Gürgen Öz ‘ün Masa Kitap‘tan çıkan Garip Bir Yer kitabını Nur Oğuz inceledi.
*
Hangimiz İstanbul’un kaosundan sıkılmıyoruz ki? Her şeyin üstümüze geldiği, sokakların heyecanını kaybettiği, kendi debelenmemiz içinde hıncımızı kalabalıklardan çıkardığımız olmuyor mu? Öyle zamanlar oluyor ki kalabalıklardan sıyrılmak, metropolün gürültüsünden kurtulmak için çabalamıyor muyuz? İşte “Garip Bir Yer” de o kalabalıklardan çıkıp bizlere ayna tutuyor adeta. Trajik durumları mizahi bir dille ele almayı seven oyuncu ve yazar Gürgen Öz’ün kaleme aldığı son kitabı Garip Bir Yer, Masa Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Gürgen Öz kitabında hiçbirimizin yabancı olmadığı, günbegün kendi içimizde yaşattığımız hisleri, baş ettiklerimizi, probleme dönüşenleri ve medeniyete aykırı ne kadar şey varsa buna ayna tutulmasını aynı toplumun bir ferdi olarak anlatıyor. Gördüklerine kayıtsız kalamayan Gürgen Öz, Garip Bir Yer’in başkahramanı Tarık tarafından tüm bunları dillendiriyor ve ülkece içinde debelendiğimiz bir medeniyet durumunu eleştiriyor.
“İnsan olmayı, insani değerleri savunmayı seçmek zor. Herkes sahip olma hırsına yeniliyor! Sadece sahip olarak yaşamak istiyor.” (Sayfa 142)
Üniversitede tanışarak evlendiği eşinden biraz daha fazla para kazanıp eşine ve çocuğuna yetişebilme arzusuna yenik düşen Tarık, kızını yurt dışında okula gönderdiği sıralarda eşinden boşanır. Uzun bir müddet yalnızlığa alışmaya çalışan Tarık, ülkedeki hem ekonomik hem sosyal koşulların değişmesiyle bambaşka bir adam olmaya başlar. Her aksilikte sinirleri daha kolay yıpranır, medeniyetten uzak her davranışta agresifleşir. Bunalımın eşiğine sürükleyen bu durumların içinde bir de ülkenin halini gözetince iyice işin içinden çıkamaz, ruhu daralır.
“Bu ülkenin tarihi çok köklü… Burada yaşayan fedakâr, zeki, başarılı insanlar hep vardı ve her raydan çıkışta bu ülkeyi ayakta tutup tekrar yola koydular. Yine varlar ve yine yapacaktırlar.” (Sayfa 124)
Peki niçin bu insanlar, bu medeniyetsizliğe davetiye çıkarmış, bu tüm sorumsuzca davranışlar içinde yaşamaya ve bilinçsizce, insanlığın temelini oluşturan hak, adalet, nezaket, dürüstlük, çağdaş olmak gibi kavramlardan uzaklaşmaya kendini adamıştır ki? Tüm bunlar normalleştirilmiş, ülke gündemine oturan, esasında çok şaşırtıcı olan ama kimsenin ses etmediği bu olaylar çığırından çıkmışken buna nasıl alışılmıştır? Bu toplumun hassasiyetleri ne yöne evrilmiştir ki darmadağın olan ülkeye herkes ayak uydurabiliyordur? Tarık’ın tahammül edemediği olaylara başkaları da tahammül edemediğinde sus pus olup köşelerine mi çekiliyordur? Nedir bu ülkenin hali? Yoksa Tarık da herkesin olduğu gibi kabul ettiği bu ülkede toplumsal anomaliye mi kapılmıştır?
“Neşe demek özgürlük demek. Gülmek demek eleştirmek, sorgulamak ve bir şeyleri olduğu haliyle, çıplak olarak görebilmek demek. Hayır bu istenmiyorlar. Asık suratlı, gergin, korku dolu bir propagandayla insanların biraz uyanıp etrafı sorgulamasını da engelliyorlar. Onlar sorgu değil, biat istiyorlar.” (Sayfa 45)
Arka planda Türkiye’nin ekonomik ve politik koşullardan sebep, toplumsal bir kopuşun ve dağılmanın anlatıldığı romanda yazar, bu durumu kurgu içine yedirmiş ve okura alt metinde ülkeye bir şeyler olduğunu ve bu şeylerin artık fazlaca rahatsızlık verdiğini vurgulamıştır.
İşlerinin aksaması ve eskisi kadar para kazanamaması da Tarık’ı dışarıya karşı tetiklemiştir. Hali hazırda eşini, kızını ve parasını kaybeden bir adam olarak gördüğümüz Tarık’ı acı bir durumda buluruz romanda. Eşiyle yazlıkta aldıkları ikiz villaların birini satma bahsini konuşmak için çağırdığı lüks restoranda hem eşinin yeni sevgilisiyle yüzleşecek olmanın zavallılığını hem de ona ulaşacağı yolların kapanmış olmasının hüznünü görürüz Tarık’ta. Oysa o, yıllarca eşine ve biricik kızlarına iyi bakabilmek için çok çalışmış, belki sonraları para hırsına bürünmüş gibi olsa da her şeyi onlar için yapmıştır. Eşinin boşanma sebebi de tam olarak budur; onlarla yeterince ilgilenmemesi… Bu yüzden kendine yeni bir sığınak bulmuş, bir hukuk profesörüyle sevgili olmuştur. Tarık bunun ezikliğini hissettiğinden karşılarında yalnız başına olmamak ve altta kalmamak için bir eskort ayarlayarak onunla sevgilisiymişçesine karşılarına çıkar. Masada olmadık konular açılır, hem ülke gündemine hem de insan ilişkilerine dair pek çok şey konuşulur.
“Hem suçlu hem güçlü diye bir laf var. O bir tek bizim kültüre ait bir laf. Neden çıkmış bu topraklarda bu laf, hiç düşündünüz mü? Bu kendini bilmez zihniyet yüzünden. Bu istismarcı, başkasının hakkına saygısız, başkasının hakkını gasp etmekten çekinmeyen açgözlü zihniyet yüzünden.” (Sayfa 120)
Gürgen Öz, Garip Bir Yer’de okurlarına vermek istediği mesajı kitapta oldukça net şekilde veriyor. Tarık ve diğer kahramanların sözleriyle kendine getiriyor okuru. Dışarıya yeterince iyi bakıp bakmadığını, belki baksa bile bunlara dikkat etmekten geri durmaması gerektiğini, bir problem varsa bunu ortak akılla, toplumsal bir bilinçle çözebileceğini gösteriyor. Kara komedi unsurlarla da belki hepimizin başına gelebilen ya da gelebilecek olan katlanılmaz durumları katlanılır hale getirmeyi başarıyor.
Garip Bir Yer, yalnızca Tarık’ın değil Türkiye’de yaşayan her insanın rastlayabileceği, belki ufak tefek görünen ancak daha büyük problemlere ulaşabilme potansiyeli olan ve toplum olarak daha bilinçli bir noktaya gelinmezse bu sorunların gittikçe büyüyeceğini anlatan bir roman. Garip Bir Yer, gündeme acı bir gülümsemeyle yaklaşarak ancak umutsuzluğa yer vermeden okurunu bekliyor.