Bahri Barlas,
Kalem Kahve Klavye için Alpcan Candan tarafından yazılan bir hikaye dizisi olup iki
hafta, dört bölüm halinde, 12-14-19-21 Kasım geceleri yayınlanacaktır.
Kalem Kahve Klavye için Alpcan Candan tarafından yazılan bir hikaye dizisi olup iki
hafta, dört bölüm halinde, 12-14-19-21 Kasım geceleri yayınlanacaktır.
Günün İlk Sonu
(Yalnız kalmak ve tekrar yalnız kalmak
arasında fark vardır…)
arasında fark vardır…)
Bugün kendimle tanışsaydım ondan
hoşlanmazdım. Ama zaten tanışma sebebim de hoşlanmamam olurdu. Sevmediğim
şeylerin üstüne giderek öğrendim nasıl sevmemem gerektiğini. Gözü yaşlı bir
sorgulamanın önemli bir cevapsızlığıydı aynadaki görüntüm de. Öyle bir yaştı ki
bu; içindeki tuzu ayırt edebilip, kendi ölümümü getirecek olan o kutsal zehrin
içine serpiştirebilirdim. Bu derece hakimdim. Yani bu derece bitiktim. Ama ben,
bana göre hâlâ kendimle tanışmadım. Bazı boşluklar, onları derin olarak görme isteğiyle
derin olurlardı. Ben her zaman bu “bazı”ya fazlaydım.
hoşlanmazdım. Ama zaten tanışma sebebim de hoşlanmamam olurdu. Sevmediğim
şeylerin üstüne giderek öğrendim nasıl sevmemem gerektiğini. Gözü yaşlı bir
sorgulamanın önemli bir cevapsızlığıydı aynadaki görüntüm de. Öyle bir yaştı ki
bu; içindeki tuzu ayırt edebilip, kendi ölümümü getirecek olan o kutsal zehrin
içine serpiştirebilirdim. Bu derece hakimdim. Yani bu derece bitiktim. Ama ben,
bana göre hâlâ kendimle tanışmadım. Bazı boşluklar, onları derin olarak görme isteğiyle
derin olurlardı. Ben her zaman bu “bazı”ya fazlaydım.
Böyle
düşünüyordu Bahri. Gecenin bir yarısı, karanlıktan yarısı görünmeyen bu semte
bakarak aklından geçiriyordu. Düşünüyordu ki gece gece büyük adam olacağı
tutmuştu. İnsanın öyle büyük adam olacağı tutunca -özellikle gece gece- vardır
bir bildiği elbet.
düşünüyordu Bahri. Gecenin bir yarısı, karanlıktan yarısı görünmeyen bu semte
bakarak aklından geçiriyordu. Düşünüyordu ki gece gece büyük adam olacağı
tutmuştu. İnsanın öyle büyük adam olacağı tutunca -özellikle gece gece- vardır
bir bildiği elbet.
“Kadınlar
hakkında yanılma lüksüne sahip olmak, erkek işidir. Eğer erkekler en iyi ne iş
yapar diye soracak olursan, güzel yanılırlar” demişti Nursel.
hakkında yanılma lüksüne sahip olmak, erkek işidir. Eğer erkekler en iyi ne iş
yapar diye soracak olursan, güzel yanılırlar” demişti Nursel.
Hem
de öyle bir demişti ki; kulaklarına tek tek dikmişti kelimeleri.
de öyle bir demişti ki; kulaklarına tek tek dikmişti kelimeleri.
Gerçekten
de yanılmıştı. “Nursel nişanlanacakmış!” diye fısıldayınca kulağına Gökalp.
Anlamıştı da yanıldığını.
de yanılmıştı. “Nursel nişanlanacakmış!” diye fısıldayınca kulağına Gökalp.
Anlamıştı da yanıldığını.
İşte
o geceydi. Nursel’in nişanlandığı, Gökalp’in sarhoş olduğu ve Bahri’nin yalnız
kaldığı gece. Ve yine Nursel’in yaralandığı, Gökalp’in öldüğü ve Bahri’nin
tekrar yalnız kaldığı gece.
o geceydi. Nursel’in nişanlandığı, Gökalp’in sarhoş olduğu ve Bahri’nin yalnız
kaldığı gece. Ve yine Nursel’in yaralandığı, Gökalp’in öldüğü ve Bahri’nin
tekrar yalnız kaldığı gece.
