Carlos Fuentes ve
Can Yayınları‘ndan çıkan
Cennet’teki Adem kitabı üzerine bir
Gezginci Erdem incelemesi.
(Bu inceleme ilk olarak Aydınlık Kitap ekinde yayınlanmıştır)
Meksikalı, entelektüel, diplomat ve en önemlisi yazar. Kaleminin kağıt üzerinde kayışı: büyülü. Kaleminin kağıda bıraktığı semboller: gerçekçi. Carlos Fuentes büyülü gerçekçiliğin Meksika gözlü yazarı. Gelişmişlikle gelişmekte olan ülkeler arasında sınır olan hayal ülkesi Meksika’nın hiçbir hayal ülkesine benzemediğini yazan Carlos Fuentes bu acı (mutfak olarak da acı) sürtünmeyi fantastik sayılabilecek bir dille kaleme alıyor.
Meksika’nın varoluşundan başlayarak kanlı tarihini irdeleyip devrimlerini ve kaoslarını işleyen yazar Meksika’yı bir mercek gibi kullanıp sisteme ve dünyaya çatıyor kitaplarında. Değişeni ve değişmekte olanı ortaya koymak için yarattığı karakterler hem yere sağlam basan birer insan hem de yarı görünür birer hayalet. Arka planda meydana gelen olaylar tarihi oluştururken kararkterler iç dünyalarında yeni bir tarih yazıyorlar. Karşılıklı iki ayna gibi çoğalan metinler paralel, iç içe ve aslında hareket ediyor. Büyüsünü Meksika’nın kadim hikayesinden, gerçekçiliğini de politikadan alan Fuentes düz yazı ile ülkesini düze çıkaracağını umut etti mi bilinmez ama Dünya halklarının kitaplıklarına doğruyu söyleyen hayaletler soktuğu kesin.
Yeni Çağ, İstanbul’un 1453’te alınmasıyla mı başladı, 1492’de Yeni Dünya’nın bulunmasıyla mı? Carlos Fuentes kendisine sorduğu bu sorulara dilediği gibi yanıt verebileceğini söylüyor ve ekliyor: Yeniçağ bana göre 1605’te Don Kişot’un köyünden ayrılıp dünyanın yollarına düşmesi ve dünyanın okuduklarına benzemediğini görmesiyle başladı. Kendisi de Meksika’ya ilk geldiğinde aynı düşünceyi paylaştığından Cervantes’in ama en çok da Don Kişot’un izinden gidiyor. 1987 yılında ise İspanyolca yazan yazarlara verilen en büyük ödül olan Cervantes Ödülü’nü alması dilinin bayrak yarışını başarıyla sürdürdüğünün göstergesi. Mayıs 2012’de aramızdan ayrıldığında sadece Meksika’nın ve İspanyolca’nın değil evresel dilinde ustasıydı Carlos Fuentes.

Öykülerinde ve romanlarında çağdaş dünyayı evrensel bir dille yazan Fuentes için: “Ölümsüz, yaşlı bir bilgenin güncele dair anlattığı post modern masalları dinlemek.” tanımlaması abartılı gelebilir ama bir Fuentes metni okurken duyacağınız ses tam da buna benzer bir tını da olacaktır. Haberlerde gördüğünüz ve dünya siyasi dengesini ilgilendiren olaylar arka planda, siz karakterin cümbüş yeri gibi iç dünyasında, kitap elinizde, çok farklı – çok bilindik bir okumanın içinde mutlaka kendinizi buluyorsunuz. Karışık mı? Şöyle diyeyim: Sık sık “okuyucu” diye seslenen yazar gözlerinizden tutup farklı bir dünyaya götürüyor sizi ve siz kendinizi o farklı dünyada bir kitap okurken seyrediyorsunuz. Yeni Don Kişotlar yaratmak imkansız, daha doğrusu abes. Okuyucuyu Don Kişot yapmak ise Fuentes’e göre gereklilik. Bilen, hayalci ve eylem halinde okuyucular küreselleşen dünyanın değirmenlerini tanıyabilmek için okumalılar.
Cennet’teki Adem · İlk Günah Son Roman
Carlos Fuentes’in son romanı “Cennet’teki Adem” Meksika’daki trajikomik karmaşanın ortasına Adan(Adem) karakterini bırakıyor. Adan karakteri trajikomik karmaşanın gerekliliği de olabilir. Okuyucu bu tespitle kitaba başlayabilir. Avukat ve işadamı Adan, aynı zamanda kitabın yazarı. Ara sıra okuyucuya sesleniyor. Gelir dengesizliğinin farkında olan bir kazanan aslında. Meksika’yı sevdiğini anlasak da lüks yaşamı ve bencilliği ön planda. Adan kitabı kaleme alan olmanın verdiği güçle bir şeyleri gizleyebileceğini okura sezdiren bir karakter.
