NTV Yayınları’ndan çıkan Don Kişot çizgi roman yayınından hareketle Don Kişot’un geçmişte ve bugünde değiştirdikleri, yayımlanma geçmişi, Türkiye’de Don Kişot’a bakış, Cervantes’in İstanbul’da esir edilmesi ve muhtelif konular üzerine bir Gezginci Erdem incelemesi.
“Romanın babası” Cervantes’tir ve “İlk Modern Roman” Don Kişot’tur. Bu bilindik tanımlar yüzyıllardır yapılır, Don Kişot ve Cervantes üzerine sözler söylenir. Söylenir söylenmesine de tekrar Don Kişot’tan söz açmak için de fırsat gözlenir aynı zamanda. NTV Yayınları’nın Çizgi Roman Dünya Klasikleri serisinden “Don Kişot” kitabı çıktığında bu fırsatı bulduğumu anladım. Çizgi roman kavramının nitelikli kitap okuyucusuna hafif gelmesi ve hatta okuyucunun çizgi romanları küçümsemesi benim naçizane gözlemlerim arasında. Peki, çizgi roman gerçekten hafif midir, sanata sızmaya çalışan kolaycılık mıdır? Açıkçası bu soruların cevabını bilmiyorum. Çünkü ben bir çizgi roman okuyucusu değilim. Belki de Don Kişot’un çizgi roman versiyonu, okuduğum bir-iki çizgi romandan biridir. Yine de sevdiğiniz bir kitabın çizgi roman halini okumak, o kitabın filmini seyretmekle eşdeğer bir duygu. Bazı sayfalar, çizen veya yönetenle aynı şekilde kafanızda şekillenebilir, bazı bölümler ise sizleri hayal kırıklığına uğratır. Konuşma balonlarında karakterlerin sözleri varken arka planda çizerin romanda gördüğü tasvir şekillenir. Bu durum okuyucuyu aynı zamanda seyirci yapar, fakat okuyucu aynı zamanda seyirci olmak istiyor mudur? 17.Yüzyıl’da Don Kişot, okuyucusuna yazınsal devrimi sundu. Metin katmanları arası geçiş çağdaş romanı müjdelerken karakter, kurgu ve konu çerçeveleri de genişledi. Kalın bir çizgi ile eski-yeni ayrımı yapıldı ve insan davranışları da edebiyat da bir daha eskisi gibi olmadı. Yaklaşık dört yüzyıl önce yazılmış bir roman için okuyucu tepkilerinin aynı olduğu söylenemez ama insanın ilerlerken kazandıkları ve yitirdiklerine dair evrensel duruşunu Don Kişot ortaya çıkardı. Bir de sürekli Don Kişot diyorum, diyoruz. Bu, karakterin yazarın önüne geçmesi midir yoksa Cervantes’in istediği bir durum mu? Her iki cildin önsözünde de Cervantes buna dair işaretler veriyor. Don Kişot’un deliliği, Cervantes’e bu konuda geniş bir oyun alanı bırakıyor aslında. Kimi zaman deneyimlediği savaşları sokuyor karakterine, kimi zamansa karakterinin yaşadıklarını düşünüyor. Hikaye anlatıcılığı için bulunmaz bir nimet olan bu hamleler bugün okuduğumuz her yaratıcı metnin özü.
Beş Don Kişot
“Don Kişot” modern karmaşayı yansıtan ilk romandır. Kurmacanın ve tekniğin özgürce hareket etmesi “Don Kişot” tarafından çağımızın metinlerine sunulmuş bir yoldur. Rönesans döneminden günümüze roman sanatı üzerindeki etkisi artarak devam eden Don Kişot, klasik olmasının yanında hep yeni kalmayı başaran nadir kitaplardandır da. Roman yazımı konusunda öğretici ve yol gösterici olması Don Kişot’un ilk sayılmasına rağmen aynı zamanda usta işi bir roman olduğunun göstergesidir. Türkiye romancılığının ustalarından Yaşar Kemal, Don Kişot ile genç yaşta tanışmasını şöyle anlatır: “On yedi yaşındaydım, bir gün Arif Dino’yla karşılaştık ‘Hadi gel, bir çay içelim’ dedi. Gittik oturduk.’Kemal oğlum’dedi,’Sana hayatının en güzel hediyesini veriyorum. Git kitapçıdan al, hepsini oku.’Kitapçıya gittim, önüme yüzden fazla kitap koydu. ‘Çiftlikten biraz para gelmiş, bunları sana aldı’ dedi. Koştum kahveye girdim, teşekkür ettim. ‘Haydi köye mi gideceksin, kasabaya mı? Git bu kitapları oku’ dedi. Kitaplarımı alıp Kadirli’ye gittim. Okumaya başladım ki, aralarından beş tane ‘Don Kişot’ çıktı. Adana’ya gittiğimde dördünü alıp Arif Bey’e gittim. ‘Kitapçı yanlışlıkla bunları fazla vermiş. Gidip başka kitaplarla değiştireceğim’ dedim. ‘Yok, yok. Ben özellikle koydum. Bu kitabı ömür boyu tekrar tekrar okuman için’ dedi.Kısa bir süre sonra Kozan’da hapishaneye girmiştim. Çantamda bir tane ‘Don Kişot’ kalmış. Tekrar tekrar okumaya o zaman başladım.” 1957’de Doğan Kardeş tarafından basılan Reşat Nuri Güntekin’in çevirdiği Don Kişot’un çocuk versiyonu, hayalleri ve düşünceleri güçlendirmiş olacak ki Türk romancılığını derinden etkileyen Don Kişot, 1980 darbesinde korkulan ve yasaklanan üçüncü kitap olmuştur.
