Ayrıntı Yayın Grubu bünyesindeki Ayrıntı Yayınları, Düşbaz Kitaplar ve Dinozor Çocuk’tan Ocak 2023 döneminde çıkacak yeni kitaplar duyuruldu.
Yayınevinin tanıtım bülteninden: Yeni yılda kitaplarla hayata tutunmaya ve direnmeye devam ediyoruz. Başka bir dünya hayalimize yaslanıp 2023’ü umutla selamlıyoruz!
Her yıl olduğu gibi daha iyiye olan inancımızı taze tutmaya devam ederken iyi ve güzelin hayatımızda yer etmesi için canla başla çalışıyoruz. Bunca emeğin karşılığını almak için gösterdiğimiz çabaya dair insanın değişimini akılda tutmak, bizi suda salınan bir balıktan farklı kıldığını hatırlamak önemli. Bunun için sözü Adam Philips’e bırakalım:
“Demek ki gerçek iyilik, insanın kendini tamamen bir kenara bırakmasını gerektirmiyor ama iyilik yapan insan bu süreç içerisinde, çoğunlukla beklenmedik bir yönde, değişime uğruyor.”
Yeni bir şeye başlamanın en iyi yollarını anlatan kitaplar olduğuna göre 2023’ün Ocak ayında hangi kitapların olduğunu merak edebilirsiniz. İşte Ayrıntı Yayın Grubu’nda raflarda yerini bulacak, elinizden düşürmek istemeyeceğiniz metinlerde neler varmış bakalım:
Ayrıntı Yayın Grubu Ocak 2023
HAPİSHANEYE “ALTERNATİFLER”
Michel Foucault’nun 1976’da Kanada’da Montreal Üniversitesi’nde davet edildiği ve hapishaneler hakkında konuştuğu Hapishaneye Alternatifler adıyla ilk kez Türkçede! Ayrıntı Yayınları’nın Foucault Kitaplığı serisinin de ikinci kitabı olan Hapishaneye “Alternatifler”, Murat Erşen çevirisiyle bu ay raflarda yerini alacak.
Foucault üzerindeki yetkinliğiyle bilinen Akademisyen Ferda Keskin’in yayıma hazırladığı kitapta ”hapis cezasına alternatif tedbirler” konulu konferanstaki Foucault’nun sunumu metne dökülmüştür. Akabindeki üç bölümde de bu metin üzerine kriminolog Tony Ferri ile akademisyenler Sylvain Lafleur ve Anthony Amicelle’in yazıları mevcut.
Kitaptan alıntılar: “Sadece son yıllarda değil, hapishanenin doğuşundan bu yana onunla neler yapmayı başardık? Bakıldığında, hapishanelerin önemli bir cezalandırma aracı olarak kurumsallaşmasının üzerinden anca yirmi yıl geçmişti, hapishaneler Avrupa ceza kanunlarına dahil edilir edilmez, onlara yönelik aşağı yukarı bugün bizim yaptığımıza benzer radikal bir eleştiri ortaya çıkmıştı. Durum böyleyken ne işe yarıyor peki hapishane?”
“Yasadışılık ve suç üreten tüm kurumlar arasında hapishane kuşkusuz en etkili ve en verimli olanıdır. Hapishanenin bir yasadışılık yatağı olduğunu gösteren binlerce delil bulabiliriz. En başta elbette bildiğimiz deliller gelir, yani insanlar hapishaneden daima girerken olduklarından daha suça eğilimli çıkarlar.”
“Hırsızlığın hoş görülebilir belli sınırlar içinde tutulmasına çalışılıyor, hırsızlığa karşı mücadelenin nasıl bir maliyeti olduğu ve hoş görülseydi neye patlayacağı hesaplanabiliyor, dolayısıyla hırsızlığın belirli bir sınırı aşmasını önleyecek gözetleme faaliyeti ile hırsızlığın ekonomik, ahlaki ve politik bakımdan avantajlı olduğu sınırlar dahilinde boy göstermesine müsaade eden hoşgörü arasındaki optimum noktanın nasıl tesis edileceği biliniyor.”
