Yaptığımız her şey ölüm gerçeğine direnmek için… Bunca ölüm, bunca hayat, bunca ideal, bunca para, plan ve boş veriş; bunca sanat ve kültür…
Öleceğimiz an için güçlü bir teselli yaratıyoruz ki gece yataklarımıza girdiğimizde, “Ne olacak benim sonum” kaygısını biraz olsun rahatlatalım… Hiçbir şey bitmeyecek; her şeyin bitişi bire bir kendi bitişimize bağlı… Her şey bizimle birlikte var oldu; bizimle birlikte bitecek…
Acını dindirmeye çalışma; ihanetlerinle ve aldatmalarınla barış… Onlar seni en iyiye taşıyacak… Ama sen de kıvırmayı sevenlerdensen; sen de çok iyi becerdiysen sağ gösterip sol vurmayı; sana cehennem ne hacet, ne hacet sana ki omuzlarında Münker ve Nekir mesai yapsın… Doğuştan lanetlisin… Doğduğun andan itibaren güvenli dostlarla takılmış, güvenli akrabalarla eğlenmiş, güvenli sevgililerle sevişmişsin… Sana bu dünyada bir rahat nefes yok ki sen ötekini düşünesin…
Ben bunca kendimi parçalıyorum, alelade bir insan olarak fevkaladeye ulaşmak için. Ulaşsan bana ne kârı olacak bilmeden fevkalade olmak için… Sen kendini hiç parçalamamışsın en az bir alelade olmak için. Senin kendine ait bir rutin hayat cümlen bile yok. Her “Nasılsın”a “İyiyim” demişsin, her “N’apıyorsun”a “Nasıl olsun”… Senden bir nane olmaz, sen mesailerin adamısın, rutinlerin hatunusun… Değil yemeklerinin, sevgilerinin, kahvelerinin, sevişmelerinin ve hatta belki ölümünün bile bir saati ve yeri var… Sevişmek için bile sakin bir yatak ya da çekyat beklemişsin… Olağanüstü bir hal içinde bir yerlerin yememiş arzunu yaşamayı… Pozisyonu bol bir tarifede, mekanı ve zamanı gözetmemişsin; senin için her şey görsel… Amatör bir porno kadar paylaşılmaya müsaitsin… Evlenip de yıllar sonra eşinin yanında gaz çıkaracağın gün bile belli az çok sende… Senden bir nane olmaz…
Senin kendine ait bir cümlen de yok, bir kıyafetin de… Başkaları için kurulan cümleler, başkaları için giyilen kıyafetler, başkaları için giyilen iç çamaşırları sana ait değildir ki… Senin kendine ait bir kendin bile yok, sen bir başkası için var ediyorsun kendini… O olmazsa ben yine de olurum, diyemiyorsun; o olmadan da ben varım demeye ne yüzün ne g.tün yok… Senden bir nane olmaz… Sen, bir nane olmadıkça beni eleştirmeye kozun yok; elinde 10’u geçer kağıdı olmadan blöfe giren acemilerdensin sen… Kaybetmeye mahkumlardan…
Sen bugünü bugünle, en fazla yarınla yaşayanlardansın; ben yarını ölümle birlikte algılayanlardanım…
Hadi ayrılalım; sen yoluna git, ben kendime… Senin çocukken intiharı düşündüğün tren raylarında ben şehirleri bağlıyorum… Sen düşünmüşsün de gözün yememiş; ben başarıyorum…
Tek ihtiyacım olan bir derin nefes, bir yudum su…
Git de uyu; yatağın huzurlu; ben senin mesaine bir saat kala Boğaziçi’ne bakıp kahve içen adamım… Sen varsın; ben var olmaktan her daim korkanım…
İşte ben o bir nane değilsin dediklerinden biriyim. Hayatı kendi akışına bıraktım. Bana dair ne varsa hepsini tükettim. Yaşamımı kurtulmak kisvesi altında çöpe atmaya çalıştım. Benden bir nane olmaz ya işte, beceremedim. Ne bir ümitle sarılabiliyorum olaylara, ne de bir şeyler bekliyebiliyorum insanlardan. Vurdum rutinin dibine bakınıyorum öylesine boş gözlerle.. Olmuş olan da belli olacak olanda.. Ne bir teselli, ne bir yakarış ne de bir heyecan.. Sen Boğaziçi'ne bakarak kahveni içiyorsun, bense her saniyede acı çekiyorum. Dese ki al bir elimde sonsuz huzurlu bir ölüm, diğerinde sonsuz huzurlu bir yaşam. İlgilenmiyorum. Dese ki istediğini dileme şansına sahipsin buyur; hiç bir şey hissetmemek, düşünmemek, yaşamamak, ölmemek, kısaca hem beden hem de ruh olarak suya, havaya, duyguya vs muhtaç olmamak, yani varlığımın olmamasını istiyorum. Gerisiyle artık ilgilenmiyorum. İlgilenemiyorum.. Dayadım silahı alnıma, kaybettim.. Şimdi sadece ölü cesedimin masadan kaldırılmasını bekliyorum..
'Sıradan' olmamaya çalışmak ne zor. Daimi yalnızlığı ve kapıda bekleyen ölümü tanımak ne kadar acı. Acıları tatmaksa o denli besleyici imiş. Ne güzel yazmışsın, ellerine sağlık.