Destek Yayınları etiketiyle yayımlanan Zerzevan’ın Gölgesinde kitabıyla günümüz dünyasını geçmişin antik sırlarıyla birleştiren ve Mezopotamya topraklarında yatan sırları edebiyatseverlere sunan Yakuphan Okut’la söyleştik.
Keyifli okumalar.
Kitabınız Zerzevan’ın Gölgesinde için sizi kutlayarak başlayayım. Zerzevan’ın Gölgesinde hem polisiye hem de Mezopotamya coğrafyasının tarihi, kültürel ve dinler tarihi açısından ehemmiyetini ortaya koyan ezoterik donelere sahip. Okurken adeta arkeolojik bir kazıdaymış izlenimi bırakıyor. Kitabın yazılma sürecini, araştırma evrelerini ve sizi bu metni yazmaya iten sebepleri sizden dinlemek isteriz.
Bana izahımı temellendirme şansı verdiğiniz için teşekkür ederim. Gelelim sorularınıza; tamamını keyifle okudum aynı keyifle de yanıtlamayı umut ediyorum. Kitabın yazılma süreci ilk katıldığım kazının tarihiyle akrandır. Sanırım ilk çiviyi o zaman çakmıştım. Gelişmeye açık bir akademisyen olarak kanıtlayabildiğim her bilgiyi zulama atarak başladım diyebilirim. Sanırım doğru bilgiyi doğru üslupla benden önce anlatmış kıymetli ozanların izinden gitme dürtüsü beni motive etti. Tabi kıymetli eşimin beni provake etmesini de görmezden gelemeyeceğim 🙂
Sembolizm ve ezoterizm tandansında kaleme alınan romanların dünyada çokça okunduğunu, hatta Hollywood yapımlarına konu edildiğini görüyoruz. Türün ülkemizdeki yolculuğunu göz önünde bulundurursak neler söylemek istersiniz? Yeterince eser kaleme alınıyor mu, okurun bu tür hikâyelere bakış açısı ne durumda?
Gnostik ezoterizm ve sembol bilimcilik günümüz komplo teorilerinin oluşturulmasındaki temel öğelerden bir kaçıdır. Özellikle gerçeğe yakın kurguları oluştururken birçok yazar ve senarist bu fikirlerden ilham almıştır. Ancak türün ülkemizdeki siyer’i maalesef detaylı işlenmediği için ya eksik ya da fazla akademik bulunduğundan ilgi görmez. Dolayısıyla okuyucuda tam bir karşılık bulamaz. Ben yeraltı edebiyatının üslubunu tarih anlatıcılığıyla birleştirerek bir nebzede olsa bu açığı kapatmaya çalıştım. Eminim ki sıkı polisiye okurları bu nüansı gözden kaçırmayacaktır.
Karakterleriniz kendine has kişilik özellikleri ve hatta isimlere sahip. Okurken bu isimleri (Dorian, Zegna, Linda, Tuğra, Hejar) neye göre belirlediğinizi ve isimlerle bir şeyleri işaret edip etmediğinizi merak ettim.
Karakter özellikleri ve onları adlandırırken elbette bazı ilhamlar edindim. Mesela Linda Yunan mitolojisinde sevimli ve şirin bir tanrıçanın adı iken babası son derece zalim bir Tanrı’dır. Hejar ise Kürtçe olup normalde bölgede erkek çocuklara verilen bir isimdir ve genç kadının erkek çocuk isteyen ailesinin bu feodal adeti devam etme arzusundan gelir. Zegna daha çok Ortodoks Süryani veya Ermeni bir isim olarak bilinir ve anlam olarak da gücü ifade eder. Dorian Endülüs İspanyasını gezdiğim yıllarda sıkça duyduğum bir isimdi. Tuğra ise oğlumun adı olması nedeniyle tercih ettiğim ve anlamıyla da bu dünyaya bir imza bırakmış olma gayretimden doğmuştur.
Hikâyenin emniyet ve adli tıp bölümlerinin işlendiği kısımların detaycılığı çoğu polisiye romanlarda rastlanmayacak seviyede diyebilirim, bunun için kutlarım. Özellikle otopsi sahnelerinin işlenmesi çok gerçekçi. Bu kısımlara nasıl hazırlandınız ya da uzman kişilerden yardım adınız mı?
