Yirmi altı, yirmi yedi, yirmi sekiz, otuz ve diğerleri şeklinde devam eden kapı numaralarında, yirmi dokuz yoktu. Yaşımın olduğu kapı numarası yoksa, buradan çıkamazsın dedi bana.
Yaklaşık on üç kere
aramıştım. İlk beşinde cevap vermemiş, geri kalanında ise meşgule atmıştı. Ve
bununla birlikte saatlerdir otobüs bekliyordum. Filozoflar günümüzde yaşasaydı,
daha verimli olurlardı eminim. İnsan, soğuk havada beklerken daha çok
düşünebiliyor. Ben hariç. Ben sadece üşüyorum. Ellerim, duraktaki banklardan
farksız. Onlar biraz daha nemli sadece.
aramıştım. İlk beşinde cevap vermemiş, geri kalanında ise meşgule atmıştı. Ve
bununla birlikte saatlerdir otobüs bekliyordum. Filozoflar günümüzde yaşasaydı,
daha verimli olurlardı eminim. İnsan, soğuk havada beklerken daha çok
düşünebiliyor. Ben hariç. Ben sadece üşüyorum. Ellerim, duraktaki banklardan
farksız. Onlar biraz daha nemli sadece.
Bu bekleyiş canımı
sıkmaya başlamıştı. Murphy kanunlarına göre otobüsün, sigara yaktığım anda
gelmesi gerekiyordu –buna dayanarak, montumun ceplerini yoklamaya başladım.
Sigarayı dudaklarımın arasına götürdükten sonra çakmağımın olmadığını fark
ettim. Gecenin bir vakti insan beklemek, otobüs beklemekten daha büyük
çaresizlikti. Murphy’nin kutsal ruhunu bekletmek de cabası…
sıkmaya başlamıştı. Murphy kanunlarına göre otobüsün, sigara yaktığım anda
gelmesi gerekiyordu –buna dayanarak, montumun ceplerini yoklamaya başladım.
Sigarayı dudaklarımın arasına götürdükten sonra çakmağımın olmadığını fark
ettim. Gecenin bir vakti insan beklemek, otobüs beklemekten daha büyük
çaresizlikti. Murphy’nin kutsal ruhunu bekletmek de cabası…
Saatlerdir gelmeyen
otobüs ve ona nazaran daha kısa süredir gelmeyen insan, beni bile düşüncelere
sevk etmişti. Çocukluğum, iş hayatım, cevaplanmayan telefon, bugünkü işsizliğim
ve gelecekteki işsizlik ihtimalim –cebimde; sigaranın yanında, kağıt ve kalem taşısam,
bana şiir yazdıracak kadar kuvvetle çarpışıyordu içimde.
otobüs ve ona nazaran daha kısa süredir gelmeyen insan, beni bile düşüncelere
sevk etmişti. Çocukluğum, iş hayatım, cevaplanmayan telefon, bugünkü işsizliğim
ve gelecekteki işsizlik ihtimalim –cebimde; sigaranın yanında, kağıt ve kalem taşısam,
bana şiir yazdıracak kadar kuvvetle çarpışıyordu içimde.
“Pardon,” dedi, benden
daha soğuk bir hal almış olan bankta uyuklarken, önümden geçen adam:
daha soğuk bir hal almış olan bankta uyuklarken, önümden geçen adam:
“Tünele nasıl
gidebilirim?” Yerimden doğrulup, “Dümdüz
aşağı in, büyük otelin oradan sola dönüp yürü –yol ayrımından sağa dön” dedim
ve çakmak istedim. İçime çektiğim dumanı üflerken, az önce önümden geçen adam
telefonda biriyle konuşuyordu. İki lafından biri “İnanmıyorum”du. Bana nasılsın dedi, inanmıyorum nakaratını tekrarlarken gözden kayboldu. Yağmur
bastırdı. Bazılarının hayatlarında mucizeler gerçekleşiyordu. Bazen mucize bir
kanatlı at, bazen mucize bir nasılsın halini alabiliyordu. Benim için mucizenin
şu anki formu ise, aramalarıma cevap almaktı. Fakat öğrenilmiş çaresizlik
bedenimi ele geçirmişti resmen. Telefonumu cebimden çıkarıp, arama, mucizeye
yaklaşma, zahmetine girmiyordum bile.
