“Aydınların Ortadan Kaldırılmasında En Büyük Kayıp, Memleketin”
Merhaba İdil Abla, öncelikle röportajı kabul ettiğiniz ve düşüncelerinizi paylaşıp zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. En başta kendini tanıtıp neler yaptığını, neler sevdiğini ve hayatını anlatabilir misin?
Merhaba Ömer; Galatasaray Lisesi ve sonrasında İstanbul Üniversitesi Ekonomi mezunuyum. Kurumsal firmalarda uzun süre satış ve pazarlama bölümlerinde çalıştım. Şu anda kendi zamanımı organize edebileceğim şekilde çeşitli kurumsal firmalarla danışman olarak çalışıyorum. Çağdaş kuyumculuk teknikleri özel ilgi alanım, el becerilerimi kullanmayı seviyorum. Uzun süre piyano çaldım, spor yapmayı, özellikle yoga, pilates, yüzme ve yelkeni seviyorum.
Günümüzde dedeniz Sabahattin Ali’nin pek çok kitabı hala en çok okunanlar listesinde, Kürk Mantolu Madonna’sı okullarda gençlere okutuluyor. Böyle bir dedenin torunu ve mirasın varisi olmak nasıl bir duygu, hayatınızı ne ölçüde ve nasıl etkiliyor?
Sabahattin Ali’nin torunu olmak beni son derece gururlandırıyor ve elbette hem ona hem de aileme yaraşır bir insan olmak benim için öncelikli. Bazı durumlarda yapacaklarım için iki kere düşünmemi gerektiriyor. Vicdan, adalet, hakkaniyet, iyi niyet ve nahifliğim bendeki en temel yansıması diyebilirim. İnsan içine doğunca normali bu oluyor, hayatımı pozitif şekilde etkiliyor, çok şanslıyım böyle bir dedenin torunu olduğum için.
Çocukluğunuzda ve hayatınızda dedeniz ve dedenizin eserleri hayatınızı nasıl etkiledi? Onunla ilk ne zaman tanıştınız ve okudunuz? Sabahattin Ali’yi ilk öğrendiğinizde neler hissettiniz?
Özellikle Hasanboğuldu beni çok etkileyen bir hikâyesidir, ayrıca Dağlar ve Rüzgâr kitabındaki şiirleri beni her zaman çok etkiledi. Dağlar şiiri, sanki kendi gidişini bilerek yazmış gibi… Dedemin kitaplarından sanırım ilk Arabalar Beş Kuruşa’yı okudum, ilkokuldaydım. Arabalar Beş Kuruşa zaten acıklı bir hikâyedir, adaletsizliğe isyan ettiğimi hatırlıyorum.
Ülkemizin hazin ve acı bir gerçeği meçhul ölümler. Sabahattin Ali de bu meçhul ölümlere kurban giden yazarlardan birisi. Anneniz Filiz Ali’nin yazdığı Sabahattin Ali biyografisinde bu ölümlere çokça değindiğini görüyoruz. Okurların ve Sabahattin Ali hayranlarının aklına en fazla takılan sorular; nasıl, neden ve kimler tarafından öldürüldüğüdür. Size göre bu ölüm kimler tarafından hangi amaçla planlandı? Aile içinde bu ölümler hakkında ne deniliyor ve ölümlere nasıl bakılıyor? Siz Sabahattin Ali’nin ölümü ve ondan sonra gelen pek çok aydının ölümü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sabahattin Ali’nin ölümü, üzerinden 71 yıl geçmesine rağmen aydınlatılamamış bir cinayet. Cinayeti üstlenen birisi var ama zaten 4 yıla mahkum olup bir yıl yatıp sonra serbest kalmış. Ne amaçla planlandığını bilemiyoruz biz de, devletin arşivlerinde belki birtakım bilgiler vardır, bu cinayeti aydınlatacak merciler onlar. Aydınlık kafalı fikir adamlarının her devirde ortadan kaldırıldığını görüyoruz, aileler için büyük kayıp elbette ama en büyük kayıp gene de memleketindir. Üretebilen, enerjisi, bilgi birikimi ile topluma eserleriyle, fikirleriyle katkısı olan insanların en verimli çağlarında yok edilmeleri ülkeyi çoraklaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.
“Okuyucuların Sabahattin Ali’ye Sahip Çıktığını Düşünüyorum”
Sabahattin Ali kitaplarının telif hakkı 70 sene sonra kalktı ve geçen günlerde anneniz bu telif hakkının kalkmasından dolayı yayınevlerinin artık özensiz ve aslına aykırı bir şekilde kitapları bastıklarını söyledi. Sizin bu konudaki görüşleriniz neler? Bu konu hakkında herhangi bir hukuki mücadele var mı?
Telif haklarının biteceğini biliyorduk elbette, bu konuda bazı girişimlerimiz olmuştu ancak bu girişimlerimiz sonuçsuz kaldı. Ölümünden sonraki 15 sene kitapları basılamadığı için ortada bir hak kaybı zaten var, hukuk ölümden sonra 70 yıl öngörmesine rağmen ortadaki haksızlığı görmezden gelmeyi biz haklı göremiyoruz. Şimdi birtakım yayıncılar eserleri kısaltmak, düzeltmek vb. şeylerden bahsediyor, bu tür girişimler olursa elbette hukuki olarak manevi haklarımız bakidir.