Hikâyenin yazma süreci zihnimde hasıl olduğunda, temel doktrinim gerçekçilikti. Özellikle olay-olgu örgüsünü oluştururken doğru terimleri kullanmak için birçok kaynak taradım, yakın çevremde adli tıp, balistik ve terör uzmanları olmasından dolayı fikirlerim daha meşru bir zemine oturmuş oldu. Zira yapı olarak da detaycılığa önem verir, bunun okuyucu üzerinde nasıl bir etki bırakacağını iyi bir polisiye okuyucusu olarak bilirim. Ben sadece her şeyden önce iyi bir okuyucu olarak eksikliğini hissettiğim ve görmekten keyif alacağım nüansları bir araya getirdim.
Kitabın 15. Bölümünde Jacob Katzenbach öğrencilerini bulundukları coğrafyanın ezoterik geçmişine o kadar hızlı sokuyor ki, bizler de okur olarak daha önce çoğu terimine rastlamadığımız bu dünyaya girince sersemlemiş hissediyoruz. Akademisyen yanınızı da göz önünde bulundurursak, ülkemizde akademinin ezoterizm ve sembolizm çalışmalarına bakışını nasıl buluyorsunuz?
Uzun süre yurt dışında eğitim almış-vermiş biri olarak çocukluğumun geçtiği coğrafyayı dışarıdan gözlemleme şansı buldum. Özellikle tüm gizli servislerin en az bir kripto kişilik bulundurduğu ve Mezopotamya’nın menkullerini ülkeleri adına kıymetlendirdiğini fark ettiğim günden beri bu doktrin üzerine çokça düşünme zamanlarım oldu. Küresel köy ve klon kent adını verdiğim makalemde de söylediğim gibi Tanrı bu ‘en güzel laneti’ bize bağışlamışken bunun kıymetini bilemiyor olmanın canımı acıttığını söyleyebilirim. Kanıtlanabilirliği kişisel bir motto olarak gören şahsım özellikle Mithras Tapınağının bulunmasından sonra bu fikirlerimin ne kadar doğru olduğunu görüp bu konuya yoğunlaştım. Umut ediyorum ki ülkenin akademik dinamikleri bu hususta daha çok çalışma şansı bulacaktır.
Hikâyede Tuğra Osmanlı’nın rolü büyük bir paya sahip. Siber dünya ve suçlara dair verdiği bilgiler, çözdüğü noktalar hikâyenin seyrini değiştiriyor. Kitapta büyük bir güç çatışmasının siber dünyada da devam ettiğini görüyoruz. Siber dünyanın suçlarıyla antik geçmişin gizemlerini bir araya getirme fikri nasıl doğdu?
Tuğra Osmanlı burada bir fikrin analizini yapan ve çözümüne yönelik ataklarda bulunan bir kişiliktir. Ama bilinmelidir ki Uluslararası siber ataklar günümüz haritasını acemi bir terzi gibi ortadan ikiye ayırmıştır. Siber ayrıcalığın, dünyayı domine eden uydu devletlerin insanoğluna bir hediyesi gibi görülse de bunun insanlık yararına kullanılmadığı aşikardır. Halbuki Diyarbakırlı ünlü bilim insanı İsmail El Cezeri robotik bilimini kodlarken niyeti hükümranlık olmamış, ‘evladı’ Da Vinci’nin aksi bir tutum sergilediği herkesçe kabul görmüştür. Buradan hareketle önemli olanın güçlü olmak değil, gücü insanlık yararına kullanmak olacağı bilinmelidir.
Kitabın sosyal medya hesabında takipçilerine şunu soruyorsunuz, ben de size aynı soruyu yöneltmek isterim: Sizi en çok antik sırlar mı yoksa modern gizemler mi etkiliyor?
Sanırım bu soruya siyah-beyaz algoritmalı bir cevap vermektense daha gri bir alanda kalmayı tercih ediyorum. Zira modern gizemlerin ilham aldığı tandans antik sırlardır. Mantıkta üçüncü halin olmadığını bilen biri olarak beni etkileyenin sonuçlar olduğunu söyleyebilirim. Zira dünyayı dirilerin değil hâlâ ölülerin yönettiğini biliyoruz, değil mi?
Son olarak kitabı okuyacak edebiyatseverlere onları nelerin beklediğini birkaç cümleyle aktarmak isterseniz neler söylersiniz?
Vücuda getirilmiş bir eserin içinde kendilerinden bir parça veya öğrenecekleri yeni bir argüman bulamayan okuyucu her şeyden önce zaman kaybına uğratıldığını düşünür. Ben bu kitapla şunu vaat ediyorum: Öğreneceksiniz ve bundan hiç hoşnut olmayacaksınız!