“Her şeyi açıkça yazıyorum ama yazmayabilirdim.” diyerek kitaba bağlılığı arttırıyor. Bu sinsi sesleniş onun samimiyetinden şüphe duymamıza neden olmuyor yine de. Çünkü o bir Meksikalı. Etrafındaki karakterleri anlamaya çalışıyor Adan. Sevgilisi, karısı, karısının erkek kardeşi ve kayınpederi Adan’ın etrafında dönen ve zaman zaman kaybolan, zaman zaman parlayan birer kuyrukluyıldız gibiler. Meksika’nın üzerinden geçen kuyrukluyıldız haberleri ve bu mucizevi olayın etkisiyle yaptığı sorgulamalar karakterin romana açtığı çukurlara sakladığı hazinelere benziyor. Sayfaların arasında yağmurun sıyırdığı cümlelerin içinde bu hazinelerle karşılaşıyoruz. Sonradan Adan’ın hayatına sızan yüksek rütbeli devlet görevlisi karakterler arası ahengi bozarak yazara tekrar bir şeyleri düzeltme fırsatı veriyor. Suya sabuna dokunmamaya özen gösteren Adan Fuentes’in romanına isim olurken hayatına ve Meksika’ya kuş bakışı bakabiliyor. O cennette, o her şeyi yazabilir ve öngörebilir. Okuyucu ona ilk günahı hatırlatana dek bu sürebilir. Hayatındaki iki kadın arasındaki farklar ve benzerlikler bir anlamda çağdaş kadının iki prototipini sunuyor.
Özgüvene sahip kadının bunu içten gelen özsaygıyla yapması ve özgüveninin ayrıcalıktan çok gereklilik olduğunu bilmesi ile özenerek, belki de şımarıklıkla özgüven gösterileri yapan kadının nasıl anlamsızlığa düştüğünü bilmemesi Adan’ın vazgeçemediği iki kadının durumu. Vazgeçemiyor çünkü vazgeçmesi için bir gözünü kapatması gerek. Bir gözünü kapatmak demek Meksika’nın, Dünya’nın yarısını görmemek demek. Fuentes’in bütünü kucaklayan bilgeliği yarattığı karakterin de özelliği olmuş. Aksi düşünülemezdi. Düşünülebilir miydi? Aslında düşünülebilirdi. Yazarın gördüğü toplumda aksini düşünüp uygulayan insanlar oldukça yazar veya okuyucu buna kota koyamaz. Yazar olmak isterken önce medyatik sonra uhrevi yollara sapan Adan’ın karısının erkek kardeşi “çok satan” edebiyatın dini tema tercihine eleştiri olabilirdi. Edebiyat ve yazarlık tutkusunun piyasa ile temas ettiği noktada bazı insanların görece kolay olanı seçmesi durumuna vurgu da yapılabilirdi. Ne Adan ne de Fuentes bu eleştiri sarmalına girmeden yazar olmak isteyen ve sayfa sayfa silinen karekteri kendi haline bırakmışlar. Onu bu açılardan gözlemlemek okuyucuya kalmış, tabi konuyla ilgili algının bir nebze olsun kaşınmış olması gerekiyor.
