Karakarga Yayınları’nca yayımlanan çocuk kitaplarından tanıdığımız Selin Feldman, bu sefer karşımıza bir felsefe ve biyografi kitabıyla çıkıyor. Selin Feldman’la Karakarga Yayınları’ndan çıkan Michel Foucault – 21. Yüzyılın Ezber Bozan Düşünürü kitabını konuştuk.
**
Selin Hanım, hoş geldiniz. Yeni kitabınızı kutlayarak başlamak isterim. Sizi Karakarga’dan çıkan çocuk kitaplarından tanıyoruz. Destek Felsefe Serisi’ne bir kitap hazırlamak fikirden kitaba dek nasıl bir sürecin ürünü?
Destek Felsefe Serisi’ne bir kitap hazırlamam teklif edildiğinde çok heyecanlandım. Çünkü araştırmaya dayalı bir konuydu ve ben araştırma yapmaktan çok keyif alıyorum. Karakarga’dan çıkan çocuk kitaplarımı da hep uzun araştırmalar sonucu yazmıştım.
Aynı soruyu biraz da Foucault özelinde cevaplamanızı isterim, felsefesini anlatmak istediğiniz isim neden Foucault oldu? Sizdeki yeri nedir?
Ben Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunuyum. Sosyoloji eğitimim sırasında beni en çok etkileyen düşünür Foucault olmuştu. Bazen “Okuldan geriye ne kaldı?” diye sorarlar ya, işte bana Foucault kalmıştı. Destek Felsefe Serisi için bir kitap hazırlamam teklif edildiğinde, “Foucault’yu hazırlasam olur mu?” diye sordum. Şansıma editörümün listesindeki dört isimden biri Foucault idi.
Kitabınızda aslında Foucault’nun felsefesinden bahsederken kaçınılmaz olarak bir biyografi de çıkarıyorsunuz. Bu açıdan Foucault için iyi bir başlangıç noktası oluşturuyorsunuz. Yazarken bu anlamda öncelikleriniz nelerdi, neleri özellikle anlatmak, vurgulamak istediniz?
Hayat felsefemizin yaşadığımız hayatın bir getirisi olduğunu düşünüyorum. Kimse yaşadığı hayattan bağımsız, sadece okuduklarına dayanarak bir felsefe kurgulayamaz. Foucault da bu anlamda bir istisna değil.
Foucault’nun doğduğu ülke yani Fransa; içinde büyüdüğü burjuva ailenin değerleri, çocukluğunun İkinci Dünya Savaşı’na denk gelmiş olması, yurt dışı deneyimleri ve hayatındaki tüm rastlantılar etkili oldu felsefesinin oluşmasında. Bu yüzden Foucault’dan bahsederken biyografisine değinmemek olmazdı.
Kitapta altını çizmeye çalıştığım noktalardan biri de Foucault gibi çığır açan görüşlere sahip bir düşünürün bile felsefesinde, yaşadıklarına bağlı olarak yıllar içinde değişiklikler olduğuydu.
“Bana kim olduğumu sormayın ve benden aynı kalmamı beklemeyin” diyerek ifade ediyor bu durumu ünlü düşünür.
Foucault’nun hayatında önemli kırılma noktaları var. Bu kırılma noktaları bazı düşüncelerini sorgulamasına, bir takım fikirlerini yumuşatmasına yol açmış. Bana sorarsanız bu kırılma noktalarının başında İran Devrimi geliyor.
İran Devrimi nasıl bir kırılma noktası yarattı Foucault’nun görüşlerinde? Foucault’nun devrim karşısında takındığı tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Michel Foucault Batı Avrupalı bir aydın olarak İran Devrimi’nin en önemli destekçilerinden biriydi. İran Şahı uzun zamandır ülkesini bir Batı Avrupa ülkesine dönüştürme çabasındaydı. Foucault da, Şah’ı devirme eylemini “moderniteye karşı bir başkaldırı” olarak gördü. İran Devrimi’nin Batı’ya da kendi tükenmiş sisteminden kurtulmak için örnek olabileceğine inandı. Ne var ki devrimin sonlarına doğru nasıl bir yanılgıya kapıldığını fark etti. Devrim hareketine verdiği destekten dolayı yaşamı boyunca eleştirilere maruz kaldı.
Yazım sürecini de merak ediyorum. Uzun bir kaynakçası var kitabın. Araştırma, tasnif, kaleme dökme aşamalarında nasıl ilerlediniz?
