı yok mu anlamsız mıdır her şey?
Jale Parla kitabında cevabı şöyle veriyor; “Bence hayır: Don Kişot anlamsızlığı kanıtlamaya değil, anlam arayışını desteklemeye yönelik bir metindir; arayışın hep sürecek olması, kitabın anlamsızlığın karanlığına gömülmemesinin güvencesidir.’’
Don Kişot, yıkıcı zamanlara yeniden anlam yükleyen, umut aşılayan bir metindir. İnsanoğlunun varoluşundan bu yana hiç olmadığı kadar yıkıcı, kıyıcı ve yok edici bir zaman diliminde yaşadığımızı düşünürsek; yazarının 400. ölüm yıl dönümünde bile, Don Kişot’u yeniden okumak her zaman için çağdaş bir okuma olacaktır. Bu anlamda Don Kişot çağına tanıklık eden ve yüzyıllar sonrasını da aydınlatan bir yapıttır. Rönesansın ilerici ve bireyci dürtülerini taşıyarak, başkalarına aldırmadan kendi yolunda gitmek isteyen bir şövalyenin yüzyıllar sonrasına taşan, bitmeyen öyküsüdür Don Kişot.
Cervantes aynı zamanda psikolojik bir roman yazmıştır Don Kişot’la. Çünkü roman boyunca şartların getirdikleriyle çatışma halinde olan, yaşadığı toplumun bireyi olurken kişiliğinde oluşan çatışmalarla başa çıkmaya çalışan karakterlerle baş başayız. ‘’İnsan Nedir, ne olmalıdır ya da olmamalıdır?’’ sorularına yanıt ararız Don Kişot’la roman boyunca. Bu sorulara Her ne kadar değişen zamanlarla değişen yanıtlar veriliyormuş gibi gelse de aslında çağlar ve devrimler boyunca hiç değişmeyen bir cevabı Cervantes içimize oturtur. Victor Frankl, “İnsanı insan yapan, hayata yüklediği anlam ve amaçlardır.’’ der, İnsanın Anlam Arayışı kitabında. Unutmamalıdır ki, insanın hayata yüklediği anlam ve amaç başkalarını kapsamadığı zaman hayatın yaşanmaya değer yanı kalmamaktadır. İnsan amaçsız ve yalnız bir hiçtir. Kalıcı olan ve uğrunda savaşılmaya değen, başkalarını da kapsayan anlam ve amaçtır. İnsan yeryüzünde yalnız değildir. Yaşam çoğuldur. Bunu bize Don kişot da hissettirir. Nitekim romanın sonunda zıt değerleri temsil eden Don Kişot’la Sanço birbirine dönüşür. Don Kişot deliliğinden vazgeçer, Sanço onun vazgeçtiğini sahiplenir. Yine romanın psikolojik yanına dönersek; Don Kişot kişiliğimizin adaletli, erdemli, uyumlu, dengeli, sevecen, iradeli, akıllı, zeki yanıdır. İnsani yanımızdır. Bilincimizdir.
Sanço Panza ise kişiliğimizin oburluk, bencillik, tembellik, şehvet, ikiyüzlülük, riyakârlık, öfke, hırs gibi duygularımızın ve arzularımızın yönlendirdiği hayvanî yanımızdır. Bilinçaltımızdır. Don Kişot aynı zamanda kişiliğimizin bu iki yanının çatışmasıdır.
Ian Watt Modern Bireyciliğin Mitleri kitabında miti; “Kültürün her kesimince etraflı bir şekilde bilinen ve tarihsel ya da yarı tarihsel bir inanç olarak itibar gören, toplumun kimi temel değerlerini içeren veya simgeleyen geleneksel hikâye’’ diye tanımlar. Bu anlamda Don Kişot, gerçekten de, dünyaya damgasını vurmuş, dünyanın her yerinde mutlaka bir hikâyesiyle bilinen ve aradan 400 yıl geçmesine rağmen geçerliliğini hâlâ korumakta olan bir mittir. Çünkü şimdiki zamanı geçmişe bağlamaktadır. Yitirmek istemediğimiz, geçerliliğini her devir koruyan insanî değerlerin, estetiğin ve etiğin temsilcisidir. Don Kişot ta, Sanço Panza da günümüzden çok önce yaşamıştır ama zamanımıza da aittirler. Zaman onlara gerçek bir kişilik bağışlamıştır, tümüyle kurmaca kişilik olarak ele alınmazlar. Belleklerimize yerleşmiş, bir bakıma parçamız olmuşlardır, yaşamı aşmışlardır.
Cervantes’i isim olarak çoğu okur belki hatırlamaz bile ama Don Kişot hep bizimledir. Neyi temsil ettiklerine dair bir fikir birliğine varamayız çoğu zaman, ama büyük bir ‘’şey’’i temsil ettiğini biliriz. Bu temsiliyetin içeriğini de, bireyle toplum ve toplum kuralları arasındaki çelişkidir diye genelleştiririz.
