Anıl Basılı’nın yazıp Oğuz Demir’in çizdiği, Timaş Yayınları tarafından basılan çocuk kitabı Balino Deniz Poyraz tarafından incelendi.
Oturduğumuz yerden bir leylek kanadında yolculuğa çıkmak, kendimize su tanesinden bir balon yapmak ya da bir balinanın midesinde denizlerce dolaşmak nasıl mümkün olabilir? Tabii ki hayal kurarak! Bugün hayatın her alanında kullandığımız hemen her şeyi hayalinin peşi sıra giden insanlar var etmedi mi? Bulutlu gecelerde yıldızları göremeyen bir denizcinin hayali değil miydi pusula? Derdimizi anlatmanın yazılı yolu, bir çiviyle taşta oyuk açan insanın düş gücüyle açığa çıkmadı mı?
Anıl Basılı, geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini alan ilk kitabı Balino ile hayallerinin peşinden koşan Lino’nun şahsında, düşlerine gökkuşağı dolamış bütün çocuklara merhaba diyor. Başkahramanımız Lino’nun en sevdiği şey, babasını piyano çalışını dinlemek ve tabii annesinden her gece bir hikâye dinlemek. Fonda babasının parmaklarından yayılan müziğin sihri, annesinin anlattığı hikâyelerle her gece bir yolculuğa çıkıyor hayal dünyasında Lino. Fakat anlatılan bir hikâye var ki, daha öncekilere hiç benzemiyor. Lino’nun içinde, varlığından habersiz olduğu bir şeyler harekete geçmeye, midesinde kelebekler uçuşmaya başlıyor. Hikâye o ki, bir balina, bir adanın etrafında dönüp duruyor ve kendini ıssız bir ada kadar yalnız hissediyor… Tek isteği günün birinde Balinalar Denizi denen yere ulaşabilmek, burada kendine bir arkadaş edinmek, en derinine işleyen bu yalnızlığını bir nebze dindirebilmek.
Balino · Bir Su Damlasında Birçok Balina
“Balinalar Denizi’ni daha evvel duymadınız ise söyleyelim: Başı sonu olmayan bir deniz burası. Tüm balinaların bir arada ve mutlu yaşadıkları kocaman bir su damlası. İçinde birçok balina ihtiva eden bir damlacığın nasıl olabileceği konusunda şimdilik bilgi yok. Detayları sayfalar çevrildikçe öğreniyoruz…
Hayal gücü o kadar geniş ve o kadar meraklı bir çocuk ki Lino, annesinin anlattığı bu hikâyeden sonra, “Balinalar Denizi”ne ulaşıp bir balinanın karnında olmanın hayaline kaptırıyor kendisini bir anda. Sonra yağmurlu bir gece, bir yağmur zerreciği Lino’nun kavanozuna düşüyor ve macerası da böylece başlıyor. Damla büyüyor, büyüyor, büyüyor ve Lino’yu sarmalayan koca bir balona dönüyor. Özgür bir balona… Lino, balinalar diyarına doğru bir yolculuğa çıkıyor. Eğer gittiği yollardan geri dönebilirse, arkadaşlarına anlatacağı koca bir hikâyesi olacak Lino’nun, böyle düşünüyor.
Velhasıl Balino kurgu bakımından özgün, işleniş açısından da tutarlı biçimde ele alınmış. Basılı’nın lirik ve akıcı anlatımıyla okuduğumuz metin, zaman zaman dramatik bir çizgiye meylediyor. Lino’nun evden ayrılıp da sevgi dolu balinamız Ba’nın karnında bir gün geçirmesi ve ardından güneşi görmeyi, annesinin anlattığı hikâyeleri ve babasının piyano çalışını dinlemeyi özlemesi; hem Ba’nın hem Lino’nun kendi hayallerini gerçekleştirmek konusunda birbirlerine yardımcı olması akıcı bir biçimde aktarılmış kağıda. Küçük bir çocuğun, kainatın en iri memelisiyle kurduğu bu ilişki oldukça samimi bir anlatımın ürünü olarak karşımızda duruyor. Unutmadan, Oğuz Demir’in hikâyenin anlatımına epey katkı sağlayan eğlenceli çizimlerine de bir parantez açmak gerekiyor.
Neticede küçük Lino artık “hayali gerçekleşen çocuk”. Bu sıfatı ona okurdan evvel arkadaşı Ba veriyor. Okura da Lino’nun heyecanına ortak olmak ve bu samimi hikâyeyi okuyup Lino’nun heyecanını yüreğinin ta içinde duymak kalıyor. Temenni o ki, Balino genç okurlara ışık olsun.