Realist Doz: Vegana Övgü*
Merhaba ben ahkam. Size fırsat vermeden kendimi keseceğim bugün. Üstelik Ockham’ın usturasıyla. Aklınıza felsefi bir şey gelmesin, herhangi bir materyalden bahsediyorum. Her neyse… İntihar edeceğim bugün. Çünkü artık tahammül edemiyorum. Ahkam kesişlerinize, bitmek bilmeyen işkencelerinize katlanamıyorum. Her zaman her şeyi kendinize göre tanımlamalarınıza: özgürlüğü, adaleti, vicdanı, doğruyu, yanlışı… ve her şeye işinize geliş biçimine göre başvurmalarınıza: doğaya, felsefeye, spiritüalizme, bilime, dine… Fakat ben, ahkam, bugün kendimi keseceğim…
Çünkü siz, birbirini yiyen insanlığın hayvanlardan uzak durmasını isteyen vegana bile saldırdınız. Bilimsel açıklamalar yapmak zorunda bıraktınız, bilimin b’sini bilmemenize, bilmemesine rağmen. Aynı şeyi, sizin dini inançlarınızı kabul etmeyenlere de yaptınız.
Herhangi bir düzeyde fizik bilgisine sahip bile denemeyecek insanları atomaltı parçacıklardan bahsetmek zorunda bıraktınız sanki siz fiziği, kimyayı, biyolojiyi, astronomiyi çözerek dininizi bulmuşsunuz gibi. Varlığını ispatlayamayacağınız bir şeye inanıp yokluğuna inananlardan ispat beklediniz. Çünkü sizinkilerle örtüşmeyen herhangi bir düşünce mutlaka ispatlanmalıydı. Hele ki konu veganlıksa, hele ki konu dogmatik olmadan keyfinizden fedakarlık yapmanız gereken bir şeyse muhakkak ki saçmalıktan ibaretti. Oysa bu konuda anlamanız gereken tek bir şey vardı: veganlığın vicdani bir mesela oluşu. Ve siz, ahkam kesiciler, kendi vicdanınızı sızlatan herhangi bir olayda nasıl ki bağırdıysanız, ses çıkarılması gerektiğini söylediyseniz, veganlar da bağırabilirdi, bağırmalıydı, hem de avaz avaz. Fakat siz, kendi düşüncelerinizi dayata dayata, göze soka soka yaşamak isterken, farklı düşünenlerin kendi içinde yaşamalarını istediniz. Çünkü saygı, sadece sizin düşüncelerinize karşı gösterilmesi gereken bir “şey”di…
“İnsan doğası” dediniz mesela, sanki doğanın anasını ağlatmıyormuşçasına. Oysa insan doğasında tek eşlilik olmadığı ispatlansa dahi, aşık olduğunuz kişinin başkalarıyla olmasını istemezdiniz, biliyorum. O zaman insan doğasından bahsetmezdiniz bile, biliyorsunuz. Çünkü sadece kendi düşüncelerinizi destekleyecek argümanlar bulduğunuzda başvurdunuz siz, bilime de doğaya da herhangi bir şeye de…
Hayvanları sömürmeden yaşanılması gerektiğini söyleyenlerden bile bilimsel açıklamalar beklediniz ve onlar da denedi bunu, sizi ikna etmek için. Oysa veganın tek söylediği, dünyadaki her şeyi kendisi için kullanan kibir abidesi insanın, zekasını acı çektirmemek için kullanabileceği, hayvanlara zarar vermeden de yaşayabileceğiydi. Sizse yine doğa diyordunuz, protein diyordunuz, sanki etin tadını önemsemiyormuşsunuz gibi. Oysa lezzetini beğenmeseydiniz, insan doğasında et yemenin olup olmadığının bir önemi olmayacaktı, biliyorum, biliyorsunuz. Mesela siz, boğazına bıçak dayanan, “çırpınmasın” diye ayakları bağlanan bir hayvanın kanlar içinde kesilmesine karşı bir şey hissetmiyorken, o hayvan için üzülen, vicdanı sızlayan veganları bitkilere üzülmemekle suçladınız sığlığın dibine gömüldüğünüzü fark etmeden…
Aslında, kendi türünüze yaptıklarınıza bakınca, başka türlere zarar vermemenizi beklemenin saçma olduğunu biliyorum. Ama bir gün doğa, ona yaptıklarınız için sizi cezalandıracak ya da kendi kendinizi yok edip gideceksiniz. Veya bir gün başınıza vicdan kadar bir taş düşecek ve dünya barışı dediğiniz şeye giden yolun veganlıktan geçtiğini anlayacaksınız. Ama muhtemelen son seçeneği kale bile almayacaksınız ve eninde sonunda doğayı insansızlık cennetine geri döndüreceksiniz. Afiyet olsun.
Ütopik Doz: İnsana Sövgü
Susmalı! Susmalı ki deliliğe ağlayıp insanlığa gülmeli.
İyilikten bahsedişine, kendi tanımladığı iyiliğin içinde nasıl can çekiştiğini fark etmeden öldükten sonra mutlu olabileceğine inanabilmesine kahkahalar atmalı. Bağıra bağıra atmalı ki onlar da adımı bağırsınlar. “Deli!” deyip kaçsınlar. Kaçsınlar ki aynı yalanlara inananlarla yaşayabilsinler.
