Turgut Özgüney, gazeteci ve müzisyen kimliklerinin yanı sıra birbirinden nitelikli felsefe kitaplarının da yazarı. Herakleitos ve Sokrates ile Pythagoras kitaplarının ardından seri, Beyaz Baykuş Yayınları’ndan çıkan Philo ile devam ediyor. Özgüney ile felsefe, gnostisizm, bilginin bugünkü konumu/değeri ve çalışmaları üzerine konuştuk.
Röp: Çağla Özden
Merhaba. Öncelikle yeni kitabınız İskenderiyeli Philo’yu tebrik eder, bol okur dileriz. Kitabınızın bir sunumdan yola çıkılarak hazırlandığını okuyoruz. Bu ve dosyanın Beyaz Baykuş’tan yayımlanma süreci nasıl ilerledi?
Öncelikle sorularınızın kalitesinden dolayı sizi içtenlikle kutlarım. Dosyaların, yani kitapların yayınlanma sürecine gelince: Destek Medya Grubu Başkanı Yelda Cumalıoğlu ve Beyaz Baykuş Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Özlem Küskü hanımefendilerin değerlendirmeleri sonucunda, kitaplar basılmaya değer bulundu. Şimdiye kadar üç kitap basıldı. “Philo”, üçüncü kitaptır. Daha önce basılan kitaplar, “Herakleitos ve Sokrates” ile “Pythagoras”tır. Son basılacak olan ise Plotinus (Yeni Platonculuk)’tur. Taslak halinde olan ise; Gnosis, Iamblichus, Porphyry ve Proklos Diadokos’tur (Bunların üçü bir kitap olacaktır).
İskenderiyeli Philo’nun alametifarikası tam olarak nedir? Sizi onu anlatmaya iten ve felsefe denildiğinde belli başlı isimlerden daha az anılmasına neden olan şeyler nelerdir?
Philo’nun alâmet-i fârikası, yani kendisini farklı kılan özelliği şudur: Philo, Musa’nın öğretisiyle Platon’un felsefesini harmanlayarak, kendisine bir ekol oluşturmuştur. Ayrıca Philo’nun diğer bir özelliği, kitaplarında “alegorik anlatımları tevil etme (hermeneutik)” yöntemini kullanmasıdır. Alegori, Antik Yunan Felsefesi’nde, bir şey söylerken başka bir şey kastetmek anlamına gelir. Philo bu yöntemi Atina’da Stoa okulundan almıştır. Literatürde bazı felsefe tarihçileri Philo’yu ve Aquinalı Thomas’ı dine dayalı felsefe yaptıkları için, gerçek bir filozof olarak saymazlar. Etiene Gilson, bunlardan birisidir. Philo ve Aquinalı Thomas için; “Bunlar olsa olsa teolog olabilirler” denmiştir. Philo, Hıristiyan dininin kaynağı olduğu için çok önemlidir. İsa Mesih’in hocası ve rabbisidir ve onun yaratıcısıdır.
Kitapta Philo’nun tasavvuf anlayışından bahseden oldukça ilgi çekici bir bölüm var. Philo’nun tasavvufu bize ne anlatır, özelliği nedir?
Tasavvuf denen anlayış, Philo’nun Musa ile Platon’un düşüncelerinin birleşmesinden doğmuştur. Philo; Yahudi Tasavvufu, Hıristiyan Tasavvufu ve hatta İslam Tasavvufunun kaynağıdır. Yani bu üç hikmet öğretisinin kaynağı Philo’dur. Philo’nun kaynağı da Pythagoras’tır, çünkü Philo’yu yetiştiren felsefe öğretmenlerinden ikisi Pythagorasçı’dır.
Turgut Özgüney: “Bu kitap, felsefe ve mânâ âlemine ilgi duyanlar için titizlikle yazılmıştır.”
Bölüm başlıklarında kullandığınız Latince kelimeler ve felsefi terimleri göz önüne alarak sorarsak, bu kitap derin felsefe okuması yapan okuyucular için mi yoksa felsefeyle ilgilenen her okuyucu için mi? Belli bir kitleyi gözeterek mi yazdınız?
Bu kitap; felsefe ve mânâ âlemine ilgi duyan insanlar için titizlikle yazılmıştır. Belirli bir zümre ve belirli bir kitle için yazılmamıştır. Yeni bir anlam arayışında olan insanlar için yazılmıştır.
Bir röportajınızda “12 yaşındayken dünyayı düşünerek bir anlam arayışına girdiğinizden” bahsetmişsiniz, hayatınıza bu kadar yoğun şekilde felsefeyi almanız bu anlam arayışını nasıl şekillendirdi?
14-15 yaşından beri sorguladığım şey şunlardı: “Benim bu dünya tiyatrosunda ne işim var?”. Bu düzeni Tanrı mı kurdu? Tanrı kurduysa, o nerede? Niçin ona ulaşamıyoruz? Bu gibi sorular, zihnimi devamlı meşgul ediyordu. Philosophia (Felsefe), bu gibi anlam arayışının aracı etkeni olduğu için manevi öğretmenim tarafından felsefeye yönlendirildim. Gnostik felsefede amaç christ haline gelmekti. Christ evrensel bilinç demektir. Gnostikler ile Hırıstiyanlar arasındaki fark şudur: Hırıstiyan inancına göre sadece İsa mesih christtir. Gnostiklere göre her bir birey christ haline gelme şansına sahiptir. Yani dünyada her insanın christ olma olanağı vardır bu görüş çok büyük bir farkındalıktır.
