Monokl Kitap üç yeni kitabını duyurdu: Tove Ditlevsen’den Bağımlılık, Hasibe Özdemir’den Balık Ölecek ve Josiah Bancroft’tan Sfenksin Kolu.
Babil Serisi II: Sfenksin Kolu, Josiah Bancroft
Josiah Bancroft, Babil Serisi’ni kendi imkânlarıyla yayımladı. Babil Serisi’nin büyük dikkat çekerek dünya çapında ün kazanması ve sayısız dile çevrilmesi sadece birkaç yılını daha aldı. Serinin yeni kitabı Monokl Kitap ile Türkçede.
Arka Kapaktan: “Ne düşündüğünüzü biliyorum” dedi Marat. “Bir kurmalının paslanıp gitmesine göz yummak ve sonra düzgün çalışmıyor diye onunla alay etmek ne ucuz bir numara. Ama konu bu zaten. Makineler bize hizmet etmez, biz onlara hizmet ederiz. Yarın hepsi yeryüzünden silinip gidecek olsa ırkımız yine devam eder. Ama biz elimizi makineden çektiğimiz an makine ölür.” Marat bu son iki kelimeden keyif almış gibiydi. “Sfenks bize ihtiyacımız olmayan efendiler inşa ediyor. Bizzat Kule’nin kalbi bir makinedir; erkeklerden ve kadınlardan enerji emen, onu şimşeğe dönüştüren ve sonra daha fazla efendi, daha fazla makine yapsın diye Sfenks’in atölyesine aktaran bir dinamodur. İnsan böyle bir adama nasıl hizmet eder?”
*
“Sfenks korkunç çığlıklar atan güzel makineleriyle çok, pek çok erkeği ve kadını baştan çıkarmıştır. Eserlerinin ilerlemenin meyveleri olduğuna ve hemfikir olmayan herkesten korunması gerektiğine emindir. Dokuz sene önce o gaddar hurdacıdan emir almaktansa bu sandalyeyi seçtim ve asla pişman olmadım.”
Ne Dediler?
“Hayatım boyunca unutamayacağım bir seri” Mark Lawrence
“Josiah Bancroft bir sihirbaz.” Madeline Miller
“Böylesine modern bir kitabın zamansız bir klasiğe dönüştüğünü görmek çok nadirdir. Bu seriye çok düşkünüm.” Pierce Brown
“Muazzam bir şekilde kendine has ve çok iyi yazılmış bir öykü. Her sayfasına bayıldım.” Nicholas Eames
Balık Ölecek, Hasibe Özdemir
“Balık Ölecek” 14 öyküden oluşuyor. Kendi derdinin farkında olmayanlar da var, bütün suçu karşıdakine atanlar da. Hayatın küçük görünen ama büyük etkiler üreten olaylarına odaklanıyor Hasibe Özdemir Balık Ölecek’te. Alınganlıklar, kırgınlıklar, gösterilemeyen ya da dile getirilemeyen ihtiyaçlar, küçüğüyle büyüğüyle yalanlar… Suyu bulandıran şeyi arıyor Özdemir, herkesi etkileyen bulanıklığın kaynağını. Anlatıcılara tam bir güvenin olmadığı atmosferlerde, geri dönebilmek için, yeniden başlamak için, dayanabilmek için, sürdürebilmek için gereken bir anlamı arıyor.
Balık Ölecek öyküsü, geri dönmek için balığının onu evde beklediğini düşünerek mide ameliyatına giren bir genç kızın öyküsü mesela. Dönmezse balık ölecek…
Monokl Kitap ile raflarda.
Arka Kapaktan: “Bu son diyorum, niye yalvartıyorsun abi ya!”
Ona bakmak istemiyorum. Kazağı, eteği, kim bilir kimin eskisi boyasız çizmeleri. Hepsi ayrı ayrı eksik, bir araya gelince tamamlanan bir sefillik hali. Elini kolunu oynattıkça, incecik bir toz bulutu ondan bana doğru havalanıyor. Ne giyersem giyeyim fark etmez, onunlayken birden solmaya başlıyor. Sanki yıllarca ortak bir sefaleti tecrübe etmişiz, o yoksul günlerin hatıraları da ‘hazır yan yana gelmişler mührümü vurayım’ demiş. Yok böyle bir yaşanmışlık. Ne çocukluğumuzda, ne gençliğimizde. Yine de insan ona bakarken anılarından bile kuşku duyuyor.