Kelimeler, Limon Ve Tuz
Fuentes’in dili mekan ve zamanla birleşince sarhoş edici oluyor. Belki de büyülü gerçekçiliğin sırrı budur çünkü Milan Kundera’da da aynı durum söz konusu. Yazılanların kuyruğu hikayelerde ve mitlerde. Gözden çok kulağa hitap eden metinleri insan yadırgamıyor. Anlatıcının sesi kulağımızda çınlarken görüntüler seslerin birleşmesiyle oluşuyor. Algı kapılarını açan bu sihrin peşinden psikoloji, sosyoloji, felsefe, sanat ve politika zihinde daha çabuk yer bulabiliyor. Cennet’teki Adem de Meksika sokaklarına götürürken ana karakterin kafasının içindeki kapılardan gidiyor. İnsan zihninin yanılgılara olan müsaitliği romanı eğlenceli kılarken edebiyat dünyası bu yanılgılara kurgu diyor. Fuentes’in şaşırtmacasız dili eyleme geçmek için lazım olan enerjiyi masalsı dalgalanmadan alıyor. Anlatımın içinde haberlere göz atan Adan günceli kurguya ek olarak veriyor. Meksika’daki her türlü olayı liste halinde yorumsuz (yazarın yorumu olmadan) bir şekilde okuduktan sonra karakterin zihnine döndüğümüzde parçalar birleşiyor. Önü uçsuz bucaksız bir boşluk, sağından ve solundan başlayarak geçmişe doğru var olan nesnel dünya ve her adımda karakterle beraber çoğalan roman çizgisel bir şekilde ilerliyor. Okuyucunun romanın parçası haline geldiği bölümler risklidir. Okuyucu kitabın içine girip yeni bir kitap okuyor olmaktan çok yeni bir hayat yaşar. Anlatıcı onun yakasından tutup kitap hakkında söz açarsa okuyucu rüyadan uyanabilir ya da kendini bırakıp sayfaların arasına sızar ki bu yeni bir hayattan çok daha ileri bir deneyimdir. Fuentes yazdıklarına okuyucusunu ortak etmeyi seven yazarlardan. “Cennet’teki Adem” anlatılanın roman (kurgu olmasa da bir hayat parçasının izleği) olduğuna dair seslenmeler içeriyor. Ben bu seslenmelere kulak verdikten sonra kitaba daha çok nüfuz ettiğimi hissettim. Adan’ın yazdıklarını sorgulaması aslında kendini, ülkesini ve dünyayı sorgulaması demek. Okuyucuyu bu soruların içine çekerek iyilik mi yapıyor kötülük mü bilinmez, çekebiliyor olması güzel demekle yetinebilirim. “Kader sana hayat diye ekşi bir limon uzattıysa, sen üstüne tekila ve tuz iste.” Meksika Atasözü Kelimeler, limon ve tuz yazar tarafından sunulduysa daha ne isteyebilirsiniz ki?
Arkada Meksika Manzarası, Küreselleşiyoruz
Meksika bize çok uzak bir coğrafya. Hareketli Güney Amerika ile her şeye burnunu sokan Amerika Birleşik Devletleri arasında siyasi tarihi çok karışık bir ülke. Aslında hareket iyidir de Amerika’nın bu kadar yakınında olmak iyi sayılmaz. Nitekim Meksika tarihi ABD tarihiyle sürekli temas halinde, artık nedense? Meksika’da olup bitenleri çok büyük olaylar haricinde bilmiyoruz. Hatırladığım: Hapishanenin birinden mafya babasını havalandırma sırasında avludan helikopterle kaçırmışlardı. Çaresiz gardiyanların ve diğer mahkumların bakışları arasında uçup gitmişti mafya babası. Kameralar her şeyi çekerken hem de. Çerçeve halinde Meksika resmi herkesin kafasında vardır ama halkın ve ülkenin derinine inmek zahmetli iş. Fuentes’in kitaplarındaki Meksika ülkemizle benzer sesler çıkarıyor. Cennet’teki Adem kitabında anlatılanlara bakılırsa sistem aynı çürümüş düzeni dayatıyor bazı ülkelere. Türkiye’nin Meksika’yla karşılaştırıldığında daha derli toplu olması ilerleyen zamanda böyle devam edeceği anlamına gelmiyor. Peki çekinerek yazılan, okunan ve endişe duyulan şey ne? Meksika’da neler oluyor? Avukat ve işadamı olan Adan, köhne düzenin uygulayıcısı, gözlemcisi ve şikayetçisi konumunda. Suç örgütleri yönetimleri ele geçiriyor. Yoksulluk ve işsizlik insanları çileden çıkarıyor. Uyuşturucu ve rüşvet kol kola ülkenin sonunu hazırlıyor. Bunlara karşı devlet masum ve suçsuzlardan kurbanlar seçip medya aracılığıyla göz boyuyor. Adalet sistemi belli bir kesimin elinde. Adan ve Adan gibiler ülkelerini sevseler de ellerinden bir şey gelmiyor. Fuentes bilerek mi bu kadar keskin sunuyor bu gerçekleri? İnsanın: “Koca ülke bu halde olamaz.” diyesi geliyor. Daha kapsamlı okumalarla çözebiliriz bunu. Kitaba dönersek; dünyanın yuvarlaklığını kanıtlamak için verilen basit örnek aklıma geldi: Önce dumanı görünür geminin, sonra bacası. En son kendisi belirir ufukta. Nedir? Dünya yuvarlak. Küreselleşiyoruz. Sistemin piramidinde halk, dil, din ayrımı yok. Yönetenler ve türevleriyle, yönetilenler, piramidin altındakiler. Cennet’teki Adem en tepeden aşağı bakışın kitabı. Meksika sokaklarındaki yoğunlaşmış suç Dünya’nın her yerinden seyrek de olsa var. Belki de aba altından gösterilen sopa bu suç sarmalının kendisidir. Cennet’teki Adem bu yönüyle bir uyarı kitabı mı?
Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.