“İşliyor ya sen ona bak!”
Böyle diyor Bayram, filmin sonlarına doğru. Kaza sonucu kullanılmaz halde olan arabaya dair söylüyor ama memleketin hali geliyor gözümün önüne.
Böyle diyor Bayram, filmin sonlarına doğru. Kaza sonucu kullanılmaz halde olan arabaya dair söylüyor ama memleketin hali geliyor gözümün önüne.
Soma’daki cinayetin hatırlattığı 1978 yapımı Maden filmindeki gerçek haykırışla: “Asıl orospu çocuğu sizin gibi
işçiyi satanlardır!” Ağlama, yıkılma, öfkelen!
işçiyi satanlardır!” Ağlama, yıkılma, öfkelen!
Yanlış Duymadın: N’ayır, N’olamaz!
Kerameti kendinden menkul insanların Yeşilçam
üzerine alaycı söylemlerini bir kenara bırakıp KalemKahveKlavye aracılığıyla Türk filmlerini ele almak istedim.
Bizden olanı bizden olduğu için deli gibi övmenin görgüsüzlük olduğunu herkes
kabul eder de bizden olanı bizden olduğu için deli gibi yermenin altında ne
var? Faydacı kuşağın “ ‘iyi işe’ iyi, ‘kötü işe’ kötü derim” mekanizmasını
dürüstlük adına kabul edebilirim ancak nicedir uygulanan algı yönetimi ile “Biz
bu işi yapamıyoruz” söylemine mesafe koymaktan yanayım. İmkanlar, vesaire,
hiçbir alanda müsait değil biliyoruz, ama anlatmak istediğim: “Yeşilçam sadece Türk sineması demek değil”.
Başlı başına sosyoloji yansımaları olan bir oluşum. Bazen neden çekildiğini
anlamakta güçlük çektiğim filmlerin bile büyük hikayeler üzerine kurulduğunu
öğrendiğimde yönetim, açı, oyunculuk, dekor, müzik, mekan, prodüksiyon hiçbir
şey aramıyor gözlerim. Neden izlediğimi bilmediğim birçok manasız filmin yanı
sıra defalarca izlememe rağmen tekrar izlediğim filmler de var, paytak ve saçma
görünen adımlardan ödüllere giden filmler de. Hepsini bütün olarak ele almanın
ruhu yakalamamı kolaylaştıracağını biliyorum.
Aynı durumda olanların azımsanmayacak kadar çok olduğunu da biliyorum.
üzerine alaycı söylemlerini bir kenara bırakıp KalemKahveKlavye aracılığıyla Türk filmlerini ele almak istedim.
Bizden olanı bizden olduğu için deli gibi övmenin görgüsüzlük olduğunu herkes
kabul eder de bizden olanı bizden olduğu için deli gibi yermenin altında ne
var? Faydacı kuşağın “ ‘iyi işe’ iyi, ‘kötü işe’ kötü derim” mekanizmasını
dürüstlük adına kabul edebilirim ancak nicedir uygulanan algı yönetimi ile “Biz
bu işi yapamıyoruz” söylemine mesafe koymaktan yanayım. İmkanlar, vesaire,
hiçbir alanda müsait değil biliyoruz, ama anlatmak istediğim: “Yeşilçam sadece Türk sineması demek değil”.
Başlı başına sosyoloji yansımaları olan bir oluşum. Bazen neden çekildiğini
anlamakta güçlük çektiğim filmlerin bile büyük hikayeler üzerine kurulduğunu
öğrendiğimde yönetim, açı, oyunculuk, dekor, müzik, mekan, prodüksiyon hiçbir
şey aramıyor gözlerim. Neden izlediğimi bilmediğim birçok manasız filmin yanı
sıra defalarca izlememe rağmen tekrar izlediğim filmler de var, paytak ve saçma
görünen adımlardan ödüllere giden filmler de. Hepsini bütün olarak ele almanın
ruhu yakalamamı kolaylaştıracağını biliyorum.
Aynı durumda olanların azımsanmayacak kadar çok olduğunu da biliyorum.
Yeşilçam ve Türk sineması
filmlerini sinema teknikleri açısından değil de hissettirdikleri üzerinden ele
alacağımı da söylemek isterim. Metinlerin esbab-ı mucibesinden yola çıkarak
insana dokunan ya da insana dokunma niyetinde olan filmleri gözlüğümden
yansıdığı kadarıyla yazacağım.
filmlerini sinema teknikleri açısından değil de hissettirdikleri üzerinden ele
alacağımı da söylemek isterim. Metinlerin esbab-ı mucibesinden yola çıkarak
insana dokunan ya da insana dokunma niyetinde olan filmleri gözlüğümden
yansıdığı kadarıyla yazacağım.
Ve Yılmaz Güney’den sonra Nuri Bilge Ceylan’ın Altın Palmiye alması da
bunaltıcı günlere mavi bir nefes olsun.
bunaltıcı günlere mavi bir nefes olsun.
“İşliyor Ya, Sen Ona Bak!”
Böyle diyor Bayram, filmin sonlarına doğru benzinciye: “İşliyor ya sen
ona bak!” Kaza sonucu kullanılmaz halde olan arabanın yürümesine dair söylüyor
bu sözü ama memleketin hali geliyor filmi her izlediğimde gözümün önüne.
ona bak!” Kaza sonucu kullanılmaz halde olan arabanın yürümesine dair söylüyor
bu sözü ama memleketin hali geliyor filmi her izlediğimde gözümün önüne.
