Denis Johnson imzalı Tren Düşleri Holden Kitap‘ın Holden#Modern dizisinin dördüncü kitabı olarak Çiğdem Erkal çevirisiyle yayımlandı. Yayımlandığı yıl The New York Times, The Economist, NPR gibi dergilerde yılın en iyi kitapları arasında gösterilen, Pulitzer Ödülü Finalisti Tren Düşleri, pek çok otorite tarafından “minyatür bir destan”, “olağanüstü bir roman” olarak anılıyor.
Tren Düşleri · Arka Kapaktan
Yayımlandığı yıl The New York Times, The Economist, NPR gibi dergilerde yılın en iyi kitapları arasında gösterilen, Pulitzer Ödülü Finalisti Tren Düşleri, pek çok otorite tarafından “minyatür bir destan”, “olağanüstü bir roman” olarak anılıyor.
National Book Award 2007 kazananı Denis Johnson, Tren Düşleri’nde 20. yüzyılın başlarında Amerika’da giderek artan köprü ve yol inşaatlarında bulduğu gündelik işlerde çalışan Robert Grainier’ın hikâyesini anlatıyor. Roman, sıradan bir adam olan Grainier’ın hızla değişmeye başlayan dünyaya tanıklığı üzerine kurulu. Amerika’yı baştan başa saran demiryollarına, gelişen teknolojiye, şehirleşmeye başlayan kasabalara, değişen yaşam tarzına, ölümlere, en çok da ölümlere tanıklık bu.
“Şahane bir hikâye… Johnson’ın aldatıcı ölçüde sert gerçekçiliğinin altındaki cevher, bu kitapta hayali, mucizevi görünümler sunuyor. Tren Düşleri’ni büyük bir şüpheyle okumaya başlasam da sayfaları çevirdikçe hikâyenin yapmacıksız inceliğine ve dürüstlüğüne tamamen teslim oldum.” – James Wood
“Şiddetle tavsiye edilir.” – Library Journal
Övgüler
“Şahane bir hikâye… Johnson’ın aldatıcı ölçüde sert gerçekçiliğinin altındaki cevher, bu kitapta hayali, mucizevi görünümler sunuyor. Tren Düşleri’ni büyük bir şüpheyle okumaya başlasam da sayfaları çevirdikçe hikâyenin yapmacıksız inceliğine ve dürüstlüğüne tamamen teslim oldum.” —James Wood, The New Yorker
“Tree of Smoke ile National Book Award’u kazanan Johnson, Idaho Panhanle’da demiryolu işçiliği yapan Robert Grainier’ın hayatını anlatırken destansı bir hikâyeyi ustalıkla kısa romana sığdırıyor. Vahşi doğanın ve ıssız mekânların verdiği gotik his, içinde bolca insanın ve doğanın vahşetine yer veren Kızılderili halk masalları, okurların içine işleyen bu esere karanlık bir hava katıyor. Şiddetle tavsiye edilir.” —Library Journal
“National Book Award sahibi Johnson, kalemini şekilden şekle sokma kabiliyetiyle Robert Grainier isimli ıssız bir adama dair akıllardan çıkmayan bu halk ezgisinde geçmişe dönüp baktığında Amerika’nın yayılmacılık üzerine kapıldığı sanrılı düşleri görüyor. Johnson, derin düşünceler içinde yaşayan bir adamın yalnız yaşamını, doğanın sınırsız gizemlerini ve insanlığın ateşle oynayarak sürdürdüğü teknolojik isyanın tahribatını ustaca harmanlayarak yoğun, yankı uyandıran bir hikâye yaratıyor.” —Donna Seaman, Booklist
Johnson’dan Tree of Smoke gibi uzun bir kitap bekleyenlen okurlar bu kısa kitaba bir parça şüpheyle yaklaşabilirler ama Johnson’ın İsa’nın Oğlu’ndaki sesinden de izler taşıyan, müthiş duyarlılığını minimalize ettiği bu sentezi es geçmeleri yazık olur. Yok olan Vahşi Batı’ya yazılan bu lirik övgü, Rocky Dağları’nın görkemi kadar içinde taşıdığı insana özgü gizemleri de yakalamayı başarıyor. Ayakta tek başına dikilen bu eser, kendi başına bir mücevher olma meziyetine sahip. Johson’la ilk defa tanışacaklar için muhteşem bir başlangıç kitabı.” —Publishers Weekly (yıldızlı inceleme)
