Doğurarak bir yaşam geçiyor, bir yaşam alışverişi doğurmak… Eğer çocuk kızsa kaderi aynı olacak. Anneden kıza geçer bizde çünkü, ‘mutsuzluk saltanatı’.
Sigara içiyor
örtülü kadınlar. Ben de gözlerimle
fotoğrafını çekiyorum. Avrupalı veya Amerikalı bir fotoğrafçının büyük
olasılıkla anlayamayacağı, anlamlandıramayacağı bir kare bu… Onlar Doğu’ya
hep şaşkın gözlerle bakmaya alışmıştır. Belki de anlamak’lı gözlerle bakmaya
çalışmadıklarındandır. Oysa, anlamayacak ne var, kendilerine bir özgürlük
seansı veriyorlar işte bacılar. Kara çarşafın, kara örtünün yakıcılığından
bıkmışlar. Biz burada yanıyoruz ama siz cehennemde
yanacaksınız, derler ya hep. Cehennem daha mı sıcaktır, 32 derece altında
temmuz ortasındaki İstanbul’dan? Bilmiyorum. Hiç gitmedim. Gerek kalmadı.
Burası sımsıcak işte… Bir kişi daha, neredeyse sırtında taşıdığı çöp arabasıyla
çocuk çöp hamalları geçiyor. Onlar da tüttürüyorlar. Sırf kendilerinin değil
bizim de nefes almamızı zorlaştırarak. Ciğerlerine dolduruyorlar alamadıkları
nefesleri tek tek. Sonra… Durakta
bekleyen insanlar. Hepsinin de acelesi var. Benim gibi. Herkesin üstüne terle
birlikte yaptıkları işin kokusu sinmiş. Burada herkes bedenini satıyor, ruhunu satıyor, sağlığını sıhhatini
satıyor, mutluluğunu satıyor. Ne mi karşılığında? Saat başı olarak bahis edilen
kalem kalem makbuzlara yazılarak banka hesaplarına ödenen nakit paralar
karşılığında.
örtülü kadınlar. Ben de gözlerimle
fotoğrafını çekiyorum. Avrupalı veya Amerikalı bir fotoğrafçının büyük
olasılıkla anlayamayacağı, anlamlandıramayacağı bir kare bu… Onlar Doğu’ya
hep şaşkın gözlerle bakmaya alışmıştır. Belki de anlamak’lı gözlerle bakmaya
çalışmadıklarındandır. Oysa, anlamayacak ne var, kendilerine bir özgürlük
seansı veriyorlar işte bacılar. Kara çarşafın, kara örtünün yakıcılığından
bıkmışlar. Biz burada yanıyoruz ama siz cehennemde
yanacaksınız, derler ya hep. Cehennem daha mı sıcaktır, 32 derece altında
temmuz ortasındaki İstanbul’dan? Bilmiyorum. Hiç gitmedim. Gerek kalmadı.
Burası sımsıcak işte… Bir kişi daha, neredeyse sırtında taşıdığı çöp arabasıyla
çocuk çöp hamalları geçiyor. Onlar da tüttürüyorlar. Sırf kendilerinin değil
bizim de nefes almamızı zorlaştırarak. Ciğerlerine dolduruyorlar alamadıkları
nefesleri tek tek. Sonra… Durakta
bekleyen insanlar. Hepsinin de acelesi var. Benim gibi. Herkesin üstüne terle
birlikte yaptıkları işin kokusu sinmiş. Burada herkes bedenini satıyor, ruhunu satıyor, sağlığını sıhhatini
satıyor, mutluluğunu satıyor. Ne mi karşılığında? Saat başı olarak bahis edilen
kalem kalem makbuzlara yazılarak banka hesaplarına ödenen nakit paralar
karşılığında.
Başı kapalı kadınlar
var sonra. Onlar da çocuk hamalı genelde. Ellerinde en az iki çocuk, üçse
kararında. Yaşayamadıkları yaşamları çocuklarına devrediyorlar ölmeden,
doğurarak. Doğurarak bir yaşam geçiyor, bir yaşam alışverişi doğurmak… Eğer
çocuk kızsa kaderi aynı olacak. Anneden kıza geçer bizde çünkü, ‘mutsuzluk
saltanatı’. Oğullar, onlar da telaşlılar. Kanı deli oğullar ya bir cinayet
işler ya da yar severler. Üçüncü seçenekse askere gitmektir onlar için ve bilin
bakalım bu seçenek esasında hangi kategoriye girmektedir? Çingeneler, Çingene’leri atlasak olmaz… Onlarda da devam eder
toplumun süregelen hali, fakat daha özgürler. Bu da yaşadığın sürece hiçbir
şeye sahip olamamaktan ileri geliyor.