Nursel’in nişanı öğlen saat 13.00’te
başlamış, 17.30’a kadar da sürmüştü. Nişan için Bakırköy’de gündüzleri pek
işlemeyen bir balık restoranını tutmuşlardı. Nişana Nursel için gelenlerle,
nişanlanacağı adam için gelenler toplamda kırk dört kişiydi. Nursel’in ailesi
kırk dört kişi için sabahtan restorana gidip, denizi sadece biraz gören o yeri
balonlarla, keçe ipli süslerle, sateks çiçeklerle donatmışlardı. Tek kızlarının
nişanı için seferber olan o aile, o mekanı özenle öyle bir hale sokmuşlardı ki;
henüz uykusu açılmamış bir şekilde kapıdan içeri adımını atan restoran sahibi,
bir saniyeliğine de olsa yanlış yere geldiğini düşünmüştü.
başlamış, 17.30’a kadar da sürmüştü. Nişan için Bakırköy’de gündüzleri pek
işlemeyen bir balık restoranını tutmuşlardı. Nişana Nursel için gelenlerle,
nişanlanacağı adam için gelenler toplamda kırk dört kişiydi. Nursel’in ailesi
kırk dört kişi için sabahtan restorana gidip, denizi sadece biraz gören o yeri
balonlarla, keçe ipli süslerle, sateks çiçeklerle donatmışlardı. Tek kızlarının
nişanı için seferber olan o aile, o mekanı özenle öyle bir hale sokmuşlardı ki;
henüz uykusu açılmamış bir şekilde kapıdan içeri adımını atan restoran sahibi,
bir saniyeliğine de olsa yanlış yere geldiğini düşünmüştü.
Her şey hazır olduktan sonra geriye
kalan tek şey Nursel’di. Onu da kuaförden almak nişanlanacağı adama, yani çok
sevdiği ve öte yandan bir o kadar da sevmediği biricik sevgilisine kalmıştı.
Sevdiği kadın tarafından ona karşı iki duygunun da duyulduğu bir adamdı Hamza.
Nursel onunla nişanlanıyordu; çünkü yedi senelik bir ilişkinin ardından elinde
kocaman bir sıfır kalmasını istemiyordu. “Nişanlanacağım!” demişti hatta yüksek
sesle annesine, nişan gününden dört ay önce. “Ne olursa olsun evleneceğim ben
Hamza’yla, bu kadar yıldan sonra geçen hiçbir dönemimi bir anda ziyan etmeye
hakkım yok!”
kalan tek şey Nursel’di. Onu da kuaförden almak nişanlanacağı adama, yani çok
sevdiği ve öte yandan bir o kadar da sevmediği biricik sevgilisine kalmıştı.
Sevdiği kadın tarafından ona karşı iki duygunun da duyulduğu bir adamdı Hamza.
Nursel onunla nişanlanıyordu; çünkü yedi senelik bir ilişkinin ardından elinde
kocaman bir sıfır kalmasını istemiyordu. “Nişanlanacağım!” demişti hatta yüksek
sesle annesine, nişan gününden dört ay önce. “Ne olursa olsun evleneceğim ben
Hamza’yla, bu kadar yıldan sonra geçen hiçbir dönemimi bir anda ziyan etmeye
hakkım yok!”
Yüzükleri Nursel’in yetmiş üç
yaşındaki dedesi takmıştı. Özellikle torununun sağ elini kendi sol eline
aldığında Hamza’nın anlamayacağı bir biçimde sıkmış, bu hareketle Nursel’e “Umarım
mutlusundur kızım. Umarım doğrusunu yapıyorsundur” demişti. Nursel de
gözlerinin içini gülümsetmeye çalışarak dedesine bakmış ve sol elini iki
saniyeliğine dedesinin sol elinin üstüne koymuştu. Dede ve torun, o an
elleriyle konuşmuşlardı.
yaşındaki dedesi takmıştı. Özellikle torununun sağ elini kendi sol eline
aldığında Hamza’nın anlamayacağı bir biçimde sıkmış, bu hareketle Nursel’e “Umarım
mutlusundur kızım. Umarım doğrusunu yapıyorsundur” demişti. Nursel de
gözlerinin içini gülümsetmeye çalışarak dedesine bakmış ve sol elini iki
saniyeliğine dedesinin sol elinin üstüne koymuştu. Dede ve torun, o an
elleriyle konuşmuşlardı.