“Denis Johnson’ın Tren Düşleri uzun zamandır baskısına ulaşılamayan bir eser gibi, bulması zor, artık hepimizin ona erişebilmesinin ne demek olduğunu bilenlerin değer verdiği, beğeni toplayan bir çalışma. Tren Düşleri’nin tuhaf bir sürükleyiciliği var. Bir zamanlar hâlâ doğal harikalarla ve tehlikelerle dolu bir yer olan Vahşi Batı’nın güzelliğini büyülü ve somut bir şekilde geri çağırıyor ve yalnız bir adamın hayatını, hem kendini tamamen evinde hissettiği hem de içinde kaybolduğu bu mekâna yerleştiriyor.” —Dan DeLuca, The Philadelphia Inquirer
“Johnson en iyi yazarlarımızdan biri. Yarattığı karakterler genellikle üst tabakadan değil, derin özlemlerini, aşkın olanla karşılaşmalarını ortaya koyma mücadelesi veren, yoksul ve kimi zaman ötekileştirilmiş bireyler oluyor. Bir şair olarak, anlatılarını etkileyici, hatta sarsıcı ama okuru asla bunaltmayan imgelerle donatıyor.” —Gordon Houser, The Wichita Eagle
“Tren Düşleri klasik Amerikan söylencesi üzerine zengin, muhteşem bir kitap olsa da kendi mitolojisine inancını yitirmiş bir ülke için yazılmış. Keder, pişmanlık ve düşük beklentilerle dolu bu hikâye, kıyameti bekleyen bir ülke için Vahşi Batı’nın alçakgönüllülüğüne dair bir ders niteliğinde.” —K. Reed Perry, Electric Literature
“Johnson, ormanın, madenlerin, odunculuğun, demiryollarının etrafına kurulmuş küçük kasabaların hissini yakalıyor. Kızılderililer ve Çinli işçiler de önemli bir rol oynuyor. Anlatımı sade ve çoğunlukla güzel; Johnson’ın taşra diyaloğu ve inanması güç hikâyeleri genellikle komik; bize güzellik ve muhabbet gibi sözcükler bahşediyor, artık bu sözleri pek duymuyor olmamız ne acı.” —Stephen K. Tollefson, San Francisco Chronicle
“Tren Düşleri bana bir bakıma Bob Dylan’dan yeni bir albüm gibi geliyor: Gençlik ateşinin ve psikedeliasının tükendiği yerde Johnson’ın eksantrikliği saf bir Americana olarak ortaya çıkıyor.” —Gabriel Brownstein, The Plain Dealer
“Derin düşüncelere sürükleyen, genellikle büyülü bir kitap. Aldatıcı derecede basit dili ve dikkat çekici ayrıntıları, bu kitabı yavaş okunacak bir kitap haline getiriyor. Johnson’ın çizdiği hayat akıp giderken durgun kalan adam portresinin zamansız bir yanı var.” —Kate Tuttle, Boston.com
“Tren Düşleri, zor zamanlarda sert bir toprakta geçen, anlatımı yumuşacık, mücevher gibi bir hikâye.” —Bob Minzesheimer, USA Today
“Johnson’ın yeni kısa romanı, şimdiye kadarki en sade kurgusu olabilir, ama bu sizi yanıltmasın, okura yumruğu indiriyor… Tren Düşleri büyük fikirler barındıran küçük bir kitap. Amerika’nın ve kurduğu imparatorluğun batıya dönük gidişatının hikayesini olabilecek en güzel ve yürek burkucu üslupla anlatıyor.” —Andrew Ervin, The Miami Herald
“Johnson’ın Tren Düşleri’ni ilk kez The Paris Review’un turuncu ciltli 2002 sayısında okuduğumda o eski kâşif heyecanını duydum. Sonraki dokuz yıl boyunca arada sırada bu sayının sayfalarını karıştırarak Johnson’ın nasıl alttan alta böyle büyüleyici bir şey yarattığını anlamaya çalıştım. Bunun bir kısmı kuşkusuz yaratılan atmosfere dayalı.” —Anthony Doerr, The New York Times Book Review
“Johnson, Grainier’ın hayatının büyük kısmını oluşturan ‘durgunlaştıran yalnızlık’ diye adlandırdığı şeyi ve ‘kendi halkının kuzeybatı dağlarının sert insanları olduğunu’ öğrendiğimiz basit bir adamın sıradan maceralarını çok güzel bir biçimde aktarıyor. Kitabın sonlarına doğru yarattığı karakterin meraklı, hatta ilk bakışta hayal edebileceğimizden daha derin bir tabiatı olduğuna bizi ikna ediyor. Grainier’ın kendisinin de seksen yıldan fazla yaşadığını, 1960’ları bile gördüğünü’ öğreniyoruz. Bu sayfadaki güzel nüansı okuyan çoğu kişi onun varlığını sürdürdüğünü görecektir.” —Alan Cheuse, NPR
