Sussex Üniversitesi, İngiliz-Amerikan edebiyatı profesörlerinden John S. Whitley, Edgar Allen Poe’nun Wordsworth Classics’ten çıkan toplu öyküleri (Tales of Mystery and Imagination) için yazdığı önsözde, ilk evliliğini on üç yaşındaki kuzeniyle yapan Poe’nun “ırkçı, kölelik taraftarı, snob, alkolik, madde bağımlısı, histerik ve paranoyak” olduğunu yazıyor. Ayrıca Whitley, Poe’nun biyografik detayları hakkında bilgi vermenin zor olduğunu, çünkü yazarın bireysel mektup ya da güncelerinde kendi hayatına dair sürekli yalan yanlış şeyler yazdığını söylüyor.
D.H Lawrence ise “Sanatçılar [kurmaca yazarları] baş belası yalancılardır. Ama eğer yaptıkları gerçek sanatsa, kendi zamanlarının gerçeklerini anlatırlar” diyor. Fakat görünüşe göre Poe, sadece “kendi zamanının gerçeklerini” anlatmakla yetinmiyor. Paranoyak zihninin radarlarına bazen “gelecekten” de kişi ve olaylar takılıyor…
Nasıl mı? Bu satırların yazarının da bir şekilde müdahil olduğu tuhaf bir rastlantı ve eşzamanlılıklar zinciri sayesinde…
İngiliz medyum (psişik) Craig Hamilton-Parker 1999 yılında yayımlanan Geçmiş Yaşam Terapisi: Paranormalle Gerçek Karşılaşmalar adlı kitabında büyük büyük babasının kuzeni on yedi yaşındaki Richard Parker adlı bir kamarot hakkında oldukça trajik bir öykü anlatır.
Talihsiz Richard Parker, 1884 yılında Mignonette isimli bir gemide kamarot olarak göreve başlar. Gemi varlıklı bir Avustralyalı için Thames Nehri’ndeki bir tersanede inşa edilmiş ve sahibine teslim edilmek üzere Avustralya’ya doğru yola çıkmıştır. Richard Parker’ın açık denizlerdeki ilk seferidir bu. Geminin güçlü kuvvetli, deneyimli kaptanı Dudley, Parker hakkında seyir defterine şunları yazar: “28 Haziran. Havada ani değişim. Önce yüksek dalgalar. Filika sağlam ve iyi idare ediyor. Kamarot zavallı bir denizci.”
Fakat o “zavallı denizci”, Kaptan Dudley’le birlikte diğer iki mürettebatın, ikinci kaptan Edwin Stephens ve tayfa Edmond Brooks’un hayatını kurtaracaktır.
Şöyle ki: Havadaki ani bir değişim 5 Temmuz’da bir kasırgaya dönüşmüş ve dev dalgalar, karadan 1.600 mil açıkta gemiyi batırır. Filika indirilirken deneyimsiz Parker panikle, yüzmelerini umut ederek erzak ve su fıçılarını denize atar. Fakat erzak suya batar. Kaptan Dudley batan gemiden sadece birkaç parça şalgam kurtarabilir.
Şiddetli kasırga filikayı gemi trafiğinin dışına sürükler. Şalgam, küreğe bağlanan bıçakla avlanan bir kaplumbağa ve deniz suyuyla beslenen mürettebat on altı gün hiç kara görmeden açık denizlerde sürüklenir. 16 Temmuz günü Kaptan seyir defterine (denizin ortasında ölüm kalım savaşı verirken her nasıl bunu başarabildiyse) şöyle yazar: “Parker hasta. Deniz suyu içmek, kaplumbağayı hazmetmek zor. Sert ve yağlı.” Zavallı hayvanı pişiremedikleri için çiğ çiğ yemek zorundaydılar tabii…

Foto: Rischgitz/Getty Images)
Parker’ın durumu giderek ciddileşir. Zavallı kamarot bilincini yarı yarıya kaybetmiş ve sayıklamaktadır. Zayıf bedeni tir tir titremektedir. Kaptan Dudley moralleri yüksek tutmak ve sağ kalan mürettebatını hayata bağlamak için elinden geleni yapmaktadır. Ama tüm bunlara rağmen 23 Temmuz’da defterine şöyle yazar: “Parker çıldırdı. Çok deniz suyu içmiş olmalı. Tayfanın ruh hali kötü-sinirler yıprandı. Ümitsizce yemeğe ihtiyacımız var.”
Bu “Çok deniz suyu içmek” ifadesi bana Coleridge’ın Yaşlı Denizci (Rime of the Ancient Mariner) şiirindeki o meşhur dizeleri hatırlattı:
“Water, water, everywhere, And all the boards did shrink;
Water, water, everywhere, Nor any drop to drink.”