Restoranın kapısına hemen hemen beş
metre uzaklıkta, kendi aklının içinde bir yerlerde ise Nursel’in çok yakınında
duran Bahri, izliyordu Nursel’i ve dedesini. Sızlayan burnunu çekerek “Umarım
mutlu olursun Nursel” diye geçiriyordu içinden. Ne kadar süredir burada
olduğunu düşündü. Nursel daha gelmemişti. Hatta Nursel’in ailesini, ellerinde
süsleri taşıdıkları torbalarla içeri girerken de görmüştü. “Ben ne kadar
bekledim seni Nursel?” diye sordu bir an kendine. Bir anlığına Nursel oldu,
cevap veremedi sorusuna…
metre uzaklıkta, kendi aklının içinde bir yerlerde ise Nursel’in çok yakınında
duran Bahri, izliyordu Nursel’i ve dedesini. Sızlayan burnunu çekerek “Umarım
mutlu olursun Nursel” diye geçiriyordu içinden. Ne kadar süredir burada
olduğunu düşündü. Nursel daha gelmemişti. Hatta Nursel’in ailesini, ellerinde
süsleri taşıdıkları torbalarla içeri girerken de görmüştü. “Ben ne kadar
bekledim seni Nursel?” diye sordu bir an kendine. Bir anlığına Nursel oldu,
cevap veremedi sorusuna…
Yüzüklerin takılmasını, pastanın
kesilmesini, çalan oyun havalarıyla iki ailenin ve aile yakınlarının hep
birlikte oynamalarını izledi Bahri. Nişan bittikten sonra restoran, ailelere yakınlık
derecesine göre başladı boşalmaya. Kapıdan en son Nursel, Hamza, Nursel’in
kuzeni Selvi, Hamza’nın abisi Cüneyt, Nursel ve Hamza’nın anneleri ve babaları
çıktılar. Üç farklı araba, restoranın önünden farklı yönlere doğru hareket etti.
Kırmızı olanına bakıyordu Bahri. 2003 model Opel Vectra’ya.
kesilmesini, çalan oyun havalarıyla iki ailenin ve aile yakınlarının hep
birlikte oynamalarını izledi Bahri. Nişan bittikten sonra restoran, ailelere yakınlık
derecesine göre başladı boşalmaya. Kapıdan en son Nursel, Hamza, Nursel’in
kuzeni Selvi, Hamza’nın abisi Cüneyt, Nursel ve Hamza’nın anneleri ve babaları
çıktılar. Üç farklı araba, restoranın önünden farklı yönlere doğru hareket etti.
Kırmızı olanına bakıyordu Bahri. 2003 model Opel Vectra’ya.
“Bir bara ya da bir kafeye eğlenmeye
gidiyorlardır” diye düşündü. Ya da belki başka bir yere, aklına gelmeyen bir
yere. Yürümeye başladı. Kırmızı Opel
Vectra çoktan gözden kaybolmuştu. Hatta egzozundan çıkan dumanlar da
kaybolmuştu. Az sonra Bahri de kayboldu. Doğduğu, büyüdüğü, bir aralar öldüğünü
hissettiği, sonra tekrar yaşamaya başladığını anladığı sokaklarda kaybolduğunun
farkında olarak kayboldu.
gidiyorlardır” diye düşündü. Ya da belki başka bir yere, aklına gelmeyen bir
yere. Yürümeye başladı. Kırmızı Opel
Vectra çoktan gözden kaybolmuştu. Hatta egzozundan çıkan dumanlar da
kaybolmuştu. Az sonra Bahri de kayboldu. Doğduğu, büyüdüğü, bir aralar öldüğünü
hissettiği, sonra tekrar yaşamaya başladığını anladığı sokaklarda kaybolduğunun
farkında olarak kayboldu.
“Barlas!” dedi, Bahri’nin arkasından
gelen bir ses. Bahri’nin sese doğru dönmesi için sesi duyması gerekirdi,
duymadı. Tekrar bağırdı Gökalp; “Barlas! Baksana oğlum!” dedi bu sefer. Bahri, ancak
arkasını dönüp Gökalp’i gördüğünde anlayabildi sahilden eve kadar yürüdüğünü.
Seviye seviye ilerledi düşüncesi; bir soru öteki soruyu doğurdu, cevap
kelimesinin anlamı o an için sadece soruydu. Neden sahilden eve doğru
yürüdüğünü düşündü bir anlığına. Sonra kırmızı Opel Vectra ‘yı hatırladı. “Acaba
nereye gittiler?” diye sordu kendine.
gelen bir ses. Bahri’nin sese doğru dönmesi için sesi duyması gerekirdi,
duymadı. Tekrar bağırdı Gökalp; “Barlas! Baksana oğlum!” dedi bu sefer. Bahri, ancak
arkasını dönüp Gökalp’i gördüğünde anlayabildi sahilden eve kadar yürüdüğünü.