“Tren Düşleri sınırlamanın, baskının ve dizginlemenin portesi. Johnson’ın bir yandan da arketipsel bir hayat üzerinden gördüğü haliyle zamanın ve tarihin hızlı akışına değinmeye çalışıyor. Grainier böyle bir amaç için ideal bir filtre. Adeta içine doğduğu yüzyıldan başka bir yüzyılda yaşayarak ülkenin sanayileşmesinin, kırsaldan ticari olana yavaş geçişin, kolektif ruhumuzun metalaşmasının üç boyutlu metaforuna dönüşüyor.” —David L. Ulin, The Los Angeles Times
“Tren Düşleri, hayatının büyük kısmını ormanda tek başına geçiren kurgusal bir işçinin gelişigüzel biyografisi. Kurtçocuklara, hayaletlere, vahşi doğaya ve kıtamızın batı kesimlerinde insanı
hayvana bağlayan kalıcı bağlara –geçtiğimiz yüzyıla yenik düşen bir bağ– dair kısa ama yoğun bir destan. Denis Johnson’ın bugüne kadarki tüm çalışmaları kadar muhteşem, büyüleyici ve yer yer tuhaf.” —José Teodoro, Edmonton Journal
“Johnson’ın kalemine eşlik ederken dünyanın, onun dünyadan ne kavradığına bir aracı olduğuna ister istemez ikna oluyorsunuz. Onun eşsiz yazımına, verdiğinden daha azını yazdığı hissini ve gök haritasıyla bozkır arasında yayıldıkça yayılan radyo dalgaları misali zahmetsiz, derin bir aktarım katan da onun bu özelliği. Hepsi baş döndürücü birer saçmalık ama doğru… Tren Düşleri bir yandan da çok komik bir hikâye.” —Justin Taylor, The Faster Times
“Grainier’ın hikâyesi, olağanüstü sade ama büyülü bir yazımla muhteşem bir şekilde anlatılan sıradan bir adamın hikâyesi. Johnson’ın en iyi yapıtlarından birine rastlıyoruz. Kıtayı kateden büyük lokomotifler, büyük ormanları fetheden kereste makineleri, zulüm gören bir ‘Çinli’nin Grainier’ın karısına, kızına ve küçük kulübesine (belki de) yıkım getiren lanetine dair hem gerçek hem hayali mucizelerin kitabı; Grainier’ın tüm hayatı boyunca hatırlayacağı büyük bir yangın; adeta bir modern zaman İncil’i.” —Anthony Wallece, The Arts Fuse
“En kötüsü de geçmiş insanın peşini bırakmaz. Geçmiş düşlerimizde yeniden belirir; hataların, insanın yitirdiği sevdiklerinin ve hayatın bazen şiddetli imgelerinin hafızamızda bıraktığı silinmez izin daimi hatırlatıcısı olur. Denis Johnson Tren Düşleri’nde bu duyguları betimliyor. Herkesin içindeki Robert Grainier’ın hikâyesini anlatan, tamamen abartısız bir kısa roman. Grainier, temel ölçütü devinim olan bir adam: Hayat hikâyesi hatırlayamadığı bir tren yolculuğuyla başlamış, sonunda da kendini içinde Elvis Presley’nin bulunduğu bir trenin dışında bulmuştu.” —Lucas Sarcona, News Review
“Denis Johnson’ın romanı kristal gibi; sert, mücevherimsi ve karmaşık bir yapısı var. Johnson basit ama lirik bir yazıma sahip. Yazımının belirgin güzelliği genellikle tasvir ettiklerini yansıtıyor. Bunların en çarpıcısı ise Grainier’ın adeta yapıtaşı haline gelen yalnızlığının tasvirleri.” —Anthony Domestico, Commonweal
Tren Düşleri · Tadımlık
Robert Grainier, 1917 yılının yaz aylarında Idaho Panhandle’da, Spokane Beynelmilel Demiryolları’na ait kumpanya depolarında hırsızlık yaparken yakalanmış ya da en azından böyle itham edilmiş Çinli bir amelenin hayatına kast edilen bir teşebbüse dahil olmuştu.