Dinlerden, felsefelerden bahsetsinler, ahlak desinler, etik desinler! İyilik desinler, iyilik… Açlıktan ölen insanlar varken sadece kıyafet paralarıyla, sayısı kıyafetin markasına göre değişecek kadar hayat kurtarabilecek insanlar iyilikten bahsetsinler, bir de ödüllendirileceklerini düşünsünler yaşarken veya öldükten sonra.
Kutsal kitapların yardım etmekten, iyilikten bahseden cümlelerini sadece farklı inançlardaki insanlarla tartışırken hatırlasınlar, benim inancım daha iyi diyebilmek için.
Kötülük yapmamayı iyiliğin içine dahil etsinler ve en çok da kötülük yapmadıkları için iyi saysınlar kendilerini.
“Karma” desinler ya da adına; fark etmez. İyilik yapıp iyilik bulsunlar, evine ismi birkaç harf ve rakamdan oluşan bir bomba düşen 10 yaşındaki çocuğun nasıl bir kötülük yapmış olabileceğini düşünmeden.
Ne ekerlerse onu biçsinler mesela, tecavüzcülerinin sayısı, yaşının karesi olan bir kızın ne ekmiş olabileceğini düşünmeden.
Ya da olumlu düşünsünler hep, pozitif olsunlar. Mesela açlıktan ölenleri düşünürken gülsünler, savaşta ölenler için dans etsinler ki olumlu şeyleri kendilerine çeksinler. Çünkü kendileri mutluysa herkes mutludur herhalde. Ya da kendileri mutluysa herkesin nasıl olduğunun ne önemi olabilir ki. Ama suçları bu değil. Suçları, açlıktan veya savaştan ölüyor olanlara bunları anlatmamak. Anlatsalar oysa, “yeterince gülerseniz karnınız doyabilir” deseler veya “ne bu surat” deseler, “savaşıyor olabilirsiniz ama mutlu olun ki savaş bitsin” deseler, ne güzel bir yer olmaz mı dünya? Bir kısmı dualarla biten (!) açlık ve savaşların; kalanı da böyle biter işte!
Ne gerek var ki telefona harcadıkları parayla bir ömrü uzatabilecekleri gerçeğini görmeye. Ya da kahve keyfi yaparken o parayla birini doyurabileceklerini düşünmeye.
Sorsan, “Dünyayı ben mi kurtaracağım?” derler. Aslında istedikleri şey kendilerini kurtarmak değil de gerçekten dünyayı kurtarmak olsaydı bunu yapabilirlerdi. Ve işin garip tarafı bunu herkesin biliyor olması.
Ama yapmazlar. Çünkü onlardan daha kolay yapabilecekler yapmıyorsa, onlara yapmak düşmez. Çünkü daha zenginler var. Kimin açlıktan öleceğine, kimin savaşta öleceğine, kimin kimden daha zengin olacağına karar veren en zenginler var. Dünyayı doyurabilecekler. En saygı duyulanlar. Yangında ilk kurtarılacak olanlar. Oysa ilk yakılması gerekenler… Saçı göründü diye kadın öldürenlerin ses çıkarmadıkları… Hırsızı linç edenlerin sustukları…Bakışından rahatsız olup kafa kesenlerin görmedikleri… Çok kolay sinirlenebilenlerin hiç kızmadıkları… Aldatıldığı için eşinin bedeninde kilosu kadar delik açabileceklerin umursamadıkları…
Bir de onların kurbanları. Seçilmiş ölenler. Seçilmiş ölmekte olanlar. Seçilmiş çırpınanlar. En zenginlerin seçtikleri. Burada savaş çıkaralım da ölsünler, diye seçilenler. Veya şurayı sömürelim de açlıktan ölsünler diye seçilenler… Çocuğunun kılına zarar gelse dünyayı yakacakların kibritsiz anına denk gelenler… Terk edildi diye aylarca ağlayanların gözünü bile yaşartamayanlar… Otomobil almak için her gün iki saat fazla mesai yapanların kılını kıpırdatamayanlar… İbadet bile edemeyecek olanlar… Olumlu düşünmeye yetecek kadar bile ömrü olmayanlar. Senin yardım etmediklerin. Benim hiç düşünmediklerim. Bizim umursamadıklarımız… Lanet olasıcalar! Siz ölün, biz yaşarız. Sakın gözünüz arkada kalmasın!
Ama en çok, tüm bunlara rağmen cennet umuduyla yaşayabiliyor olmana gülüyorum. Tabi benim de bir umudum var. Ama bir deli, cennet için değil de ancak cehennem için başka bir dünya düşleyebilir. Bütün bu pisliğe göz yumduğumuz için hepimizin cezalandırılacağı bir dünya. Hak ettiğimiz tek yer: Cehennem. Ateşimiz kısık, acımız sonsuz olsun.
Çok az yazı böylesine gözlerimi doldurabilir…
Bir birimizin duygularını dahi kullanirken dünyadaki bitki ve hayvanlardan uzak durmayı savunmak ne bilim tuhaf. İnce düşünce görecelidir yapılan her eylem dünyada bi başka canliya zarar veriyor bitki hayvan insan mikro organizma vs. Kısacası İnsan genel anlamda tüketmek kendi ihtiyaçlarini da üretmek için vardir. Amaç tüketimi ve diger canlilara zarar vermeyi eleştirmekse lütfen dar bakmayınız zira çok geniş açılar var…