En yakınımızdaki kişilerin bile gerçekte neler yaşadığını bilemeyiz bazen… Gündelik, sıradan hatta sıkıcı gözüken hayatlar bambaşka hikâyeler barındırabilir. Karakarga Yayınları’ndan çıkan, Ayça Warner’in yazdığı Sakın Günlüğümü Okuma işte tam da böyle sıradışı bir hikâye barındırıyor.
Ayça Warner, hem heyecan dolu bir polisiye olan hem de insan olmaya ve yaşama dair pek çok kavramın anlamını yeniden düşündüren kitabı Sakın Günlüğümü Okuma ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
—Röp: Nagihan Akdaş
Sakın Günlüğümü Okuma sizin ilk roman denemeniz. Romanın ortaya çıkış sürecinden bahseder misiniz?
Çok utangaç olduğum için yıllarca yazdıklarımı kimseye göstermedim. Bir gün yazdığım öykülerden biri bir türlü bitmedi. Hikâye dallanıp budaklandı, romana dönüştü. Bu romana çok emek verince bunu paylaşma ihtiyacı hissettim. Sonunda kitap dosyasını bir editöre gösterdim.
Editör dosyaya bir göz gezdirdikten sonra yazmayı bırakmam gerektiğini söyledi. Bu önce beni üzdü. Sonra “Sanki roman yazmakla ilgili hiçbir kural bilmiyormuşsun gibi yazmışsın” deyince moralim düzeldi. Gerçekten, hiçbir kural bilmiyordum. Demek öğrensem hatalarımı düzeltebilecektim. Üç yıl roman yazma tekniklerini çalıştım. Aynı romanı bir daha yazıp başka bir editöre, Selahattin Özpalabıyıklar’a gittim. O da bu sefer aşırı uzun olduğu için okumak dahi istemedi. Ona kısa öykülerimi gönderdim. Tarzımı beğendi ve neyse ki dosyayı kabul etti. O bana yazmak kadar silmeyi de öğretti. Böylece roman okunabilecek tada ulaştı. Çok okumak ve çok yazmak önemli ama dergilere gönderilen yazılara gelen dönüşler ve her türlü paylaşım ortamı yazarlık becerilerinin gelişmesi için çok değerliymiş, bunu anladım.
Yazma süreci oldukça sancılı olmuş. Basılma süreci nasıldı?
Roman dosyasını ilk önce yazar yelpazesi en geniş, yıldız yazarları çok olan yayınevlerinden birine gönderdim. Yayın yönetmeni kitabı okuyup çok beğendiğini söyledi. Gerçekten, karakterlerin isimlerini ezberlemiş, kitapta geçen olaylar ve kitabın sonu hakkında yorumlar yapacak kadar ilgiyle okumuştu ama yine de kitabı riskli bulduğunu okuyucunun takip etmekte zorlanacağını bu yüzden basmama kararı aldığını söyledi. Kitabı riskli yapan içinde pek çok farklı tarzı barındırıyor olmasıydı. Kitap bir polisiye ama içinde ekonomi de var, etimoloji de var, kişisel gelişim de var. Var ki var…
Ayça Warner: Tanıdığımızı zannettiğimiz insanların hikâyeleri beni hep heyecanlandırmıştır.”
Peki kitabı okuyanlar sizce neyle karşılaşacak? Etkilendiğiniz, ilham aldığınız veya okuyucuyla asıl paylaşmak istediğiniz şey neydi?
Tanıdığımızı zannettiğimiz insanların gerçek hikâyelerini öğrenmeye çalışmak beni hep heyecanlandırmıştır. Dışarıdan son derece tekdüze, sıkıcı bir hayatı var gibi görünen insanların göz önünde yaşamadıkları son derece ilginç hikâyeleri olduğunu defalarca gördüm. Yirmi yıldan fazla yaptığım iş gereği, televizyon programlarında yer almak isteyen sayısız insanı tanımaya çalıştım. Bu deneyim herkesin anlatmaya değer bir öyküsü olduğunu bana gösterdi.
Yazarların ana karakterde kendinden esinlendiği düşünülür. Bunalıma meyilli Eda karakteri siz misiniz?
Kesinlikle ben bunalıma meyilli Eda’yım ve bununla beraber işkolik ve aşırı disiplinli asık suratlı Bora da benim. Damara göre şerbet veren Onur da benim. Kedi sever Eser, sabırlı ve bilge abi Serkan ve herkesi kontrol etmeye çalışan sinir kayınvalide de benim. Şaşkın komşu Ayşen, kendini beğenmiş kompleksli Ercan, işini iyi yapmaya çalışan komiser Yusuf, sadık asistan Banu, meraklı şoför Serkan da benim. Ambulansın gelmesine sebep olan da benim, binen de. Kitabı en sonuna kadar okuyanlar bunun ne demek olduğunu daha iyi anlayacaktır.