Demiryolu ekibinden üç kişi hırsızı yakalamış, Moyie Nehri’nin on beş metre üzerinde bulunan inşaat halindeki köprüye doğru kıyıdan yukarı sürüklemişlerdi. Çinlinin ağzından hızlı ve tek düze mırıltılar biteviye dökülüyordu. Adam çuvala tıkılmış bir sansar gibi kıvır kıvır kıvranıyor, boşta olan tek yumruğunu arkaya, kendisini ensesinden yakalamış adama doğru savuruyordu. Bu grup yanından geçerken adamların bitkin düştüklerini gören Grainier, onlara yardım edeyim derken kendisini Çinlinin çıplak ayaklarından birini tutarken buldu. Yüzü ona dönük duran, Spokane Beynelmilel idaresinden Mr. Sears mahkûmu neredeyse beyhude yere koltuk altlarından tutuyor, bir yandan da çabalarının en zor anında dahi, ne dediği anlaşılmayan Çinli dışında bir tek o konuşuyordu: “Ulan, şu tepeye varabilirsek ne olayım!” Onu tepeye kadar taşıyacak mıyız? idi Grainier’ın sual etmek istediği ama nefesini bu boğuşmaya saklamanın daha iyi olacağı kanaatine varmıştı. Sears bir kez gülmüştü, beti benzi yorgunluk ve dehşetle atmış bir halde. Hep beraber toza toprağa yuvarlanmış, tekrar düzelmiş, tekrar yuvarlanmışlardı, Çinli acayip dillerde konuşuyor ve dördünü birden dehşete düşürüyordu, başta ne düşünmüş olurlarsa olsunlar artık adam onlar için bir ölüydü. Onu köprünün iskeletinden aşağı atmaktan başka çare kalmamıştı.
Diğerleriyle bir hizaya geldiler, yani güneş altında durmuş, ellerindeki aletlere dayanarak terlerini silerken onları seyreden bir düzine kadar adamla aynı hizaya. Grainier, kendine inanamayarak Çinlinin nasırlı ayağını zar zor zapt ediyordu, diğer ayağı tutan adam ayağı elinden kaçırıp nefes nefese toprağın üzerine oturdu ve Grainier serbest kalmış bacağı yakalayamadan gözüne bir tekme yedi. “Eğlencesine başlamıştık. Eğlencesine,” dedi toprakta oturan adam, sonra ötedeki suç ortağına, “Haydi Jel Toomis, bırakalım,” dedi. “Bırakamıyorum,” dedi Mr. Toomis denen adam, “Onu ensesinden yakalayan benim!” ve çehresini yalayıp geçen bir kafa karışıklığıyla güldü. “Tamam ben yakaladım!” dedi Grainier, ufak şeytanın her iki ayağına daha da sıkı yapışarak. “Yakaladım piçi, ben sizden yanayım!” İnfazcı grup, nehrin en hızlı yerinin on beş metre üzerindeki köprünün son tamamlanan bölümünün ortasına varmıştı ve Çinliyi aşağıya atmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar. Ama o, anlaşılmaz sızlanışları içinde adamların kollarına ve bacaklarına yapışarak hepsinden baskın çıkmıştı, sonra aniden kendini bırakarak tam altındaki kirişi bir eliyle yakaladı. Kendisini tutanları tekmeleyerek onlardan kolaylıkla sıyrıldı, zaten adamlar kendilerini onun tekmelerinden muhafaza etmeye çalışıyorlardı. Sonra da köprünün yan tarafından uçurumun üzerine sallandı ve iskelet halindeki köprüye tutuna tutuna uçurumun geri kalan bölümünü aşmaya başladı. Mr. Toomis’in refikleri de ileri atılmışlar, kirişler üzerinde dengede duruyorlar, adamın parmaklarına ayaklarıyla vuruyorlardı. Çinli, çapraz bağlantılı taşıyıcıda bir kirişten diğerine sirk cambazı gibi geçiyordu. İnşaatta çalışan ekipten birkaçı adamın kaçmasına tezahüratta bulunurken, tam olarak adamın neden kovalandığından emin olamasalar da diğerleri caninin durdurulmasının icap ettiğini haykırıyordu. Mr. Sears kemerindeki kılıftan kocaman, eski bir dört namlulu tabanca çıkarıp ateşledi, dördünü de isabet ettiremedi. O vakte kadar Çinli gözden kaybolmuştu bile.