Seviye seviye ilerledi düşüncesi; bir soru öteki soruyu doğurdu, cevap
kelimesinin anlamı o an için sadece soruydu. Neden sahilden eve doğru
yürüdüğünü düşündü bir anlığına. Sonra kırmızı Opel Vectra ‘yı hatırladı. “Acaba
nereye gittiler?” diye sordu kendine.
“Annem
havalar yeni yeni soğumaya başladığı zamanlar çamaşır asmak için balkona çıkıp,
tekrar içeri girdiğinde ‘bildiğin kış geldi, dışarısı buz gibi’ derdi. Herhalde
tesadüf olsa gerek, ben bu cümleyi her duyduğumda mutluydum. Bildiğim kış,
mutlu anlarıma geldi denk. Bilmediğim bir kıştayım şimdi Gökalp. Anlıyor musun?
Bilmediğim bir kış…”
havalar yeni yeni soğumaya başladığı zamanlar çamaşır asmak için balkona çıkıp,
tekrar içeri girdiğinde ‘bildiğin kış geldi, dışarısı buz gibi’ derdi. Herhalde
tesadüf olsa gerek, ben bu cümleyi her duyduğumda mutluydum. Bildiğim kış,
mutlu anlarıma geldi denk. Bilmediğim bir kıştayım şimdi Gökalp. Anlıyor musun?
Bilmediğim bir kış…”
“Yazı kışı siktir et şimdi Barlas!
Ne oldu Nursel nişanlandıysa kardeşim? Geleceksin, geçeceksin bu konuların
üzerinden! Onu bunu bırak, saçma sapan cümleler de kurma. Bak oğlum, öyle
şeyler geçti ki elime, iki aydır beklediğim o fotoğrafları getirdi Murat, aklın
şaşacak! Gel sen, iki bira açalım, fotoğraflara bak, unutacaksın her şeyi!”
Ne oldu Nursel nişanlandıysa kardeşim? Geleceksin, geçeceksin bu konuların
üzerinden! Onu bunu bırak, saçma sapan cümleler de kurma. Bak oğlum, öyle
şeyler geçti ki elime, iki aydır beklediğim o fotoğrafları getirdi Murat, aklın
şaşacak! Gel sen, iki bira açalım, fotoğraflara bak, unutacaksın her şeyi!”
Gökalp’in babasından kalma fırının
önündeki, yine babasından kalma siyah Mercedes
‘e doğru yürüdüler. Gökalp, fırındaki çırağa “Buralardayım ben” diyerek
oyalandığı için Bahri’nin arkasında kaldı. Bahri’nin yürüyerek aştığı yolları
arabayla ezdiler.
önündeki, yine babasından kalma siyah Mercedes
‘e doğru yürüdüler. Gökalp, fırındaki çırağa “Buralardayım ben” diyerek
oyalandığı için Bahri’nin arkasında kaldı. Bahri’nin yürüyerek aştığı yolları
arabayla ezdiler.
Arabayı sahilde boş buldukları bir
alana park ettiklerinde, yol üzerindeki bir tekel bayiden aldıkları biraları
hiç oyalanmadan açtı Gökalp. Bir şişeyi ağzına doğru götürürken diğerini de
Bahri’ye uzattı. Bahri şişeyi tutup, daha ağzına götürmeden Gökalp’in boşta
kalan eli hemen arabanın arka koltuğuna uzandı. Arka koltuktaki fotoğraflara…
alana park ettiklerinde, yol üzerindeki bir tekel bayiden aldıkları biraları
hiç oyalanmadan açtı Gökalp. Bir şişeyi ağzına doğru götürürken diğerini de
Bahri’ye uzattı. Bahri şişeyi tutup, daha ağzına götürmeden Gökalp’in boşta
kalan eli hemen arabanın arka koltuğuna uzandı. Arka koltuktaki fotoğraflara…
“Yok böyle bir şey dedi” Gökalp.
Birasından bir yudum aldıktan sonra, elindeki fotoğraflara bakarak…
Birasından bir yudum aldıktan sonra, elindeki fotoğraflara bakarak…
“Ne diyorsun? NASA ‘ya ulaştıracağım bunları?” diye devam etti. Bahri’nin onu dinlemediğini
anlamış ama anlamazlıktan gelmiş bir şekilde.
anlamış ama anlamazlıktan gelmiş bir şekilde.