“Hapishaneye sözde alternatiflerle, hapishaneden çok daha kötü olacak bir şeye hazırlıyorlar bizi.” Michel Foucault Gözetleme ve Cezalandırma metninin yayımlanmasından hemen sonra, 1976’da Montreal’e bir konferansa davet edilir, konu hapishanelere alternatif olarak sunulan uygulamalardır. Bu kitap Sylvain Lafleur’ün editörlüğünde Foucault’nun o konferanstaki konuşma metni ile sunduğu fikirler üzerine yapılmış mülakatları bir araya getiriyor.
Foucault o konuşmada hapishaneye özgü sözde alternatifleri hapishanenin özgür dünyaya taşması; hapishaneye özgü iktidar biçimlerinin kanserli bir doku gibi hapishane duvarlarının ötesine yayılması olarak gördüğünü dile getirir. Aynı zamanda hapishanelerin ortaya çıkışı, yasadışılıkları nasıl yarattığı, yasadışılıkların kapitalizmin gelişimindeki etkisi ve nihayet yasadışılıkla iktidar arasındaki ilişkiler üzerine önemli değerlendirmeler yapar.
Bu çalışma hapishanelerin dışına taşmayı durmaksızın sürdüren gözetim aygıtlarını, diğer bir deyişle gözetlemenin ve kapatılmanın sadece mahkûmları değil bütün nüfusu ilgilendirdiği günümüz dünyasını yeniden tartışmaya vesile oluyor.
EDWARD SAID SEÇME ESERLER 1966 – 2006
Edward Said, tanık olduğu olaylara alışılmışın ve anaakımın dışında, titiz, bilimsel ve polemikçi bir tavırla yaklaşan sıra dışı bir entelektüel. Ölümünün yarattığı boşluğa rağmen, eserleriyle ve politik tutumuyla bugünün tartışmalarına ışık tutmaya devam ediyor. Said’in kariyerindeki 40 yıllık dönemin ürünlerini kapsayan Seçme Eserler, onun entelektüel yolculuğunu, ilham aldığı kaynakları ve ilgi alanının genişliğini keşfetmek için eşi bulunmaz bir fırsat.
Seçme Eserler, Said’in eserlerindeki temel tartışma noktalarını ve metinleri kapsıyor. Yazarın yaşam öyküsü ile akademik faaliyetleri arasındaki ilişkinin bütünlüklü bir biçimde takip edilebileceği bir izleği okurlara sunuyor. Böylece Said’in erken dönem esinlenmelerinden Sarkiyatçılık’a ve oradan ömrünün son döneminde kaleme aldıklarına uzanan, ayaklarını edebiyat ve kültür eleştirisinin oluşturduğu bir köprü kuruluyor.
Seçme Eserler, hem Said ile yeni tanışacaklar hem Said okurları hem de onun düşünsel mirası üzerine çalışanlar için çok önemli bir kaynak.
Kitaptan Alıntılar
“Filistin Deneyimi”, Said’in siyasi analiz ve habercilik türündeki ilk denemelerinden biridir. Said, Haziran 1967 Savaşı’na kadar gerek işinde gerek yaşamında neredeyse tamamen apolitik olduğunu, ne var ki savaşın yol açtığı yıkımın Arap dünyasını –ve kendisini– paramparça ettiğini başka yerlerde dile getirmiş ve şöyle yazmıştır: “ABD’ye gelmek üzere yola çıktığım günden beri duygusal açıdan ilk kez, genel olarak Arap dünyasının, özel olaraksa Filistin’in yeniden bir parçası oldum.”