Tren Düşleri, Denis Johnson, s. 11-13
Yazar Denis Johnson Kimdir?
1 Temmuz 1949’da Münih’te doğdu. Çocukluk ve gençlik yılları Filipinler, Japonya ve Washington DC banliyölerinde geçti. Iowa Üniversitesi’nin İngilizce Bölümünden mezun oldu. Raymond Carver’dan yazarlık dersleri aldı. Şiirlerinden oluşan ilk kitabını (The Man Between Seals) 19 yaşındayken yayımladı. İlk romanı Melekler, 1983’te yayımlandığında büyük beğeni topladı. 1992’de The New Yorker’da çıkan öykülerinin derlemesinden oluşan İsa’nın Oğlu ile ün kazandı. New York Times Book Review anketinde İsa’nın Oğlu, son 25 yılda yayımlanan en iyi Amerikan kurgu eserlerinden biri seçildi. Kendinden ufuk açıcı, destansı, aşkın, bir klasik, bir başyapıt olarak söz ettirdi. Aynı isimle, Billy Crudup’un da rol aldığı 1999 yapımı bir filme uyarlandı. Casus-gerilim romanı Stars at Noon, Sandista Devrimi sırasında isimsiz bir Amerikalı kadını konu alıyor. Yönetmen Claire Denis, 2022’de romanı başrollerinde Joe Alwyn ve Margaret Qualley’nin oynadığı bir filme uyarladı. Tree of Smoke 2007 National Book Award’u kazandı ve 2008 Pulitzer Kurgu Ödülü finalisti oldu. İlk olarak 2002’de The Paris Review’da yayımlanan Tren Düşleri, 2011’de kısa roman olarak basıldı ve 2012 Pulitzer Kurgu Ödülü finalisti oldu. Fakat 1977’den beri ilk defa Pulitzer yönetim kurulu o yıl kurgu ödülü vermedi. Johnson’ın oyunları San Fransico, Chicago, New York ve Seattle’da sahnelendi. San Francisco’nun kâr amacı gütmeyen ilk sanat mekânı Intersection for the Arts’taki Campo Santo Tiyatro Topluluğu’nda baş oyun yazarlığı yaptı. 2006 ve 2007 yıllarında Johnson, Texas Eyalet Üniversitesi’nde Mitte Yaratıcı Yazarlık Kürsüsü’nün başında bulundu. Johnson arada sırada Austin’daki Texas Üniversitesi’nin Michener Yazarlar Merkezi’nde dersler de verdi. Johnson, toplamda dokuz roman, bir kısa roman, iki öykü kitabı, üç şiir derlemesi, iki oyun derlemesi ve bir röportaj kitabı yazdı. Hâlâ hayattayken 4 Kasım 2014’te yayımladığı son kitabı Uganda, Sierra Leone’da ve Kongo’da geçen, “gerilim edebiyatı” diye adlandırdığı bir romandı. Johnson’ın son çalışması, The Largesse of the Sea Maiden adlı öykü kitabı ölümünden sonra Ocak 2018’de yayımlandı. 2017 yılında 67 yaşındayken karaciğer kanserinden yaşamını yitirdi.