gidebilirim?” Yerimden doğrulup, “Dümdüz
aşağı in, büyük otelin oradan sola dönüp yürü –yol ayrımından sağa dön” dedim
ve çakmak istedim. İçime çektiğim dumanı üflerken, az önce önümden geçen adam
telefonda biriyle konuşuyordu. İki lafından biri “İnanmıyorum”du. Bana nasılsın dedi, inanmıyorum nakaratını tekrarlarken gözden kayboldu. Yağmur
bastırdı. Bazılarının hayatlarında mucizeler gerçekleşiyordu. Bazen mucize bir
kanatlı at, bazen mucize bir nasılsın halini alabiliyordu. Benim için mucizenin
şu anki formu ise, aramalarıma cevap almaktı. Fakat öğrenilmiş çaresizlik
bedenimi ele geçirmişti resmen. Telefonumu cebimden çıkarıp, arama, mucizeye
yaklaşma, zahmetine girmiyordum bile.
Bu çaresizliğimi fark
eden Murphy, uzaktan iki far yolladı bana. Ve bu farlar, sigaramın bitiş anıyla
eş zamanlı aydınlattı süzülen yağmur damlalarını. Murphy kanunları yürürlükten
kalkmıştır, doğrulattım.
eden Murphy, uzaktan iki far yolladı bana. Ve bu farlar, sigaramın bitiş anıyla
eş zamanlı aydınlattı süzülen yağmur damlalarını. Murphy kanunları yürürlükten
kalkmıştır, doğrulattım.
Kapısını açan otobüse,
hızlı bir şekilde bindim. O hıza rağmen sırılsıklam olmuştum. Eskiden yağmur
yağdığında, tanrının su damlalarıyla bir ritim tuttuğunu, onları birer baget
gibi kullandığını düşünürdüm. Şimdi ise bagetleri bırakıp, koca bir sürahi
dolusu suyu üzerimize boca ettiğini düşünüyorum. Yanımda oturan adam, hafifçe
kolumdan dürtüp, “Tünel’e gider mi?” dedi. Gideceğini zannetmiyordum çünkü
Tünel, duraktan iki dakika kadar uzaklıktaydı. Belki de daha az. Cevabımdan
tatmin olmadığı için daha yüksek sesle otobüsün geneline sordu:
hızlı bir şekilde bindim. O hıza rağmen sırılsıklam olmuştum. Eskiden yağmur
yağdığında, tanrının su damlalarıyla bir ritim tuttuğunu, onları birer baget
gibi kullandığını düşünürdüm. Şimdi ise bagetleri bırakıp, koca bir sürahi
dolusu suyu üzerimize boca ettiğini düşünüyorum. Yanımda oturan adam, hafifçe
kolumdan dürtüp, “Tünel’e gider mi?” dedi. Gideceğini zannetmiyordum çünkü
Tünel, duraktan iki dakika kadar uzaklıktaydı. Belki de daha az. Cevabımdan
tatmin olmadığı için daha yüksek sesle otobüsün geneline sordu:
“Tünel’den geçer mi?”