“Şarkiyatçılık üçlemesinin üçüncü ve son kitabı olan Medyada İslam, “rehine krizi” sırası ve sonrasında Batı medyasındaki İslam temsiline odaklanıyor. Said şöyle yazıyor: “İslam yalnızca bariz hatalı bilgileri değil, aynı zamanda kontrolsüz bir etno-merkezciliği, kültürel ve hatta ırksal nefreti ve paradoksal olarak hem derinlerde gizlenen hem de serbestçe dolaşan düşmanlığı ruhsatlandırır hale gelmişti.”
Kitabın ilk basıldığı tarihten on beş yıl sonra yayımlanan ikinci baskısının girişinde Said bu meseleye yeniden değindi. Medyadaki İslam tasvirinin çok daha abartılı bir hale geldiğini tespit ediyordu: “Habercilikte sansasyonellik, çiğ bir yabancı düşmanlığı ve vurdumduymaz bir savaşkanlık revaçta ve bu yüzden ‘biz’ ile ‘onlar’ arasında çizilen hayali çizginin her iki tarafında da son derece tatsız sonuçlar doğuyor.””
“Gençlerde, daha yüce davalar hususunda telkin edilen coşkunluk halinden, içinde yaşanılan çağın yarattığı hayal kırıklığına geçiş, modern Ortadoğu tarihiyle sınırlı değildir. Bu durumun aldığı estetik form, en tipik örneklerinden biri Gustave Flaubert’in Duygusal Eğitim kitabında karşımıza çıkan büyük gerçekçi romanlardır. Genç Frederic Moreau, muhtelif meslekler ve davalarda başarılı olmaya kararlı taşra gençlerine has hırslarla Paris’e gelir.”
MÜKEMMEL DOKUZLU
Ama artık vakit tamam bizim için.
Yarın bir yolculuğa çıkıyoruz.
Geldiğimiz dağa dönüyoruz.
Olur da dönemezsek buralara,
Geride şu sözlerimiz kalsın:
Aramayın beni fesatta.
Aramayın yağmada,
Talanda, aylaklıkta.
Aramayın ahmakça bir öfkede,
Ne de boş bir nefrette.
Aramayın anlamsız savaşlarda,
Kanlı ihtilaflarda.
Zira yeri yoktur adımın
Alçakların ağzında.
Afrika ve dünya edebiyatının büyük isimlerinden Kenyalı yazar Ngũgĩ wa Thiong’o son kitabı Mükemmel Dokuzlu’da, mensubu olduğu Gikuyu halkının köken mitini feminist bir vurguyla ve destansı bir dille yeniden yorumlar. Thiong’o, ulusunu meydana getiren halklardan biri olan Gikuyuların doğuş hikâyesini, yurt ve güzellik arayışı, doğa koşullarıyla mücadele, cesaret, azim, birlik, barış, aile ve Tanrı gibi kavramlar etrafında ustalıkla dokur.
Kitaptan alıntılar
“Dokuz kız, avlanmak için ormana,
Uyumakta olan doksan dokuz gence yetecek eti bulmaya gitti.
Bazı günlerse yiyecek toplamaya çayırlara gittiler;
Horul horul derin uykulara dalmış doksan dokuz konuğa pişirmek için.”
“Daha gizemi çözemeden başka güzelliklerin de ortaya
çıktığını gördüler.
Kimisi önlerinde, kimisi yanlarda duruyordu.
Ama hepsi de aynı şekilde, tepeden tırnağa silahlıydı.
Adamlar bu cesur güzellerle gözlerine ziyafet çektikten sonra
Aslında yazgılarına varmış olduklarını anladılar.”
“Hepsinin tek bir arzusu vardı, o da dokuz kızdan birinin kalbini çalmaktı.
Ve onu yeni klanlar yaratmak üzere evine götürmek.”
