Çok uzun zamandır yerli edebiyatın -özellikle romanın- üzerinde bir kabus dolaşıyor: “Kusarak yazma” kabusu…
Roman türüyle tanıştığımız Tanzimat devrinde, türün olgun eserleri verilmeden önceki örneklerde anlatıcının bizzat yazar olarak karşımıza çıkması gibi bir acemilik safhası vardı. Olayların içinde bulunmayan üçüncü tekil anlatıcının bir şeylere canı sıkıldığında, olaylarla, kahramanlarının yaptıklarıyla ilgili yorum yapmak istediğinde hikâyenin içine girip konuştuğunu görürdük.
Son yirmi yılın Türk edebiyatında da benzer bir durum var -ama acemilikten değil, artistlikten. Tabii amiyane tabiri bu; daha doğru bir ifadeyle kibirden, kendini gösterme hastalığından… Yazarın, yazdıklarının önüne bu kadar çok geçtiği, eserden çok yazarının ortalığa döküldüğü başka bir dönem görmedi edebiyat.
Yazarın bu türlü ortaya çıkışını süsleyen unsurlardan biri de dili oluyor dolayısıyla. Aforizmatik cümleler, bilinçakışı -onu da iyi ki öğrendiler- yaptığını sanıp kelime israfına kaçmalar, anlamsız veya muğlak ifadelerle daha edebi kılınmaya, edebiyat parçalamaya yönelik bir dil bu…
Bu uzun girizgahı elbette asıl konumuza, Mitat Karaman’a bağlayacağım. (Azz sonra!)
Doğu Yücel; Hayalet Kitap, Varolmayanlar ve Güneş Hırsızları romanlarından sonra tür ve içerikçe farklı bir romanla, “Kimdir Bu Mitat Karaman?”la çıktı karşımıza. Önceki kitaplarında fantastik edebiyat ve korku edebiyatına göz kırpan Yücel, bu sefer bir yanıyla kara mizah, bir yanıyla polisiye türünde bir eser koymuş ortaya.
Bu iki türün ortasında da başarıyla oluşturulmuş bir kahraman var: Mitat Karaman -ortasında H yok! Kahraman dediysek güçlü, kuvvetli, cin fikirli, marjinal bir karakter değil Mitat; adının ve soyadının ortasında olması gereken H’ler gibi eksikleri bol, alelade, hatta olmasa da olurdu türünden biri. Bir organ olsaydı hangisi olmak isteyeceği sorulunca “Apandis,” diyor mesela; işlevi olmayan, kolayca alınıp bir yerlere atılacak bir organ gibi hissediyor kendini.
Oysa hiçbir işe yaramayan apandisin bile patlayıp ortalığı velveleye vereceği bir an gelebiliyor. Hikâye de çatışmasını buradan alıyor zaten: Kendini apandis gibi hisseden kahramanımızın komşuları gizemli nedenlerle ölmeye başlıyor, dahası, ölümlerine kendisinin neden olduğunu düşünmesi için bir sürü sebebi var. Apandis patlıyor yani…
Kurgu denilen şeyin güzelliği de bu zaten: Sıradanın şaşırtıcılığı… Köpeğin insanı değil insanın köpeği ısırmasındaki haber değeri gibi… Çünkü güçlü kuvvetli, tersi pis bir kahramanın patlaması, apandisin, yani sıradan kahramanın, yani Mitat Karaman’ın patlaması kadar sürprizli olmayacaktır. Doğu Yücel bunun farkında. Erken yaşlardan beri yazmayı bırakmaması ve kurmacanın dolambaçlı yollarından uzun yıllardır geçiyor olması, sonunda onu ferah bir yazma alanında rahatça hamle edecek hale getirmiş.
“İyi ki polisiye yazmış,” diyerek önceki romanlara haksızlık da yapmayacağım, “Kendi türünü bulmuş,” diyerek saçma sapan ahkam da kesmeyeceğim. Ama Yücel’in olgunluk döneminin habercisi olduğu çok belli Mitat Karaman’ın. Bunu rahatça söyleyebilirim.
En baştaki uzun girizgahıma gelince… “Kimdir Bu Mitat Karaman?”ın asıl alamet-i farikası, edebi tadını brütten değil netten alması. Tabir yerindeyse “kutu gibi” bir roman olması; dilde ve kurguda ne bir eksiği, ne bir fazlası bulunması.
Her fırsatta Hasan Ali Toptaş’ın Harfler ve Notalar kitabından andığım “Hikâye kusarak değil yutarak yazılır,” nasihatının kanlı canlı üstelik en nadir bulunan zamanda yazılmış bir örneği Mitat Karaman. Gereksiz detaylarla, aynı olayın, mekanın veya kişinin etrafında uzun uzun dönmekle uğraşmıyor Doğu Yücel, kurgunun ve dolayısıyla okurun ihtiyacı hangi sayfada ne ise onu veriyor. Bu, “kusarak yazmanın”, eserinin önüne geçen, güya underground takılacağım derken anlam çorbası yapan yazarların zamanında okurun da edebiyatın da ihtiyaç duyduğu bir durum.
İşin mutfak kısmına değinmeden bitirmek istemem… “Kimdir Bu Mitat Karaman?” Doğu Yücel’in uzun zaman sonra yeni bir yayınevinden, Can Yayınları’ndan, çıkan ilk kitabı. Yayınevinin yazarını önemsediği, bu temel üzerine bir tanıtım stratejisi kurulduğu çok belli.
Daha kitabın okurla ilk buluştuğu İstanbul Kitap Fuarı’ndan itibaren Doğu Yücel ve yeni romanının daha çok okura, daha iyi şekilde duyurulması, tanıtılması için sıkı bir çalışma yapılıyor. Bunu iki açıdan tebrik ve takdir ediyorum: Kitabını bastığı yazara lütfeder gibi davranan yayıncıların döneminde yazarına değer vermesi ve yazardan çok eserine odaklanan etkinliklerle öne çıkarılması. (Fuardaki “Doğu Yücel İle Yeni Roman Kahramanı Mitat Karaman Üzerine” söyleşisi gibi…)
Mitat Karaman gibi bir karakteri tanımaktan ve okumaktan büyük lezzet aldım -doğru kelime “lezzet”, evet… Başka bir romanda yine onunla karşılaşmaktan da hem benim hem diğer okurların zevk duyacağından eminim. Okuru bol olsun.
Not: Doğu Yücel’in seçimleriyle hazırlanan, kitabın özel Spotify listesi gözden kaçmasın:

1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)