Bütün otobüs, ağız
birliği yapmışçasına, “Evet!” dedi. Nasıl olabilirdi ki? Az önce de söylediğim
gibi Tünel, en fazla iki dakikalık mesafedeydi. Kat ettiğimiz mesafeyi de
düşünürsek bir buçuk olmuştu. Yol boyunca hiç konuşmayan şoför:
birliği yapmışçasına, “Evet!” dedi. Nasıl olabilirdi ki? Az önce de söylediğim
gibi Tünel, en fazla iki dakikalık mesafedeydi. Kat ettiğimiz mesafeyi de
düşünürsek bir buçuk olmuştu. Yol boyunca hiç konuşmayan şoför:
“Bu doğrudan Tünel’e
gider,” dedi. “EKSPRES!” İşler karmaşık bir hal almıştı. Açıkçası ıslanmak, bu
daha nereye gittiğini bile kavrayamadığım otobüste olmaktan daha mantıklı bir
eylemdi benim için. Yerimden kalkıp, kapıya doğru yürüdüğümde ise:
gider,” dedi. “EKSPRES!” İşler karmaşık bir hal almıştı. Açıkçası ıslanmak, bu
daha nereye gittiğini bile kavrayamadığım otobüste olmaktan daha mantıklı bir
eylemdi benim için. Yerimden kalkıp, kapıya doğru yürüdüğümde ise:
“Bir sonraki durak
Tünel! Bu nedenle sıkı tutunun ve çişinizi tutun…”
Tünel! Bu nedenle sıkı tutunun ve çişinizi tutun…”
Bu anonsla beraber, kaderime razı olma kararını aldım ve
yerime oturdum. Bir idam mahkumunun, darağacındayken intihar kararı alması
gibiydi aynı. Mecburi…
yerime oturdum. Bir idam mahkumunun, darağacındayken intihar kararı alması
gibiydi aynı. Mecburi…
Radyoda
Jehan Barbur çalarken, yanımda oturan adam şoföre seslendi:
Jehan Barbur çalarken, yanımda oturan adam şoföre seslendi:
“Böyle
güzel şarkı söyleyen bir kadınla evlenilir!”
güzel şarkı söyleyen bir kadınla evlenilir!”
“Hayır,”
dedi şoför sert bir şekilde. “Böyle güzel şarkı söyleyen bir kadın sadece dinlenir…” ve radyonun sesini sonuna
kadar açtı.
dedi şoför sert bir şekilde. “Böyle güzel şarkı söyleyen bir kadın sadece dinlenir…” ve radyonun sesini sonuna
kadar açtı.
Yorgunluktan
mı bu halim… Galiba dedim kendi kendime. Belki de
dağınıklıktandır dedim şarkının sormasını beklemeden. Ya da ciddi bir eksiklik
vardı ruhumda. Sanki her parçasından binlerce olan bir yapbozun tam ortasındaki
parçanın yokluğu gibi. Bu otobüs beni çok değiştirmişti. Düşündürüyordu. Sanki
bu gece açığa çıkan gerçekler, gündüz sanrılarını alt etmişti. Ve geçtiğimiz
her tümsek, kilometre sayacında artan her rakam bu ihtimali güçlendiriyordu.
mı bu halim… Galiba dedim kendi kendime. Belki de
dağınıklıktandır dedim şarkının sormasını beklemeden. Ya da ciddi bir eksiklik
vardı ruhumda. Sanki her parçasından binlerce olan bir yapbozun tam ortasındaki
parçanın yokluğu gibi. Bu otobüs beni çok değiştirmişti. Düşündürüyordu. Sanki
bu gece açığa çıkan gerçekler, gündüz sanrılarını alt etmişti. Ve geçtiğimiz
her tümsek, kilometre sayacında artan her rakam bu ihtimali güçlendiriyordu.