DÜŞBAZ KİTAPLAR’DA OCAK 2023
Kurgu ve kurgu dışı kitaplarıyla 2021 yılından itibaren okurlara hitap eden Düşbaz Kitaplar, düşlemekten ve düşünmekten vazgeçmeyenleri kitaplarıyla buluşturmaya yeni yılda da devam ediyor. İtalyan yazar Emanuele Trevi’nin İtalya’nın saygın edebiyat ödüllerinden 2021 Premio Strega Ödülü alan İki Yaşam’ı ve Harvard Üniversitesi’nde doğa tarihi profesörü olan Andrew H. Knoll’un kaleme aldığı Dünyanın Kısa Tarihi kitapları raflarda yerini almayı bekliyor.
İKİ YAŞAM
Bir süre önce gözlerini hayata zamansız yummuş ve kısa yaşamları boyunca birbirlerine derin bir dostlukla bağlı kalmış iki yazarın, Rocco Carbone ile Pia Pera’nın hikâyesidir bu.
İtalyan yazar Emanele Trevi, bu iki yazarın farklı doğalarını ortaya koyar: Rocco Carbone’nin kendisine musallat olan Erinyeler yüzünden darbe vermeye meyilli; Pia Pera’nınsa önyargısız ve hassas ruhlu, bu yüzden de kolay aldanabilir olduğu için darbe almaya meyilli doğası. Kalemi eline alıp yüzlerini yeniden çiziverir: ilkinin bir deri bir kemik fizyonomisi, belirgin yüz hatları; ikincisinin büyüleyici bir İngiliz hanımefendisi görünümü.
Trevi, bu ikilinin farklı davranışlarını da gözler önüne serer: Erinyeler’inin sebep olduğu göstergeler düğümüne takılmış Rocco Carbone’nin basitleştirme takıntısı; Pia Pera’nın hastalık yıllarında cesarete ve iç temizliğe dönüşen utangaç küstahlığı.
Dili, üslubu ve kurmacayı kullanma tarzıyla Truman Capote’nin muazzam dilini anımsatan yazar Emanuele Trevi, İki Yaşam’da birbirinden farklı ve bağdaşmaz saplantıları olan iki dostu (anlatıcıyı da sayarsak üç dostu) yayıncılık ve edebiyat dünyasıyla ve 1980’lerle 1990’ların kültürel ikliminde dolaştırırken onları poetikadaki sancılı değişimlerle, epifanilerle ve yaşamın tüm aksaklıklarıyla da yüzleştiriyor.
DÜNYA’NIN KISA TARİHİ – Sekiz Bölümde Dört Milyar Yıl
“Dünyaca tanınan jeolog Andrew H. Knoll, gezegenimizin 4,6 milyar yıllık geçmişinin soyağacını çıkardığı; özenle hazırlanmış, kolay anlaşılan bir Dünya biyografisiyle okurlarının karşısına çıkıyor. Yirmi birinci yüzyılın iklim değişikliğini ana izleğine alan kitap, geçmişte nerede olduğumuza ve şu an nereye gittiğimize dair gerçekçi bir bakış sunuyor.”
Neil Shubin (Chicago Üniversitesi öğretim görevlisi, paleontolog ve Your Inner Fish kitabının yazarı)
“Yeryüzü’nün tarihini ustalıkla özetliyor… Muazzam bir el kitabı. ”[Metin Kaydırma Sonu]Kirkus Reviews
KUŞKUCULUK II
Descartes, Kant, Locke ve Hume gibi filozofların görüşlerinin temelini oluşturan Sextus Empiricus külliyatının son iki kitabı Kuşkuculuk II ana başlığıyla okurla buluşmaya hazırlanıyor.
“Kuşkucu kesindir ki sertlikle (zorlukla) daha kolay baş edecektir, çünkü o diğerleri gibi günlük katlanmaların ötesinde herhangi bir ek (167) inançlara sahip değildir.”