“Müzik ve Felsefe Ayrılmaz Bir İkilidir”
Ayrıca bir müzisyen olarak, çağlar boyunca filozofların üzerinde en çok düşündükleri, hatta Platon, Sokrates ve Nietzsche gibi önemli düşünürlerin eğitimde ve insan hayatında olmazsa olmaz gördükleri müziğin felsefe ile ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Müzik ruhun gıdasıdır. Beden ve ruhun uyuma (harmonia) gelebilmesi için müzik çok gereklidir diye düşünüyorum. Ayrıca müzik, insan potansiyelinin ortaya çıkabilmesi için çok önemli bir etkendir. Felsefe terimini ilk kullanan büyük bilge Pythagoras, Kroton kentinde kurduğu üniversitede derslerine müzik ile başlıyor ve kendisi de lir çalarak müziğe eşlik ediyordu. Kendisi, tek telli “Kanon” denen liri icat etmişti. Müzikte pes ve tiz sesleri uyuma getirebilmek için yoğun çalışmalar yapmış, beden ve ruh sağlığı için müziği aracı olarak kullanmıştır. Ben de 17 yaşında orkestralarda şarkı söyleyerek başladım. Bu bağlamda müzik, duygulara ve ruha, felsefe ise insan aklına hitap eder ve düşünceme göre müzik ve felsefe, ayrılmaz bir ikilidir. Ayrıca müzik felsefesini, Pythagoras ve takipçileri geliştirmiştir.
Müzisyenliğin ardından gazetecilik de yaptınız ve bir süre yurtdışında yaşadınız. Türkiye’ye dönüşünüzden sonra ise felsefe üzerine yoğunlaştınız. Antik Yunan, Gnostisizm, Paganizm konularında dikkatinizi çeken şeyler neler oldu?
Antik Yunan Pagan Felsefesi’nde amaç; “Ölen ve ölümden dirilen Tanrı İnsan haline gelmekti”. Pagan felsefesi 3 bölümdür:
Katharsis (Arınma)
Paradosis (Bilginin iletilmesi)
Epopteia (Aletheia, yani hakikatin kişiye bildirilmesi ve tanrısal tacın takılmasıdır)
Gnosisizm ise Paganların devamıdır. Gnosis, bâtıni (içrek) bilgi, evrensel bilgi demektir.
Gnostik felsefe 4 aşamalıdır:
Hylic (Fizik beden)
Psyche (Psişe-nefs)
Pneuma (Ruh)
Gnostik (Mistik kimlik; ışık gücü)
Son zamanlarda felsefeye oldukça yoğun bir ilgi var. Bu ilginin nedeni nedir ve sizce bu nitelikli bir ilgi midir?
İlgi güzel, fakat tatminkâr olmadığını düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz durumun getirdiği psikolojik etkisiyle oluşan bir ilgi olduğunu sanıyorum. Tatminkâr bir anlam arayışı olmadığını düşünüyorum. Aksi takdirde, felsefe kitaplarının yüzbinlerce satması gerekmez miydi diye soruyorum.
Yine aynı konuyla bağlantılı olarak şunu sormak istiyoruz; felsefenin popülerleşmesiyle ardı ardına basılan felsefe kitapları sizce bir bilgi kirliliği mi yoksa felsefe okuyucusuna sağlanan nitelikli bir ayrıcalık mı?
Soru gerçekten çok anlamlı. Felsefenin popüler hale gelmesi bize gerçek bir ilgiyi mi yoksa geçici bir ilgiyi mi gösteriyor, onu bilemiyoruz. Literal (sözel) olarak basılan bu kitaplar bize ne gibi bir mesaj veriyor, ona bakmalıyız diye düşünüyorum. Bu konuda net bir bilgiye ulaşabilmek için, kitabın yazarını sorgulamamamız yararlı olur mu sorusu aklıma geliyor. Ayrıca basılan böylesi onlarca kitabın da bilgi kirliliği oluşturduğunu da düşünüyorum. Sadece felsefe okuyucusuna sağlanan nitelikli bir ayrıcalık olduğunu sanmıyorum. Platon’un deyişiyle; “Felsefe, tanrısal bilgeliğe duyulan bir arzudur” diye düşünüyorum.
Bizden bu kadar. Çok teşekkür ederiz. Eklemek istedikleriniz varsa buyurun lütfen.
Bu röportajı benimle yaptığınız için sizlere çok teşekkür ederim.
1987, İstanbul doğumlu. Felsefeci, yaratıcı drama&tiyatro eğitmeni. Başta KalemKahveKlavye olmak üzere çeşitli mecralarda yazılar kaleme alıyor. İlk kitabı Aristoteles · Hayatı Bir Şölen Sofrası Gibi Bırakmalı Ne Susuz Ne de Sarhoş 2022’de Destek Yayınları’ndan çıktı. Evli ve iki kedi annesi.