bulandırıcı ve iğrençti ama yapılması gerekiyordu.”
başındaki kapıdan içeri girdiğinizde hafif bir rüzgar vuruyor yüzünüze. Kelimelerin
geldiği yöne doğru bakıyorsunuz elinizi gözlerinize siper ederek ve kitabın
sonundaki küçük anlamları görüyorsunuz üçgenin ucunda. Bu perspektif çekiyor,
itiyor, sallıyor ama asla bırakmıyor. Yalın, sakin, adım adım yürüyüşe
başlıyorsunuz.
törpülenmiş, törpülenen bir kahraman.
Yazar, kalemiyle onu kahraman
yapmaya çalıştıkça Marcus’un babası onu hizaya getiriyor. Kuranderin tam
ortasında bir kasap dükkanı, bir anne, bir aşk, bir yalnızlık, bir savaş var.
Marcus’un hayatı tekilliklerin birleşimi olsa da asla çoğul değil.
Öfke, kitabın üstündeki bulutların
içinde… Sayfalar ilerledikçe başınızı yukarı kaldırmadan edemiyorsunuz. Ha
yağdı ha yağacak. Oğul ve öğrenci Marcus. Aşık ve asker Marcus. Kitabı okurken
aynaydı mesela Marcus. Bu yüzden elinize aldığınız kitabı yarıda bırakabilir
hatta ilk sayfasından sonra bir köşeye fırlatabilirsiniz. O devam edecek ve siz
içinde olacaksınız. İki kişi olmanızı kast etmiyorum. Yarenlik de etmeyecek Öfke size. Öfke sadece devam edecek. Öğretmeyecek çünkü zaten biliyorsunuz.
Göstermeyecek çünkü zaten görüyorsunuz. Babanızla konuşurken kitap yazılıyor olacak bir yandan.
Annenizin sesi kulağınıza çalındığında kesme işaretiyle ortadan ikiye ayrılacak
bir kelime. Marcus’la beraber seveceksiniz, anlamaya çalışacaksınız ve
öleceksiniz belki de.
Roman İki Bölümden Oluşuyor: “Morfin
Etkisinde” ve “Etkiden Kurtuluş”
böyle uygun görmüş. Öfke‘nin
rahimdeki haline şahit oluyoruz. Hafif tekmeler ama asla daha fazlası değil.
Bir kasabanın içindeki gelenekçi insanlar ve kasap dükkanı odaklı ilk
sancılar… Üniversite hayatı, boşluk ve müdahaleler -ki bazı insanlar
müdahalelere anında tepki verebilirken bazıları sönümler. Marcus sönümlüyor.-
Marcus’un tezat bir kadına aşık olması, romanı aile hayatında çekip çıkarsa da
Marcus’un ailesi romandan çıkmak istemiyor. Marcus’un babası bu konuda ısrarlı
ve ona Marcus’un annesi de katılıyor. Olivia (Marcus’un aşık olduğu kadın)
anti-kahraman. Yazarla o da kavgalı.
Bileğindeki yarayı sanki yazar da
kınıyor. Ama o hepimize rağmen yani yazarına
da rağmen o yarayı saklamıyor. O yaranın etrafında bir hayat kurmak istiyor ama
yazarın kalemini beğenmediği de
belli. Tam da olması gerektiği gibi… Marcus’un gidiş gelişleri sadece
gidişlere döndüğü an içten içe bir çığlık kopuyor. Etkileyici cümlelerin
refakatinde Öfke‘nin doğumuna şahit
oluyoruz. Muazzam.
Düzene Çomak Sokan Philip Roth
Kitabı
İkinci bölüm kısa. Bu kitabı hiç
eline almadan bunu anlamış olanlar olabilir. Yazar, bunu anlamamış olanlar için hacimsel küçüklük ve büyüklükle
mesaj vermiş: Rahimdeki hayatımız dışarıdaki hayatımızdan daha uzundur. Bu
bölümde acı var, acının sonlanması ve bellek var. Aslında unutmamak var bu
bölümde.
Roth bu kitabıyla
düzene çomak sokuyor. Kahramanları ondan da ileri gidiyor, hayatlarıyla bu
düzeni sorguluyor. Elimizde kitap
bittiğinde salt öfke yerine
titreşimli bir rüya kalıyor. Ailemizi, okulumuzu, şehrimizi, aşklarımızı,
zamanımızı, acılarımızı ve öfkelerimizi
emen bu roman Marcus gibi bunları içine atıyor ve biriktiriyor. Umarım doğru
zamanda doğru mekanda doğru insana patlarız ve geleceğimiz bu patlamayla yeni
bir evren oluşturur. Marcus’un belleğinde onu mutlu edebilecek bir hayat
yaşarız umarım.

Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.