“Bilge olmayan bilge olana da öğretemez, çünkü kör insan renkleri gören insana talimat verme yeterliğinde değildir. Bu durumda geriye bilge insanın bilge olmayan insana öğretme yeterliğinde olduğunu söylemek (246) kalıyor. Ve bu da kuşku konusudur”
“Ve tıpkı bir şehri almaya çalışan kimselerin, her şeyden çok kendilerini, ele geçirildiklerinde şehrin işgalini garanti edecek hususlarda uzman haline getirmeye istekli olmaları gibi –örneğin, şehrin duvarlarının yıkılması ya da şehrin araç gereçlerine yönelik yangınlar çıkarılması ya da şehirdekilerin yiyecek sağlama yollarının engellenmesi–, benzer şekilde Uzmanlarla olan savaşımızda onların tüm güvenliğinin dayandığı çok önemli noktalara saldıracağız, örneğin onların ilkelerine ya da bu ilkelerden türetilmiş genel argümanlarına ya da çıkardıkları sonuçlara; çünkü her sanat ya da bilim bunlarla ya da bunlara dayalı olarak oluşturulmaktadır.”
Kitaptan alıntılar:
“Kuşkucu kesindir ki sertlikle (zorlukla) daha kolay baş edecektir, çünkü o diğerleri gibi günlük katlanmaların ötesinde herhangi bir ek (167) inançlara sahip değildir.”
“Bilge olmayan bilge olana da öğretemez, çünkü kör insan renkleri gören insana talimat verme yeterliğinde değildir. Bu durumda geriye bilge insanın bilge olmayan insana öğretme yeterliğinde olduğunu söylemek (246) kalıyor. Ve bu da kuşku konusudur”
“Ve tıpkı bir şehri almaya çalışan kimselerin, her şeyden çok kendilerini, ele geçirildiklerinde şehrin işgalini garanti edecek hususlarda uzman haline getirmeye istekli olmaları gibi –örneğin, şehrin duvarlarının yıkılması ya da şehrin araç gereçlerine yönelik yangınlar çıkarılması ya da şehirdekilerin yiyecek sağlama yollarının engellenmesi–, benzer şekilde Uzmanlarla olan savaşımızda onların tüm güvenliğinin dayandığı çok önemli noktalara saldıracağız, örneğin onların ilkelerine ya da bu ilkelerden türetilmiş genel argümanlarına ya da çıkardıkları sonuçlara; çünkü her sanat ya da bilim bunlarla ya da bunlara dayalı olarak oluşturulmaktadır.”
Sextus Empiricus’un daha önce üç kitabını içeren Kuşkuculuk eserini yayımlamıştık. Şimdi de Etikçilere Karşı ve Uzmanlara Karşı başlıklı iki kitabı tek bir eserin çatısı altında toplanmak suretiyle tüm külliyatı çevrilmiş oldu. Sextus’un yazıları yalnızca Kuşkuculuğun bir açıklamasını değil, aynı zamanda “Dogmatistler”in öğretilerinin bir eleştirisini de içerir. Etikçilere ve uzmanlara karşı yürüttüğü tartışma bu minvalde düşünülebilir.
Antik Yunan düşünce tarihindeki hemen hemen her bilinen isme göndermeler mevcuttur ve bu tarihin ana hatları hakkında önceden bilgi sahibi olmadan da argümanların değerini tahmin etmek güç değildir. Burada eleştiri konusu edilenler, aynı zamanda Yunan felsefesi tarihinin de kısa bir özetidir.
RUSYA’DA SOL
Rusya’nın önde gelen siyasi yorumcularından biri olan Ilya Budraitskis, şu anda Rusya’da hüküm süren serbest piyasa ideolojisi ile postmodern milliyetçiliğin garip bileşimini irdeliyor ve Rus solunun Sovyet sonrası evrimini anlatıyor. Kremlin’in jeopolitik fantezilerinin can alıcı noktalarının ve çelişkilerinin keskin bir dille anlatıldığı bu kitapta saldırgan Soğuk Savaş söylemlerinin yeniden canlandırılışına ve Putin rejiminin yönüne dair ipuçları aktarılıyor.