Don kişot bir mittir, bunun nedenlerini şöyle sıralar Ian Watt ‘’Modern Breyciliğin Mitleri kitabında;
“Don Kişot’ta Cervantes, uzun soluklu evrensel, ikna ediciliği günümüze dek uzanan dolu dolu, bir değil iki karakter yaratmıştır. Görüntüleri o kadar zıtlık barındırır ki birlikte her şeyi kapsıyor gibidirler. …fiziksel özellikleri ve hatları, Kastilya topraklarının kaba saba ışığına denk, insafsız bir netlikle resmedilmiştir. (sf:105)
Sanço Panço şüphesiz kaba saba ve hayvanidir; Panço İspanyolcada göbek anlamına gelir. Sanço’nun eyer heybeleri hafızamıza Don Kişot’un zırhı kadar kazınmıştır. Maskara ya da palyaço değildir, ama ciddiye almaya değer komik biridir. Çok edeplidir. Tehlikelerle dolu hayatında Kişot’a gönüllü katılır. Okuma yazması yoktur ama sözlü geleneğe dair sağlam bir bilinç sahibidir, bilinci kendini savunacak kadar zengindir ve zekidir. Tartışmalarda kendi bakış açısını savunurken belagatini hünerli bir şekilde kullanabilir. Don Kişot’ta eksik olan mizah duygusu Sanço’da güçlü bir şekilde vardır.’’(sf:107)”
Ve son olarak der ki Watt; “O halde Don Kişot ve Sanço Panzo birbirinin zıddı değildir; dahası münasebetleri pekiştikçe birbirinin özelliklerini benimseyeceklerdir. .. En sonunda Sanço’nun büyük ölçüde donkişotlaştığını, oysa Kişot’un yaşamak için yola çıktığı hayalden vazgeçecek kadar sançolaştığını söyleyebiliriz.’’(sf:110)
Dostoyevski; ‘’Dünya üzerinde Don Kişot’tan daha derin ve güçlü bir yapıt yazılmamıştır.’’ der. Yüzyıllara damgasını vuran bu eser günümüzde de geçerliliğini koruyorsa, roman ilk sayfadan son sayfaya, bizi kendisine hâlâ bağlıyorsa; biz de yaşadığımız çağa karşı çözümsüzlüklerde ve insanlığımızla olan savaşımızda, daha kazanamadık demektir. İçinde yaşadığımız yozlaşmış, çığırından çıkmış dünyanın çelişkileriyle ve zalimlikleriyle baş etmekte zorluk çektiğimiz şu günlerde, güzel insanlık için Don Kişotlara ya da donkişotlaşmaya gereksinimimiz gittikçe artıyor.
Cervantes’in romanı yazarken sık sık kahramanlarına söylettiği ‘’acımasız demir çağı’’ henüz bitmedi. Bu çağın zalimliklerine dur deme cesaretini göstermek yüzyıllardır yakamızı bırakmayan Don Kişot’a olan boyun borcumuzdur.
Konuşmamı Cervantes’in yazar olarak kendine ortak ettiği Hâmid Badicani’ye söylettikleriyle noktalamak istiyorum. Romanını bitirirken Yazar bizi kalemiyle baş başa bırakıyor.
Ve akıllı Seyyid Hâmid kalemine dedi ki:
‘’Ey benim iyi mi kötü mü yontulmuş olduğunu bilmediğim tüy kalemim, seni bu telin ucunda bu askıya asacağım, burada kalacaksın; kibirli ve düzenbaz tarihçiler seni kirletmek için bu askıdan indirmedikçe, çağlar boyunca yaşayacaksın. Ne var ki sana yaklaşırlarsa onları ikaz edebilir, dilin döndüğünce dersin ki;
yavaş olun alçaklar
Dokunmasın kimse sakın
Çünkü benim bu düello,
Saygıdeğer, büyük kral.
… Benim tek isteğim şövalye kitaplarının uydurma saçma öykülerini insanların gözünden düşürmekti, benim gerçek Don Kişot’umun öyküleri sayesinde tökezlemeye başladılar bile, hiç şüphe yok, sonunda yere kapaklanacaklar. Vale.’’(sf:887)
Hiç bir şeyden korkulmadı bu dünyada, kalemden korkulduğu kadar.
O zaman ben de, Cervantes’ten ödünç aldığım seslenmeyle, diyorum ki;
Ey Aylak Okur, hâlâ Don Kişot’u okumadın mı. Öyleyse kalk yerinden, kendin için bir şey yap, kitabı ara bul, çabuk oku!
Ve sen, ‘’ben önceden okumuştum’’ diyen okur, öyleyse sen de, şimdiki olgunluğunda hiç zaman kaybetmeden yeniden oku.
Başka seçeneğimizin olmadığına bizi inandırmaya çalışanlara inat, İnan daha iyi anlayacaksın kendini ve yaşadığın çağı ve karar vereceksin, onurun için savaşmaya,
Kötülükler daha fazla ele geçirmesin diye seni ve dünyayı.
Yararlanılan Kaynaklar
Miguel de Cervantes Saavedra, Don Quijote, Yapı Kredi Yayınları
Jale Parla, Don Kişot’tan Günümüze Roman, İletişim Yayınları
Ian Wat, Modern Bireyciliğin Mitleri, Boğaziçi Üniversitesi yayınları
Victor E. Frankl, İnsanın Anlam Arayışı, Öteki Matbaası
**