Karanlık bir sokağa
girmiştik. Sokak lambaları yoktu. Binaların ışıkları sönüktü, yıldızlar gibi. Sadece
iki adet far vardı bu sokağı aydınlatan. Az önceki endişe ve gecenin başındaki
telefona cevap alamama duygusu, yerini meraka bırakmıştı. Bu nedenle yerimden
kalkıp, şoföre bir şeyler sormak istedim. Yanımda oturan adam uyuyakalmıştı. Onu
biraz ittirip, önünden geçmemle, farların aydınlattığı yerde koca bir çukur olduğunu
fark etmem bir oldu. Dikkat et diye
bağırmak istedim, çenemi hareket ettirmeye kalktığım anda o çukura son hızla
giriş yaptı otobüsümüz. Tutunacak bir köşe bulamadığım için, soluğu yerde
aldım. Bir zamanlar yanımda oturan adam uyanmıştı. “Yaşasın Tünel’e geldik!”
diye haykırıp duruyordu. Diğerleri de alkışlıyordu. İnsanlar yerinden kalkıp,
dışarı çıkmak için sabırsızlanıyordu. Aceleyle düştüğüm yerden kalktım. Bu
akıllıca bir hamleydi çünkü kalktığım anda kapılar açıldı ve insanlar
koşuşturmaya başladı.
girmiştik. Sokak lambaları yoktu. Binaların ışıkları sönüktü, yıldızlar gibi. Sadece
iki adet far vardı bu sokağı aydınlatan. Az önceki endişe ve gecenin başındaki
telefona cevap alamama duygusu, yerini meraka bırakmıştı. Bu nedenle yerimden
kalkıp, şoföre bir şeyler sormak istedim. Yanımda oturan adam uyuyakalmıştı. Onu
biraz ittirip, önünden geçmemle, farların aydınlattığı yerde koca bir çukur olduğunu
fark etmem bir oldu. Dikkat et diye
bağırmak istedim, çenemi hareket ettirmeye kalktığım anda o çukura son hızla
giriş yaptı otobüsümüz. Tutunacak bir köşe bulamadığım için, soluğu yerde
aldım. Bir zamanlar yanımda oturan adam uyanmıştı. “Yaşasın Tünel’e geldik!”
diye haykırıp duruyordu. Diğerleri de alkışlıyordu. İnsanlar yerinden kalkıp,
dışarı çıkmak için sabırsızlanıyordu. Aceleyle düştüğüm yerden kalktım. Bu
akıllıca bir hamleydi çünkü kalktığım anda kapılar açıldı ve insanlar
koşuşturmaya başladı.
“Zamanlamanın iyi
olduğunu düşünme” dedi şoför tam ben inerken. “Kapıları açmak için senin
kalkmanı bekledim.”
olduğunu düşünme” dedi şoför tam ben inerken. “Kapıları açmak için senin
kalkmanı bekledim.”
Tünel dedikleri yer,
mahşerdi adeta. Kaynağı belirsiz loş bir ışık vardı. Ve on binlerce insan, dar
bir koridorun içinde ilerliyorlardı. Duvarlarda yazılar, tavandan damlayan
sular ve kanalizasyon kokusu, merak duygumu tekrar endişeye, endişeden de
korkuya çevirmişti. Daha durakta beklerken, ateş istediğim adam az önce
yanımdan geçmişti. Elinde afili bir anahtar vardı. Loş ışıkta parlıyordu, göz
alıcıydı. Ve bu anahtar, irili ufaklı hemen hemen herkeste vardı. İçlerinde
benim de olduğum bir grup insan dışında herkeste…
mahşerdi adeta. Kaynağı belirsiz loş bir ışık vardı. Ve on binlerce insan, dar
bir koridorun içinde ilerliyorlardı. Duvarlarda yazılar, tavandan damlayan
sular ve kanalizasyon kokusu, merak duygumu tekrar endişeye, endişeden de
korkuya çevirmişti. Daha durakta beklerken, ateş istediğim adam az önce
yanımdan geçmişti. Elinde afili bir anahtar vardı. Loş ışıkta parlıyordu, göz
alıcıydı. Ve bu anahtar, irili ufaklı hemen hemen herkeste vardı. İçlerinde
benim de olduğum bir grup insan dışında herkeste…
Yolun sonundan, sola
doğru ilerlerken lağım kokusu iyice artmıştı. Yolun bu kısmının diğerinden
farkı, sağda ve solda kapıların oluşuydu. Bu kapıların üzerinde numaralar
vardı.
doğru ilerlerken lağım kokusu iyice artmıştı. Yolun bu kısmının diğerinden
farkı, sağda ve solda kapıların oluşuydu. Bu kapıların üzerinde numaralar
vardı.
