Yeni kültür politikaları her şeyi bir tüketim nesnesi haline getirdiğinden bunların “çok okunanalar, çok satanlar, mutlaka okunması gerekenler” listeleriyle yaratılan algı yönetimiyle tüketilmesi zorunlu hale getirilmektedir.
[su_button url=”https://kalemkahveklavye.com/dosya-elestiri-bugunun-edebiyati-kalemkahveklavye/” target=”blank” background=”#d43839″ size=”5″ icon=”icon: university”]Bu yazı, KalemKahveKlavye’nin “Bugünün Edebiyatı: Değişim mi, Çöküş mü, Geçiş mi?” dosyası kapsamında yayımlandı. DOSYANIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN[/su_button]
İnsanın ilk sanat yapıtı, mağara duvarlarına avını ve avı çevresinde dans ederken kendini betimleyerek çizdiği resimlerdir. O, resimleri çizerken, avlayacağı hayvanı etkileyip onu kolayca elde edebileceği inancındaydı. Daha konuşmayı keşfetmeden çizgilerin ve dansın gücünü; sanatın gücünü keşfetmişti. Çizgilerin gücünde kendine olan inancını, avını yakalamada başarılı olacağına güvencini artırmıştı. Yani insanlığından önce, sanatının değiştirici ve dönüştürücü gücünü keşfetmişti.
Sanat yapıtı bir yerin ve zamanın, duygu ve düşüncelerini yansıtırken, aynı zamanda bu koşulların yarattığı sonuçların da tanıklığını yaptığı için; toplumsal yaşamın dönüşümünde ve toplumsal öngörülerin gelişmesinde etkisi büyük olan çok güçlü bir olgudur. O yüzden de sanat ve edebiyatın kitlelere ulaşması çok önemlidir.
Edebiyat kuramcısı Lukacs; “… zamanımızda gerçek edebiyatın kitlelere ne denli ulaşabildiği, ne denli onların yaşamına bir şeyler kattığı önemsenmesi gereken bir konudur.” diyor. Lukacs’ın sözünü ettiği “gerçek edebiyat” üzerinde durulması gereken konudur. Çünkü kitleleri yönetme ve yönlendirme gücüne sahip olan edebiyatın keşfini çok önceden yapmış olan egemen güçler; insanı düşünmeye, sorgulamaya iten, kendini fark etmesini sağlayan, yani bilinçlendiren yapıtlara karşı hep dikkatli olmuşlardır. Bu yapıtların kitlelere ulaşmasını kendileri açısından tehlikeli gördüklerinden engellemişlerdir. Aksine, düşünceyi ve duyguları yoksullaştıran, bireysel farklılıkları körelten, bakış açısı edinmeyi engelleyen, adlandırmakta zorlandığımız gereksiz birçok edebiyat ürünlerinin yayınlanmasına, kolay elde edinilmesine destek vermiş, bunları görünür kılmak için gereken her şeyi yapmışlardır. Hatta ödüllerle taçlandırmışlar ve üretenleri özendirmişlerdir.
Krize her girdiğinde kurtulmak için insanlığın zararına yeni şeyler üretmekte usta olan kapitalizmin, çağımızdaki yeni krizine bulduğu neoliberal ekonomik uygulamalar ve onun koltuk değneği küreselleşmenin yarattığı yeni kültür politikaları, her şeyi bir tüketim nesnesi haline getirdiğinden hiçbir edebi ve estetik değeri olmayan, kolay okunan, insanın kültürel yapısına bir şeyler kazandırmayan kitap ve dergiler “edebiyat” olarak insanlara sunulmaktadır. Hatta bunların “çok okunanalar, çok satanlar, mutlaka okunması gerekenler” listeleriyle yaratılan algı yönetimiyle tüketilmesi zorunlu hale getirilmektedir.