“Su, her taraf su, bütün güverte kupkuru;
Su, her taraf su, tek damla yok içmeye.”
Ha bir de şu “Ümitsizce yemeğe ihtiyacımız var” cümlesi…
Bundan sonrasını İngiliz medyum Craig Hamilton-Parker’dan dinleyelim:
“Denizde yamyamlıkla ilgili hikâyeler bu adamlar için tanıdıktı. Bazı denizciler bunun olağanüstü hallerde savunulabilir olduğunu öne sürüyor; konuyu işleyen birçok şarkı ve şiir de vardı. Dudley, diğerlerinin yaşamasını sağlamak için kimin ölmesi gerektiğine karar vermek için çöp çekmeyi düşündü, ama sonra Parker daha da kötüleşti.”
24 Temmuz’da Dudley seyir defterine şunları kaydetmiş: “Sonunda bir karara vardık. Üçümüz, çocuğun ölmesi gerektiğine karar verdik.”
Çocuk 25 Temmuz günü boğazı kesilerek öldürüldü. Sıcak kanı mürettebata şerbet, “tatlı domuza benzeyen” eti de denizin ortasında bir akşam yemeğine dönüştü.
Dudley, Stephens ve Brooks, Devon’daki Exeter Assizes’ta mahkemeye çıkarıldılar. Önce ölüm cezasına çarptırıldılar. Cezaları daha sonra kasıtsız adam öldürme suçuyla altı ay ağır iş cezasına çevrildi.
Edgar Allen Poe, ilk kez 1837 yılında, yani bu yamyamlık vakasından yaklaşık elli yıl önce yayımlanan Nantucket’lı Arthur Gordon Pym’in Hikâyesi’nde Richard Parker adlı bir denizciden bahsediyordu. Romanın ana karakteri Arthur Gordon Pym, arkadaşı Augustus’un babası Bay Bernard’ın kaptanı olduğu Grampus adlı bir gemiye gizlice biner. Karayip Korsanları’nı anımsatan türlü badireler atlattıktan sonra gemi açık denizde yavaş yavaş batmaya başlar. Mürettebattan sadece aralarında Pym ve Richard Parker adlı bir denizcinin olduğu dört kişi kurtulmuştur. Tıpkı gerçek Parker ve arkadaşları gibi bu kurmaca Parker ve arkadaşları da kaplumbağa yiyip, yağmur suyu içerek hayatta kalmaya çalışırlar. Tüm stoklar tükenince Richard Parker, açlıktan ölmemek için birinin hayatını feda etmesi gerektiğini ortaya atar. Bunun anlamı şudur: Kısa çöpü çeken diğerlerinin üç günlük yemeği olacaktır:
“…Parker içimi titreten bir tavırla yanıma yaklaştı… O daha ağzını açmadan bana ne söyleyeceğini anladım. Diğerlerinin yaşaması için içimizden birinin ölmesi gerektiğini söyledi.”
Pym, yakın dostu Augustus dâhil diğerlerinin de aynı fikri savunduğunu görünce şaşırır. Ama ilginçtir, kısa çöpü, bu fikri ortaya atan Richard Parker çeker. Parker en ufak bir direnç göstermeden kaderine boyun eyer. Poe, elli sene sonra gerçekleşecek kaderi anı anına kaydetmiş gibidir:
“İlk olarak, bizi tüketen azgın susuzluğumuzu kurbanın kanıyla dindirdik. Ortaklaşa aldığımız kararla ellerini, ayaklarını, kafasını koparıp iç organlarıyla beraber denize attık… ve dört gün boyunca parça parça yedik.”
Yönetmen Ang Lee’nin Yann Martel’in aynı adlı kitabından uyarladığı Pi’nin Yaşamı adlı filmindeki Bengal Kaplanı Richard Parker’ın Poe’nun Arthur Gordon Pym’inden esinlenildiğini ekleyip bu bölümü kapatalım. Filmde Hintli bir gencin bir gemi kazasının ardından, kaplan Richard Parker ile aynı filikada verdiği hayat mücadelesi anlatılıyordu.