Budraitskis, Kruşçev’in Thaw döneminden Gorbaçov’un perestroykasına kadar alternatif bir Marksist ve sosyalist düşünce geleneğinin haritasını çıkarıyor, SSCB’nin muhalif solunun unutulmuş tarihini yeniden inşa ederek bu anlamda paha biçilmez bir katkı sunuyor. Liberallerin hâkim olduğu entelijansiya içinde Sovyet döneminin bütünüyle kınanması ile Komünist Parti yönetimine yönelik kapsamlı bir nostalji arasındaki çıkmazdan potansiyel bir çıkış yolu sunuyor ve solun keşfetmesi için yeni yollar öneriyor.
Kitaptan Alıntılar
“Rejim neden kilit özelliklerini bu kadar katı bir şekilde yeniden üretiyor; yalnızca açık bir askeri diktatörlüğe değil, aynı zamanda, halkın liderlerine olan güvenini göstermek için tasarlanmış referandumların yardımıyla yöneticiler ve halk arasındaki bağların güçlendirildiği klasik bir Bonapartist rejime dönüşmekten niçin kaçınıyor? Bunun ana nedenlerinden biri, Putin’in Rusya’sının, Batı düzenine sembolik olarak dahil edilmek için gerekli olan ve bir dizi yazarın “standart paket” (“anayasacılık, liberal demokrasi ve serbest piyasalar”) dediği şeyi sürdürmeye çalışmasıdır.”
“Sosyalistler bu dönemden itibaren, muhalif topluluk içindeki sosyalizmin ana muhalifleriyle (önce geniş ölçüde milliyetçi-muhafazakâr bir bakış açısı benimseyenlerle ve daha sonra liberal piyasa çözümleri arayanlarla) sert polemiklere girdiler. Bu tartışmalarda sosyalistler kendilerini giderek daha fazla savunmada buldular.”
“Ilya Budraitskis yetenekli bir yazar—uyumlu olmayan, kavrayışı güçlü, keskin ve polemik yaratmayı seven. Bu baskıda topladığı görüşleri Putin Rusya’ sına dair hem liberal hem de liberal olmayan klişelere meydan okuyor.”
—Ivan Krastev, “Is It Tomorrow Yet?” kitabının yazarı, siyaset bilimci
SAĞLIĞIN ÖLÜMÜ
Bu kitap, makine mühendisi olacakken tesadüfen doktor olmuş, doktorluğu çok sevmiş, hekimliği severek uygulamış, bildiklerini öğrencilerine severek öğretmeye çalışmış bir hekimin feryadıdır.
Hekimin muayene için gelen hastası ile yaptığı konuşmaya tıp dilinde “anamnez alma” ve ardından iznini alarak hastayı muayene etmeye başlaması işlemine de “fizik muayene” adı verilir.
Son yıllarda sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve hastanın bir müşteri gibi görülmesinin ardından hastalıkların tanımlanmasında bu iki önemli yöntemin yerine ileri teknolojilerin ürünü ve oldukça pahalı laboratuvar tetkiklerinin konulması hekimlerin tanı koymakta zorlanmasına, hastalarla sürekli karşı karşıya gelmesine sebep olmaktadır.
Sanıldığının aksine, bilgisayar teknolojisine dayalı hiçbir ileri teşhis yöntemi anamnez ve fizik muayenenin yerini alabilmiş değildir.
Bu kitabın yazarı hastalarına zaman ayırmanın, anamnez almak ve yeterli fizik muayene yapmanın hekimler açısından bir etik gereklilik olduğunu düşünmektedir. Kitapta yer alan anılar ve gerçek hayat hikâyeleri sağlık sisteminin geldiği yerin sorgulanması ve hastaların müşteri olarak görülmesinin irdelenmesidir.
