Pele Panenka penaltısı için vuruş için : “Böyle bir penaltı kullanmak için birinin ya bir dâhi ya da çılgın olması gerekir“ diyor. “Bu memlekette yaşamak için de öyle” diyorum Pele’ye.
İşimizde gücümüzde adamlarız. Metro, otobüs, bazen metrobüs yuvarlanıp gidiyoruz. Manşetler yanaklarımızdan aşağı çekiyor, anlam veremiyoruz, afallıyoruz ama en çok da mutsuz oluyoruz. Çekoslavakya’yı özleyenlerimiz çoğunlukta.
1976 Avrupa Futbol Şampiyonası ‘nda Çekoslavakya-Batı Almanya maçı normal süre içinde 2-2 berabere bitiyor. Uzatmaları da 2-2 bitince penaltılara geçiliyor. Buraya kadar her şey normal. Ben, sen, o kaleye geçiyoruz. Yiyoruz, kurtarıyoruz, dışarı gidiyor veya… Sonra topun başına geçiyoruz. Abanıyoruz yarın yokmuş gibi. Her şey normal, gerçekten normal. Gazeteyi veya televizyonu açıyorum. Gündemi takip etmek için bir o yana bir yana gezdiriyorum gözlerimi. Çay içerken tabletimi, bilgisayarımı, cep telefonumu devreye sokuyorum. Her yer her yerde memlekette. Kavramların, ahlakların -asla ahlaksızların değil-, ahkamların ve ahmakların bazen de, peşi sıra okuyorum. Şaka yapmak için siyaset yapan var. Siyaset yapmak için şaka yapanlar ağırlıkta ama. Resimler, videolar, tapeler hatta, elden ele dolaşıyor. Herkes köşelere sallıyor. Alışkın aslında eskiler, alışkınlar alışkın olmasına ama sosyal medyada ve teknolojide zayıflar. Yoksa babam gibi birkaç eski devrimci -karışmış çoluk çocuğa sosyal demokrat- olsa sosyal medyada ombudsman görevi görür, yatıştırır, sakinleştirir. Çünkü onlar biliyor; top köşelerden birine gider, sen de rastgele atlarsın. Şansa.
Son penaltı için Çekoslavakya’dan Antonin Panenka topun başına geçiyor. Atarsa Avrupa Şampiyonu olacaklar. Nefesler tutuluyor. Bir şey oluyor. Kaleci köşeye atlıyor hızlıca ama top hala havada. Kaleci, Panenka ve seyirciler topu seyrediyor. Top kalenin ortasına hafif kavisli süzülüyor ve gol oluyor. Demek istiyor ki Panenka: Normal nedir?
Kaleciyi küçük düşüren, akıl dolu ve sinsi bu vuruş, futbol tarihine geçiyor. Biz de Anadolu’nun kalecileri olarak savunuyoruz bir şeyleri kendimize göre. Geç kalmışlık hissi, pişmanlık, hepsi Panenka çetesinin işi. Sokaklarda mahcup yürüyoruz. Aldatılmış hissediyoruz kendimizi. Eskiler de şaşkın bu sefer, İlhan Mansız, Nouma falan da attı ama böylesini görmedik diyorlar. Bütün memleket topu seyrediyoruz. Gol olacak, biliyoruz. Acı içinde hayal ediyoruz yerimizde durduğumuzu. “Haziran’da durmuştuk, yine dursak” diye hayıflanıyoruz. Top yavaş yavaş süzülüyor.
Pele bu vuruş için : “Böyle bir penaltı kullanmak için birinin ya bir dâhi ya da çılgın olması gerekir” diyor. “Bu memlekette yaşamak için de öyle” diyorum Pele’ye. Ya dahi olacaksın ve değerin bilinmeyecek, kahvehane kongresinde parmağını sallaya sallaya ultimatom vereceksin ve demokrasi ne güzel şeydir diyerek piştiye oturacaksın sonra. Ya da çılgın olacaksın, sandığın içinden demokrasi diye bir şey çıkmasını, ayakkabı kutusundan para çıkmasını, saraydan adalet çıkmasını, biberden gaz çıkmasını, şapkadan tavşan çıkmasını -eskiler bilir Demirel vardı.- bekleyeceksin.
Hadi bunu da yedim. Durmadım yerimde. Güvendim, “Çekoslavak mı kaldı” dedim bu zamanda, atladım köşeye. Köşede yatarken sırt üstü, kucağımda mısır, çay, elimde kumanda, topu seyrettim. Acı çektim. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Topu koymuşlardı Gezi Parkı’na, hafifçe dokunmuşlardı kurnazlar. Yememiştik. Rezil olmuşlardı. Panenka diye biri hiç olmamıştı. Bir daha kimse öyle vurmaya cesaret edememişti. Başa sardık. Yapmıştık, yapabiliriz. Gücü yok belki -belli-, belki -belli- onurumuzla oynamak istiyor, her neyse… Gol olmayacak bu.
Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.