19,
37, 59, 85, 96… şeklinde ilerliyordu. Bana adres soran
adamla tekrar karşılaştım. Yirmi sekiz numaralı kapının önündeydi. Anahtarını
hazırlıyordu.
37, 59, 85, 96… şeklinde ilerliyordu. Bana adres soran
adamla tekrar karşılaştım. Yirmi sekiz numaralı kapının önündeydi. Anahtarını
hazırlıyordu.
“Pardon,” dedim.
“Buradan nasıl çıkabilirim?” Görür görmez tanıdı. Nasıl geldiğimi sordu.
Ayaküstü kısa bir sohbetten sonra sorumu cevaplamaya başladı. Verdiği cevap da
bir soruydu aynı zamanda:
“Buradan nasıl çıkabilirim?” Görür görmez tanıdı. Nasıl geldiğimi sordu.
Ayaküstü kısa bir sohbetten sonra sorumu cevaplamaya başladı. Verdiği cevap da
bir soruydu aynı zamanda:
“Kaç yaşındasın?” “Yirmi
dokuz” cevabını verdikten sonra şaşırdı. Kapısından uzaklaşıp, etrafta göz
gezdirdi. Şaşırdığı şey kapı numaralarıydı. Yirmi altı, yirmi yedi, yirmi
sekiz, otuz ve diğerleri şeklinde devam eden kapı numaralarında, yirmi dokuz
yoktu. Yaşımın olduğu kapı numarası yoksa, buradan çıkamazsın dedi bana. Bir
çıkar yolu düşünürken, cebimde bir hareket hissettim, telefonum çalıyordu.
dokuz” cevabını verdikten sonra şaşırdı. Kapısından uzaklaşıp, etrafta göz
gezdirdi. Şaşırdığı şey kapı numaralarıydı. Yirmi altı, yirmi yedi, yirmi
sekiz, otuz ve diğerleri şeklinde devam eden kapı numaralarında, yirmi dokuz
yoktu. Yaşımın olduğu kapı numarası yoksa, buradan çıkamazsın dedi bana. Bir
çıkar yolu düşünürken, cebimde bir hareket hissettim, telefonum çalıyordu.
“Neredesin sen!” Vereceğim
cevabı merak etmiyordu.
cevabı merak etmiyordu.
“Tünel diye bir
yerdeyim. Hem neden kaç saattir cevap vermiyorsun?” Ben ise tam tersi, deli
gibi merak ediyordum. Tünel mi diye
mırıldandı. O mırıldanırken, yirmi sekiz numaralı kapı ve o kapının sahibi yok
olmuştu. Yirmi altı, yirmi yedi ve otuz şeklinde ilerliyordu numaralar. Bir
süre birbirimizi dinledik telefonda. Bu arada birkaç kişi daha, kapılarından
geçip gitmişti.
yerdeyim. Hem neden kaç saattir cevap vermiyorsun?” Ben ise tam tersi, deli
gibi merak ediyordum. Tünel mi diye
mırıldandı. O mırıldanırken, yirmi sekiz numaralı kapı ve o kapının sahibi yok
olmuştu. Yirmi altı, yirmi yedi ve otuz şeklinde ilerliyordu numaralar. Bir
süre birbirimizi dinledik telefonda. Bu arada birkaç kişi daha, kapılarından
geçip gitmişti.
“Otuza git” dedi bana.
Otuz yaşındaydı o. Sunduğu her öneri gibi, bunu da sorgulamadan kabul
ettim. Otuz numaralı kapının önünde
kimse yoktu. Fakat benim anahtarım da yoktu.