Bu, edebiyat olma iddiasındaki tüketim nesneleri insanları duygu ve düşünce yoksulu haline getirmekte, zorlaşan yaşam koşullarını sorgulamaktansa, olduğu gibi kabullenip sorunları bireyselliğe indirgeyerek nedenselliğini gözden uzak tutmaktadır. Bunu yaparken de edebiyattan destek almaktadır. Yazıldıklarından bu yana insanlığın malı olmuş, insanın geçirdiği aşamaların notunu tutmuş, duygu ve düşün dünyasını zenginleştirmiş, yaşama anlam katmış büyük edebiyat eserlerini görünmez kılma çabasına girmiştir. Kendini edebiyat alanında geçerli kılacak ideologlarını, yazarlarını, şairlerini yetiştirmiştir.
Sistemin ideologları, insanı gerileten ilişkiler ağı içerisinde kendilerine düşeni yapma çabasında, kitle iletişim araçlarının büyük gücünü kullanmaktadır. Bu ideologlar insanı kişilikten ve değiştirebilme gücünden yoksun bırakmak için, sloganlaştırdıkları; “büyük anlatıların sonu” söylemleriyle, insanlığın gelişimine katkısı olan gerçekçi, değerli yapıtların unutulması için çalışmaktadır. Toplumu ileriye taşımak ve geliştirmek için gerekli insanları ve dinamikleri geliştirmeye, harekete geçirmeye yarayan eserleri görmezden gelmektedir. Sistem bir yandan metafizik temelli, benmerkezci, kişilikten yoksun, değiştirme gücünün farkında olmayan edilgen insanlara olan gereksinimini böyle karşılamakta, diğer yandan da edebiyat; kapitalist toplumun getirdiği sonuçtan rahatsız olanların, alternatif olarak yeniden bilinmezci, idealist felsefeye dayanan ürünlerin ortalığa saçıldığı bir alan olmaktadır artık.
Ne yapmalı o zaman?..
Marks Adam Smith’in üretken olan ve üretken olmayan emek ayrımından yola çıkarak; “Bir yazar düşünceler ürettiği sürece değil, ancak yapıtlarını yayınlayan yayıncıyı zenginleştirdiği sürece ya da bir kapitalist için ücretli emekçi ise, üretken emekçidir.” der ve “Yazar kuşkusuz yazabilmek ve yaşayabilmek için kazanmalıdır, ama asla kazanmak için yaşamamalı ve yazmamalıdır.” diye de devam eder. Yani yazı, yayıncı ve yazar için özel araç olursa, kendi özel alanından vazgeçer ve “edebiyat” olma özelliğini yitirir.
Yazan insanlar olarak gerçeğe gözlerimizi açacak, yaşadığımız toplumun bir parçası olduğumuzun bilincinde olacağız. Yazmanın birikim gerektirdiğini, bu birikimi kazanmanın yolunun da okumaktan geçtiğini anlayıp yüzyılların birikimleriyle dağarcığımızı zenginleştireceğiz. Kendi edebiyat zenginliğimizi küçümsemekten vazgeçeceğiz. Dünya yazınının yanında kendi yazınımızın zenginliklerini görüp takip edeceğiz. Göreceğiz ki, gerçek edebiyat önce bizi değiştirecek sonra da yazdıklarımızı.
Gogol’un sözüyle bitireyim; “Bir yazar gençken çok çabuk yazar, muhayyilesi onu her an sürükler. Göklerde harika şatolar icat eder ve kurar. Ama yapıtında gerçeklik tek amacı olursa onun yaşamı tüm asaletiyle ve onurlu bir şekilde göstermesi gerekir. Hayal artık onu harekete geçirmez. O, hayatın her noktasını ele geçirmek için savaşmalıdır.”
[su_divider top=”no” divider_color=”#000000″]
Yararlanılan kaynaklar:
Cengiz Gündoğdu / Estetik Kalkışma
Manşet Görseli: Leo Burnett, Singapore