***
Benim bu Parker Dosyası’na dâhil olmam ise şöyle oldu: Craig Hamilton-Parker, Geçmiş Yaşam Terapisi’nde Poe’nun romanı ve akrabaları arasındaki bağları ilk olarak kardeşi Nigel Parker’ın keşfettiğini yazıyordu. Nigel daha sonra bu olayı Sunday Times’a bildiren bir mektup da yazmıştı. Ve Pandora’nın Kutusu açılmış, ne zaman bu Richard Parker olayı gündeme gelse, tuhaf eşzamanlı olaylar yaşanmaya başlanmıştı. Mesela bir akşam üç Çinli öğrenci Craig Hamilton-Parker’ların evine konuk olmuş; yemekte Hamilton’ın babası akrabaları Richard Parker’ın trajik hikâyesini anlatmış; üç öğrencinin de o gün tesadüfen Poe’nun Nantucket’lı Arthur Gordon Pym’in Hikâyesi’ni aldıkları ortaya çıkmıştı.
Craig Hamilton yazdığı kitap ya da katıldığı TV/radyo programlarında, izleyicilerinden Parker ile ilgili yaşadıkları eşzamanlı olay ya da rastlantıları kendisine yazmalarını istemişti. Gelen mektupların en ilginçlerinden biri de Richard Parker hakkında bir makale okuyan Carlton Morgan adlı bir kişiye aitti. Parker makalesini okuduktan sonra Morgan’ı, Mr. Dudley adlı patronuyla mahkemelik olan bir arkadaşı aramış ve bazı hukuki konularda yardım istemişti. Morgan’ın arkadaşı hukuki prosedürleri hiçe sayan patronu Dudley hakkında şunları söylüyordu:
“‘Sanırım yasaları önemsememek onun kanında var.’ dedi arkadaşım. ‘Bu adam atalarına çekmiş ve onlardan biri de çöp bile çekmeden, kamarot Richard Parker’ı yemekten içeri giren bir gemi kaptanıymış.’”
Craig Hamilton buna benzer başka eşzamanlılıklardan da bahsediyor.
Hamilton’ın Geçmiş Yaşam… kitabında Parker vakasını okuyunca bana ilginç gelen bir tarih fark etmiştim: Gerçek hayatta kamarot Richard Parker, 25 Temmuz 1884’te katledilmişti. 25 Temmuz benim doğum günümdü. Parker hikâyesine bulaşan ve eşzamanlılıklar yaşayan diğer kişilerin deneyimlerine çok benzer bir durum olmasa da bu tarihsel rastlaşma o an ilginç görünmüştü. Tabii böyle hissetmemde bir başka “25 Temmuz” rastlantısının da payı vardı: Ünlü Kubla Khan (Kubilay Han) şiirinin yazarı İngiliz şair Samuel Taylor Coleridge’ın ölüm tarihi de 25 Temmuz 1834’tü. Coleridge’ın yukarıda da alıntı yaptığım başyapıtı Rime of the Ancient Mariner da (Yaşlı Denizcinin Ezgisi) Arthur Gordon Pym gibi bir deniz macerasıdır.
Craig Hamilton-Parker’a tüm bu rastlantılardan bahseden bir e-mail attım. C.G. Parker birkaç gün sonra yanıt verdi. Eşzamanlılık zinciri bozulmamıştı. Hamilton, benim Richard Parker temalı mesajımı aldığı sırada yine Parker’dan bahsedeceği bir radyo programına katılmak üzere BBC’ye gittiğini yazdı.
Alakarga Yayınları’ndan yeni bir çevirisi yayımlanan Nantucket’lı Arthur Gordon Pym’in Hikâyesi’nin sayfalarını çevirirken bunlar canlandı zihnimde. Coleridge, İngiliz edebiyatı tarihinin kilometre taşlarından olan Yazınsal Yaşamöyküsü (Biographia Literaria) misali bir de “metafizik biyografi” yazmak istemiş ama bu projeyi hayata geçirememişti. Bazı yazarların, yapıtların ya da kurmaca karakter ve olayların zaman zaman Richard Parker vakasına benzer şekilde kâğıdı, mürekkebi aşan bir tarafı olabiliyor. Yazınsal biyografi, metafizik biyografinin sınırlarına dayanıyor…
Edgar Allen Poe soruşturmalarımız devam edecek…
Edgar Allan Poe’ya Dair Daha Fazlası İçin Tıklayın
Kaynaklar:
- Poe, Edgar Allen (2000). Tales of Mystery and Imagination. Hertfordshire: Wordsworth Classics.
- Poe, Edgar Allen (2017). Nantucket’lı Arthur Gordon Pym’in Hikâyesi. (Ayşe Betül Gürcan, Çev.) İstanbul: Alakarga Yayınları
- Parker, Craig Hamilton (2003). Geçmiş Yaşam Terapisi: Paranormalle Gerçek Karşılaşmalar. (Özgü Çelik, Çev.) İstanbul: Omega.