Don Kişot’un Değiştirdikleri
Yapı Kredi Yayınları’nın Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar serisi kapsamında basılan Don Kişot’un önsözünde Jale Parla’nın da dediği gibi Cervantes, modern romanı yaratırken aynı zamanda modern okuyucuyu yaratmayı amaçlıyordu. Okuduğu şövalye romanlarına kendini fazlasıyla kaptıran Don Kişot; çağının gerisinde, komik, saf, öfkeli, hüzünlü ve ele avuca sığmaz bir karakter olarak karşımıza çıksa da aslında evrensel anlamda insanlığın yüzyıllar sonra ortaya çıkacak olan yabancılaşma hissini ve değişimini önceden haber veriyordu. Edebiyat açısından tekniklerin devinimini harekete geçirmesi, felsefe açısından adaletin ve erdemin vurgusu, sosyoloji açısından devrime dair umutlar içermesi, psikoloji açısından deliliğin öğrettikleri, hepsi ve daha fazlası “Don Kişot”u vazgeçilmez bir başyapıt yapan öğelerdir. TDK Sözlüğü’nde “Donkişotluk”; gereği yokken kahramanlık gösterme durumu olarak tanımlanmış. Gereklilik durumlarını sorgulamak da yine Don Kişot romanı ile mümkün olmuştur. Çünkü değirmenler tepede faydalı birer üretim aracı olarak çalışırken sistem, insanlığın üretime kurban edilmesini dikte ediyordu. Tabii ki değirmenler dev olarak görünecekti adaleti arayan Don Kişot’un gözüne ve tabii ki onlarla savaşacaktı. Yense de yenilse de ciddiye alınmayan, hem kahraman hem de anti-kahraman olan Don Kişot, son şövalye oldu. Şövalyelik ruhunu sanata ve insanlığa özümsetti Cervantes.
Cervantes İstanbul’da
Cervantes, Haçlı Donanması’nda askerdi. İnebahtı Savaşı’nda Osmanlı Donanması ile İspanya Donanması karşı karşıya geldi ve Cervantes Kılıç Ali Paşa’ya esir düştü. Buraya kadar herkes hemfikir ancak hikaye burada ikiye ayrılıyor. Batılı kaynaklara göre Cervantes Cezayir’de dört yıl esir kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Fakat geçtiğimiz yıllarda daha dikkat çekici bir bilgiye ulaşıldı. Kılıç Ali Paşa Cami Vakfı defterinde “Miguel Cervantes”in tam ismi görüldü. Kayıtlara göre Cervantes İstanbul’a getirilmiş ve Kılıç Ali Paşa Cami yapımında yaklaşık iki yıl işçi olarak çalışmıştı. Don Kişot romanındaki Türklerle ilgili olan değerlendirmeler göz önüne alındığında esir düşme olayı şüphe götürmüyor ama İstanbul’da mı ya da başka bir yerde mi geçirdi bu esirliği kesin değil. Tophane İskelesi mevkiinde olan ve güzel mimarisiyle dikkat çeken bu eseri gördüğünüzde kan ter içinde bir yazar ve kafasında doğmak üzere Don Kişot’u hayal edebiliriz. Don Kişot üzerine yazmaya çizgi roman konusu ile başlamıştım. Büyük yazar Cervantes ve büyük romanı Don Kişot adına birkaç söz etmek için bahanemdi bu. İki cilt halinde basılan Don Kişot çizgi romanı Don Kişot ile tanışmak için yeterli olmayabilir ama hayatının bir yerinde Don Kişot’la tanışanlar için içlerindeki şövalyeyi uyandırıp zihinlerini güzelleştirecektir.

Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.