Türkiye’nin ilk yol romanı kabul edilen Adalet Ağaoğlu‘nun “Fikrimin
İnce Gülü” romanından Tunç Okan
tarafından sinemaya uyarlanan filmin özünde riyakarlık var. “Her işin başı
riyakarlık” düsturunun geçerli olması, toplumun çürümesiyle mi başladı yoksa
riyakarlık mı toplumu çürüttü? Bayram rolündeki İlyas Salman‘ın da katkısıyla sorunun cevabından öte hikayenin
gerçekliğini görebiliyoruz: Riya yollarımızda cirit atıyor.
İnce Gülü” romanından Tunç Okan
tarafından sinemaya uyarlanan filmin özünde riyakarlık var. “Her işin başı
riyakarlık” düsturunun geçerli olması, toplumun çürümesiyle mi başladı yoksa
riyakarlık mı toplumu çürüttü? Bayram rolündeki İlyas Salman‘ın da katkısıyla sorunun cevabından öte hikayenin
gerçekliğini görebiliyoruz: Riya yollarımızda cirit atıyor.
Hırslarımız vasıtasıyla hayata temas ettiğimizde insanlığımızın
sorgulanır hale geldiğini görmek ama aynı zamanda sonuca odaklanmadan yolu
anlamaya çalışmak Sarı Mercedes’in dikiz aynasından yansıyanlar arasında.
Aslında filmin beni etkileyen yanı: “Egonun,
beslendiği zaman hüzne dönüşme potansiyeli”. Bayram’ın yüzündeki keder,
elde ettiği şeyi ne pahasına olursa olsun korumanın verdiği acıdan ve filmin
sonunda öğrendiğimiz gerçeğin ağırlığından geliyor. Saflığını suni yollarla
gurbette yitiren karakter üzerinden memleketin iç göçü üzerine de
konuşulabilir, insanın kendine yabancılaşmasından da. Filmin basit akışı içinde
hissettirdiği eksiklik, anlamaktan yoksun yargılama yetisinin günlük
hayatımızda yaşattığı boşluk bence. Daha basit anlatmak gerekirse (ki gerekir
bazen) fildişi kulelerden baktığımız
hayatları yaşıyoruz fildişi kulelerimizde. Yolcu olarak diğer yolculara sürtüne
sürtüne erimek, yola hikaye bulaştırmamızı sağlasa da biçimsiz ruhlar olarak
yaşamak zorunda kalıyoruz. Eşekli benzinliği beğenmeyip geçeli çok oldu ve
varoluşumuz tekliyor.
sorgulanır hale geldiğini görmek ama aynı zamanda sonuca odaklanmadan yolu
anlamaya çalışmak Sarı Mercedes’in dikiz aynasından yansıyanlar arasında.
Aslında filmin beni etkileyen yanı: “Egonun,
beslendiği zaman hüzne dönüşme potansiyeli”. Bayram’ın yüzündeki keder,
elde ettiği şeyi ne pahasına olursa olsun korumanın verdiği acıdan ve filmin
sonunda öğrendiğimiz gerçeğin ağırlığından geliyor. Saflığını suni yollarla
gurbette yitiren karakter üzerinden memleketin iç göçü üzerine de
konuşulabilir, insanın kendine yabancılaşmasından da. Filmin basit akışı içinde
hissettirdiği eksiklik, anlamaktan yoksun yargılama yetisinin günlük
hayatımızda yaşattığı boşluk bence. Daha basit anlatmak gerekirse (ki gerekir
bazen) fildişi kulelerden baktığımız
hayatları yaşıyoruz fildişi kulelerimizde. Yolcu olarak diğer yolculara sürtüne
sürtüne erimek, yola hikaye bulaştırmamızı sağlasa da biçimsiz ruhlar olarak
yaşamak zorunda kalıyoruz. Eşekli benzinliği beğenmeyip geçeli çok oldu ve
varoluşumuz tekliyor.
Bütün rolleri hiyerarşik düzen gözetmeden oynayan İlyas Salman Sarı
Mercedes’te neredeyse tek başına. Bir dönemin Türkiye portresini İlyas
Salman’ın oynadığı filmleri sıralarayak bile çizebiliriz. Yeşilçam’ın yakışıklı
olmayan belki de tek aktörü olmasına rağmen devamlılık sağlaması, yüzündeki
emekçi vurgudan kaynaklanıyor olabilir. Kendisine ulaşabilseydim filmlerindeki
toplumcu mesajları bireysel acılarla nasıl harmanladığını ve oyunculuğuyla
eksiklerimizi yüzümüze vururken nasıl bu kadar naif olduğunu soracaktım.
Mercedes’te neredeyse tek başına. Bir dönemin Türkiye portresini İlyas
Salman’ın oynadığı filmleri sıralarayak bile çizebiliriz. Yeşilçam’ın yakışıklı
olmayan belki de tek aktörü olmasına rağmen devamlılık sağlaması, yüzündeki
emekçi vurgudan kaynaklanıyor olabilir. Kendisine ulaşabilseydim filmlerindeki
toplumcu mesajları bireysel acılarla nasıl harmanladığını ve oyunculuğuyla
eksiklerimizi yüzümüze vururken nasıl bu kadar naif olduğunu soracaktım.
Bazen hayalimizin üzerinde sonuna kadar gideceğimizi düşünürüz, gideriz
de. Unuttuğumuz gerçekler (ya da unutmak
istediğimiz) hikayenin sonunda bekler. Artık ne hayal kalmıştır ne de yol,
sadece son…
de. Unuttuğumuz gerçekler (ya da unutmak
istediğimiz) hikayenin sonunda bekler. Artık ne hayal kalmıştır ne de yol,
sadece son…
TÜM GEZGİNCİ ERDEM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN
Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.