Anneniz, daha önce Kürk Mantolu Madonna kitabında yer alan Maria Puder karakterinin Sabahattin Ali’nin mektuplarına dayanarak gerçek olduğunu ve Sabahattin Ali’nin Almanya’da kaldığı süre boyunca bu hanımla gezdiğini söylemişti. Bu mektuplarda tam olarak ne yazmakta? Sizce Raif Efendi gerçekten Sabahattin Ali’nin kitapta olan yansıması mı?
Bu mevzu Ayşe Sıtkı’ya yazılan mektuplarda geçiyor. Kitabı Doğan Akın tarafından yayımlanmıştı, o kitapta detayları bulabilirsiniz. Sabahattin Ali çok iyi bir gözlemci, Raif Efendi karakterinde kendi kişiliğinden ve mutlaka gözlemlediği farklı karakterlerden de yansımalar vardır.
Günümüz yazar ve sanatçılarından dedenizin çizgisinde gördüğünüz veya beğendiniz biri var mı?
Benim sevdiğim güncel Türk yazarları arasında Emrah Serbes, Hakan Günday var.
Sabahattin Ali bilindiği üzere ailesine sadık ve tam bir aile adamıydı. Çocukluğunuzda eski aile üyelerinden duyup da hiçbir yerde yayımlanmamış anılar ve hikâyeler var mı?
Farklı bir anı gelmedi aklıma. Annem kendi otobiyografisinde Yok Bir Şey Acımadı Ki ve Filiz Hiç Üzülmesin kitabında kendi çocukluğundan ve yaşadıklarından bahsediyor, elbette kitaplara yansımamış anılar da vardır. Bu kitaplarda her şey yazılı. Çok okuyan, sürekli elinde kitapla dolaşan, ailesine çok düşkün birisi olarak anlatırdı annem.
Sabahattin Ali’nin özellikle romanlarındaki başkarakterlerinin kendi özelliklerini yansıttığı söylenir; yani az konuşan, çok düşünen, biraz içine kapanık, doğayı seven, doğaya sığınan… Kendinizi bu yönden dedenize benzettiğiniz olur mu? Veya hangi özelliklerinin size geçtiğini düşünüyorsunuz?
Ben doğayı, dağları, yürümeyi severim özellikle Kazdağları, Ayvalık benim de vazgeçilmezlerim.
Büyük ve ölümsüzlüğü yakalamış bir sanatçı olan Sabahattin Ali’nin anısına ve yapıtlarına ülkemizde sahip çıkıldığına inanıyor musunuz?
Okuyucuların Sabahattin Ali’ye sahip çıktığını düşünüyorum hatta bazen fazlasıyla. Ancak anısına ve yapıtlarına sahip çıkabilmek için bir müze yapılması, bir vakıf kurulabilmesi en büyük hayalimiz bu anlamda çok sahip çıkılabildiğini düşünmüyorum. Batı ülkelerinde bu tip organizasyonlar mümkün olabiliyor ancak bizim ülkemizde bu anlamda sivil bir girişime destek bulmak çok meşakkatli.
- En sevdiğiniz Sabahattin Ali romanı?
Zor bir soru – Kuyucaklı Yusuf.
- En sevdiğiniz Sabahattin Ali şiiri?
Dağlar.
- Sizce Raif Efendi hatalı mıydı?
Hatalı değildi, hayatta herşey insanlar için…
- Sizin edebiyata ilginiz ve yeteneğiniz var mı?
Yazım yeteneğim pek yok, ağabeyim Attila’da oldukça gelişmiştir. Ben edebiyat okuruyum.
- Son dönemlerde dedenizin bu kadar okunmasını nasıl açıklıyorsunuz ve neye bağlıyorsunuz?
Özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nın 100 Temel Eseri arasında bulunması ve okullarda okutuluyor olması, Yapı Kredi Yayınları tarafından atölyeler ve sergiler yapılması, annemin pek çok söyleşiye katılması, sosyal medya elbette çok okunmasında en büyük etken. Ama tabii ki Sabahattin Ali’nin dilinin sadeliği, eserlerinin güncelliğidir esas neden. Eserler okuyucuya ulaştırılabildiğinde demek ki okuyucu da karşılığını veriyor.
- Hangi Sabahattin Ali karakterini daha çok seviyorsunuz?
Hasan Boğuldu hikâyesindeki Hasan karakterini çok severim..
- Günlük hayatınızda Sabahattin Ali’nin yeri neresidir?
Her an hayatımda evime girer girmez kitapları, fotoğrafları, resimleri, çalıştığı yazı masası gibi objeler zaten benimle birlikte.
2002 yılında Mardin/Nusaybin’de soğuk bir kış günü doğdu, Tarsus Amerikan Koleji’nde yatılı okumakta, lise boyunca çeşitli dergi ve edebiyat sitelerinde yazılar yazmakta. Sabahattin Ali’ye ve Maria’ya aşık. En sevdiği şey nemli çime uzanmak, ilk okuduğu kitap Suç ve Ceza.
Superr??????????
Her zamanki gibi güzel bir yazı olmuş. 🙂
wow!! bravo????
Tebrik ederim yine cok guzel bir yazi olmus.