Bu yüzden bu kitap sevgili Füruzan’ın deyimiyle “Bir ahlak kitabıdır” da.
DİNOZOR ÇOCUK’TA OCAK 2023
KARINCA ADASI
Sezin Mavioğlu’nun yazdığı ve Cansu Dinç’in resimlediği Karınca Adası uzun zaman önce “kitap evi”ne sığınmış olan bir karıncanın, nefis kokuları duyup kitabından dışarı çıkar ve kütüphane rafında gezinirken karşılaştığı tüm kitaplarla ilgili bilgi sahibi olmasıyla başlar.
Karıncamız raflardaki bu yolculuğunda şiir, öykü, roman türlerinden oluşan büyük bir aileyle tanışır. Macera düşkünü gezi kitaplarının anlattıklarının büyüsüne kapılır.
Profesör kitaplardan ise o güne kadar kendi türüyle ilgili bilmediği bir şeyi öğrenir. Acaba kitap dostları, karıncamıza neler anlatacaktır?
Kitaptan Alıntılar
“‘Şu meşhur Kitap Karıncası sensin demek… Senin hikâyeni duyduk.’
‘Peki ama siz ne yapıyorsunuz burada?’
‘Çalışıyoruz. Biz gece gündüz durmadan çalışırız.
Bizim işimiz bilgi üretmek…’”
“Hiç bilmediğim ülkeleri, şehirleri, kasabaları dinledim bu gezgin dostlarımdan. Görmediğim denizler, adalar öğrendim onlardan.”
“Sen, sen de kimsin?”
“Ben Şiir,” dedi baş döndürücü bir ses
ve bu ses beni sarhoş etmişti sanki.
“Gül kokuyorsun bir de…” deyiverdim birdenbire…
Bu sözü dolaştığım sayfalardan birinde okumuştum.”
PEKİ AMA KİM BU SHAKESPEARE?
Yazdığı hikâyeler ve yarattığı karakterlerle tüm dünyanın tanıdığı, yazdıklarıyla neredeyse tüm yazarların başucu kitapları arasında yer alan yapıtlarıyla Shakespeare, bu kez çocuk okurlar için raflarda yerini alıyor. Shakespeare, yaklaşık 500 yıl önce yaşamış bile olsa yazdığı eserler hâlâ dünyanın dört bir yanındaki tiyatrolarda sahnelenmektedir.
Hatta bazı sözleri deyimleşmiştir. Ki bunlardan biri de “Olmak ya da olmamak. İşte tüm mesele bu!”
Ona “Büyük Şair” de deniyor; “Avon’un Ozanı” da…
Dinozor Çocuk’tan yılın ilk iki kitabından biri olan bu kitapta yazar Giulia Calandra Buonaura bir kez de çocukların ağzından sorduruyor: Peki ama kim bu Shakespeare?
Kitaptan Alıntılar
“William günbegün her şeyi öğrendi: sahneyi ve kostümleri hazırlamak, hesapları tutmak, oyunculuk yapmak ve gerektiğinde de diğerlerini yönetmek. Tiyatro camiasındaki aktörlerin çoğu kaprisli, kendini beğenmiş ve daha da kötüsü kavgacı tiplerdi. Fakat William kumpanyadaki arkadaşlarıyla uyumlu olup daima ekip ruhuyla çalışmanın bir yolunu buluyordu.”
“Sadece William gözü yaşlı suratlara gülümseme kondurabilmeyi ve insanların gündelik yaşamlarına şiir tanecikleri serpiştirmeyi başarabiliyordu”
“Uygulamada karakterlerin repliklerine gerçekçi detaylar ekliyordu. Bu etkiyi elde etmek için çevresinde olan bitene özel bir dikkat gösteriyordu, yani insanları gözlemliyordu, günlük konuşmalarını ve davranışlarını… Sonra da gerçekte gözlemlediğini doğru kelimeleri bularak kâğıda aktarıyordu.”