Otuz yaşındaydı o. Sunduğu her öneri gibi, bunu da sorgulamadan kabul
ettim. Otuz numaralı kapının önünde
kimse yoktu. Fakat benim anahtarım da yoktu.
“Kapı kolunu aşağı
indir” dedi bana.
indir” dedi bana.
“Açıldı” diye cevap
verdim. Kapının ardı kapkaranlıktı, girip girmeme konusunda kararsız kalmıştım.
İçimde korku, iyice açığa çıkınca, “Tüm ateşler sıcaktır, deneme yanılma
yöntemine başvurmana gerek yok. Gir gitsin” deyince kendimi kapının ardında
buldum.
verdim. Kapının ardı kapkaranlıktı, girip girmeme konusunda kararsız kalmıştım.
İçimde korku, iyice açığa çıkınca, “Tüm ateşler sıcaktır, deneme yanılma
yöntemine başvurmana gerek yok. Gir gitsin” deyince kendimi kapının ardında
buldum.
Kan ter içinde uyandım.
Yanımda yatıyordu hâlâ. Gördüğüm en garip kabustu bu. Kapının ardı yatak odama
çıkıyordu. Yatak odamdan da mutfağa… Mutfakta yaktığım sigaranın yanında su
içerken, önce ayak sesleri, sonra da kendi belirdi sokak lambalarının aydınlattığı
karanlıkta. Yanıma oturdu, iyi olup olmadığımı sordu. “İyiyim” dedim. Daha
sonra bir sigara yaktı. Öyle bir yaktı ki, “Sağlığa Zararlıdır” ibaresi
varlığından utandı…
Yanımda yatıyordu hâlâ. Gördüğüm en garip kabustu bu. Kapının ardı yatak odama
çıkıyordu. Yatak odamdan da mutfağa… Mutfakta yaktığım sigaranın yanında su
içerken, önce ayak sesleri, sonra da kendi belirdi sokak lambalarının aydınlattığı
karanlıkta. Yanıma oturdu, iyi olup olmadığımı sordu. “İyiyim” dedim. Daha
sonra bir sigara yaktı. Öyle bir yaktı ki, “Sağlığa Zararlıdır” ibaresi
varlığından utandı…
Fakat bir süre sonra
söndürdü. Daha sonra kendi de söndü. O geceden altı gün sonra gitti. Komple, bu
dünyadan… Anlaşılan, benim kapımın olmayışıydı gitme sebebi. Açık kalan
kapısını, kapayıp kilitleme gereksinimi.
söndürdü. Daha sonra kendi de söndü. O geceden altı gün sonra gitti. Komple, bu
dünyadan… Anlaşılan, benim kapımın olmayışıydı gitme sebebi. Açık kalan
kapısını, kapayıp kilitleme gereksinimi.
92 İstanbul doğumlu. Varsa yoksa sinema… Tim Burton’ın Türkiye şubesi hayali varoluşunda yer alıyor desek yeridir. Bunun yanında düzenli ilişkisinde kuma görevi gören Edgar Allan Poe sevgisi, öykülerinde de kendini göstermektedir. Kendi yazıp, eşe dosta okuttuğu öyküleri 2013 yılında Kalem Kahve Klavye ile kamuya açıldı. Yıldız Tilbe’nin unutamadığı aşklarını şarkılarına yansıttığı gibi; zaman, ölüm ve varoluşla ilgili sorunlarına film ve öykülerinde yer vermektedir. Kısaca özetlemek gerekirse, Flört sever, Fenerbahçe’li güzel bir adamdır. Bunları da alırsak ortada Kerem namına hiçbir şey kalmaz.
Not: “Ozan Kotra’ya çok benziyorsun,” duyduğu en iyi iltifat.
müthiş, çok etkilendim… elinize sağlık