Çok kapsamlı bir araştırma yaptım. Foucault hakkında bulabildiğim bütün kaynakları değerlendirdim. Foucault üzerine yazılmış kitapları, tezleri, hatta ödevleri bile okudum. Youtube üzerinden hakkında yapılan analizleri, verdiği röportajları dinledim. Üniversite okumalarımı buldum, çalışırken yanlarına kurşun kalemle aldığım notlara kadar inceledim.
Sonra bunların hepsini ortak bir dilde toplama safhası başladı. Hem benim gibi Foucault hakkında okumalar yapmış olanların hem de Foucault’nun adını hayatında ilk defa duyanların ilgisini çekecek bir üslup olmalıydı bu. Elimden geldiğince yaşadığımız dönemle de ilişkilendirerek aktarmaya çalıştım.
Kitabın alt adı “21. Yüzyılın Ezber Bozan Düşünürü”. Foucault’ya dair bilgisi az olan biri için bu ezberin bozulduğu kilit noktadan bahsetmeniz mümkün mü? Kitabınızda bu açıdan neler bulacak okur?
Bizim Foucault öncesi ezberimiz “modernite”nin gelişmişlik anlamına geldiği idi. Bu anlamda Foucault tam anlamıyla “ezber bozan” bir düşünür. Hegel’in aksine tarihin ilerlemeci olmadığını savunuyor. Ortaçağ’dan bugüne dek iktidarın sadece şekil değiştirdiğini anlatıyor. Foucault açısından Ortaçağ sonrası bir özgürleşmeden söz etmek mümkün değil. “Baskı” aynen, hatta artarak devam ediyor. Ancak şekil değiştirmiş, toplumun bütün katmanlarına sızmış, ince ağlarla örülmüş bir “baskı” bu. Kitapta bu baskının toplumun içine nasıl sızdığını bulacak okur. Okuldan hastaneye kadar bütün kurumların toplumu, iktidara uygun bireyler olarak şekillendirdiğini okuyacak. Ve bana kalırsa bunu fark etmek ciddi anlamda bir aydınlanmaya neden oluyor. Bu aydınlanmayı yaşayan hiç kimse toplum yapılanmasına eski bakış açısıyla yaklaşamayacak.
Foucault “modernleşmenin ilerleme anlamına gelmediği” tespitinden yola çıkıyor. Bugünün dönüşen dünyasında Foucault’nun bu tespitini nereye koyuyorsunuz?
Bugünün dönüşen dünyasında baskı unsurları ortadan kalkmış değil, günlük hayatın içine entegre edilmiş durumda. Ben de Foucault gibi, özgürlüğün olmadığı bir dünyada “modernleşmenin ilerleme anlamına gelmediği” kanısındayım.
“Size dayatılan sınırları aşarak özgürleşmeniz mümkün” diyor Foucault. Bugünün dünyasında gerek kolektif gerek bireysel olarak Foucault’nun bu ifadesine katılır mısınız, hâlâ mümkün mü sizce?
Foucault’nun bu ifadesine bütün kalbimle katılıyorum. Bize dayatılan sınırları aşarak özgürleşmemiz mümkün. Mümkün ama çok zor ne yazık ki. Her şeyden önce bilinçlenmemiz ve içine hapsolduğumuz rollerin farkında olmamız gerekiyor.
Bu serinin önceki kitaplarından birinin yazarına sorduğum bir soruyu size de sormak isterim: Özellikle son yıllarda dünyada ve Türkiye’de popüler yayıncılık trendi daha çok özü veya özeti vermeye yönelik. Destek Yayınları’nın Felsefe Serisi örneği gibi… Bu okur eğilimini nasıl yorumlarsınız?
Eskiden sadece okul sıralarında, üniversitelerde ders olarak öğretilen konular ve kişiler Destek Yayınları gibi yayıncılar sayesinde her yaştan, her kesimden insanın dikkatini çekmeye başladı. Yayıncılık anlamında içerik geliştirildi, bu sayede okuyucunun bilgi dağarcığı, entelektüel seviyesi yükseldi. Ben bunu özü ve özeti vermekten ziyade, ilgi alanlarının genişletilmesi olarak görüyorum. Hakkında hiçbir şey bilmediğinizin birini önce ana hatlarıyla incelersiniz, konu ya da kişi ilginizi çektikçe okuma listenizi derinleştirirsiniz. Önemli olan bir yerden başlamak. Destek Yayınları’nın Felsefe Serisi’ni bu anlamda çok başarılı buluyorum, her kesimden çok sayıda okuyucuya hitap ediyor.
Bizden bu kadar. Eklemek istedikleriniz varsa buyurun.
Çok teşekkürler… 🙂