Bir dikili ağacın bile yoksa, rahatsın. Birden çok dikili ağacın varsa
başın dertte, AVM yaparlar. AVM mi
ne demek? Amansızca Vururlar Meşeleri. Palamutları, çınarları, seni… Şunu bil
ki birileri ağaçların canına kıymayı göze alıp AVM yapmaya cüret edebiliyorsa
seni de topraklarında işe yaramayan bir fazlalık olarak görüp yerine pahalı rezidanslar dikmek için ellerinden
geleni yapacaklardır. Senin hayatın paraya çevrilemez sonuçta. Nakit olarak
hiçbir karşılığın yok onlar için. Öyleyse şimdi bir meşeyle eşitsin.
var sonra. Onlar da çocuk hamalı genelde. Ellerinde en az iki çocuk, üçse
kararında. Yaşayamadıkları yaşamları çocuklarına devrediyorlar ölmeden,
doğurarak. Doğurarak bir yaşam geçiyor, bir yaşam alışverişi doğurmak… Eğer
çocuk kızsa kaderi aynı olacak. Anneden kıza geçer bizde çünkü, ‘mutsuzluk
saltanatı’. Oğullar, onlar da telaşlılar. Kanı deli oğullar ya bir cinayet
işler ya da yar severler. Üçüncü seçenekse askere gitmektir onlar için ve bilin
bakalım bu seçenek esasında hangi kategoriye girmektedir? Çingeneler, Çingene’leri atlasak olmaz… Onlarda da devam eder
toplumun süregelen hali, fakat daha özgürler. Bu da yaşadığın sürece hiçbir
şeye sahip olamamaktan ileri geliyor.
Bir dikili ağacın bile yoksa, rahatsın. Birden çok dikili ağacın varsa
başın dertte, AVM yaparlar. AVM mi
ne demek? Amansızca Vururlar Meşeleri. Palamutları, çınarları, seni… Şunu bil
ki birileri ağaçların canına kıymayı göze alıp AVM yapmaya cüret edebiliyorsa
seni de topraklarında işe yaramayan bir fazlalık olarak görüp yerine pahalı rezidanslar dikmek için ellerinden
geleni yapacaklardır. Senin hayatın paraya çevrilemez sonuçta. Nakit olarak
hiçbir karşılığın yok onlar için. Öyleyse şimdi bir meşeyle eşitsin.
Çingeneler diyorduk değil mi, çingenelerin kendi canlarından
başka hiçbir şeyleri yoktur, bir de sürüyle çocukları. Kız çingenelerin beşi
bir yerde gibi gülüşleri vardır, erkek çingenelerin toy tay bakışları.
Azgınlıkları, korkusuzlukları… Çingeneler her yere atlarla giderler; neden,
hiç düşündünüz mü? Ben fayton süren bir çingeneye sorduğumda “Kötü
davranır mıyız hiç abla seviyoruz onları biz, bizim çocuğumuz gibi onlar”
demişti altın dişini gösterip gülerek. Neden olacak, çingene olsun kentli olsun,
her insan kendinden güçsüzü kullanmayı ödev bilmiştir, başka edebi neden
aramayınız. Atları da vururlar.
Neden aramayınız. Bal gibi de vururlar; kendilerinin de başkaları tarafından
vurulacağını doğduklarından beri alınlarına kazınmış mıh gibi bilenler!
başka hiçbir şeyleri yoktur, bir de sürüyle çocukları. Kız çingenelerin beşi
bir yerde gibi gülüşleri vardır, erkek çingenelerin toy tay bakışları.
Azgınlıkları, korkusuzlukları… Çingeneler her yere atlarla giderler; neden,
hiç düşündünüz mü? Ben fayton süren bir çingeneye sorduğumda “Kötü
davranır mıyız hiç abla seviyoruz onları biz, bizim çocuğumuz gibi onlar”
demişti altın dişini gösterip gülerek. Neden olacak, çingene olsun kentli olsun,
her insan kendinden güçsüzü kullanmayı ödev bilmiştir, başka edebi neden
aramayınız. Atları da vururlar.
Neden aramayınız. Bal gibi de vururlar; kendilerinin de başkaları tarafından
vurulacağını doğduklarından beri alınlarına kazınmış mıh gibi bilenler!