Kırılan bir şeylerin sesi geliyor çınlayarak. Ağır bir küfür ardından. Masalarda oturanlar bir an durup mutfağa doğru bakıyor. O farkında bile değil, konuşmaya devam ediyor. İstediğini henüz alamaması, anlayışımın kıtlığıyla ilgiliymiş gibi, cümlesini bu kez açarak koyuyor önüme. Yavaş yavaş söylüyor etkisini arttırmak için. Ağzına değil kazağının kirli yakasına bakıyorum. Bir yuvarlağı yamuk şekline sokmayı nasıl beceriyor?
“Çok değil, yarısını versen bile toparlarız.”
Bağımlılık, Tove Ditlevsen
Tove Ditlevsen, Kopenhag Üçlemesi ile dünyada kadın edebiyatının ve (Ferrante ve Knausgaard’ın ardından da) otobiyografik anlatının yeni simgesi haline geldi.
Ne Dediler:
“Dışlanmış olanların kendilerinden bir şeyler bulabileceği olağanüstü bir hikâye.” Patti Smith
“Büyük edebiyat nasıl yapılır, işte örneği. A Klas… Üçleme, muazzam bir yeteneğinin ürünü.” ―Parul Sehgal, The New York Times
“Ditlevsen’i okuma deneyimi altüst edici, sanki Ditlevsen kafanızın içine girip tüm eşyaların yerini değiştirmiş gibi.” ―Deborah Eisenberg, The New York Review of Books
“Kopenhag Üçlemesi bir başyapıt, özel bir boşluğu dolduruyor. Sanki yitip gitmiş birisinin çekmesinde bulunan değerli bir hazine gibi ya da çorapların yahut eski fotoğrafların arasına saklanmış gizli bir zula gibi.” ―Megan O’Grady, The New York Times Book Review
“Bağımlılığa ve deliliğe usul usul kapılıp gitmek… Ditlevsen.” ―Sam Sacks, The Wall Street Journal
“Ditlevsen bize çaresiz ve edilgen olduğunu anlatıp duruyor. Ama kitabı güzel kılan tam da onun hiç de çaresiz ve edilgen olmaması…” ―John Powers, NPR
“Yazısının büyüklüğü çözülmemiş bir gizem olmasına dayanıyor, hem çözülmemiş hem de çözülüp gitmiş.” ―Rachel Kushner, author of The Mars Room
“Sanki yüz yıllık bir kristal gibi, Ditlevsen’in kitabı seçkin ve şeffaf, küçük çarpıklıklarla ve el değmemiş bir güzellikle parıldıyor.” Hannah Kofman, Los Angeles Review of Books
“Bu yıl okuduğum en iyi kitaplar bu üçlemeden. Hepsi de küçük bir hançer gibi, bir kez içe işledi mi, işlerini bitirmeden içinizden çıkmıyorlar.” ―John Self, New Statesman
“Hem Elena Ferrante’nin Napoli Romanları hem de Ditlevsen’nin Kopenhag Üçlemesi büyük bir cesaret ve parıltılı bir öznellikle dönemi tasvir ediyor: işçi sınıfının mahallerinde büyüyen kitap tutkunu kızlar – 1930’ların Kopenhag’ı ya da 1950’lerin Napoli’si, ikisi de aynı. Ama estetik açıdan Ditlevsen’in kitabı çok daha ilginç. Sanki balçığı temizlenmiş bir kristal gibi.” ―Lucasta Miller, The Times Literary Supplement
Arka Kapaktan: Bazen Piet Hein’ın kolları arasında yatarken, geleceğim için planlar kurduğunda biraz canımı sıkıyor. Sanki hayatımı kendim idare edebilmekten acizmişim gibi her şeye burnunu sokup hayatımı değiştirip düzenlemek istemesinden sıkılıyorum. O zaman beni keşke rahat bıraksa diyorum. Hayat ebediyen bu şekilde akıp gitse diyorum. Ne birini ne ötekisini kaybetmeden ve büyük dönüşümlere neden olmadan onun ve Viggo F.’nin arasında gidip gelsem. Değişikliklerden hep nefret etmişimdir, her şey olduğu gibi devam ettiği sürece kendimi güvende hissetmişimdir. Ama böyle devam edemez. Artık sokakta sevgilileri görmek beni eskisi gibi etkilemiyor ama küçük çocuklu annelere bakmamak için gözlerimi çeviriyorum. Bebek arabalarının içine bakmaktan ve bizim sokakta, 18 yaşına gelmeden evvel çocuk doğurmadıkları için gurur duyan kızları düşünmekten kaçınıyorum. Piet, hamile kalmamam için önlem aldığından bu konudaki bütün düşüncelerimi içime gömüyorum. Şairlerin çocuk sahibi olmamaları gerektiğini, bunu yapabilecek yeterince insan olduğunu söylüyor. Oysa kitap yazabilen fazla insan yok.
—Tove Ditlevsen