Algan Sezgintüredi hem Vedat ve Tefo karakterlerini yerli polisiyeye kazandıran ve bunun yanında başka sıkı kitaplar da yazan, hem de adını doğrudan görmesek de pek çok kitapta çeviri ve editörlük imzası bulunan, çok yönlü bir kalem. Geçtiğimiz yıl kurulan Türkiye Polisiye Yazarları Birliği‘nin de kurucu isimlerinden olan Algan Sezgintüredi’yle birliği, çalışmalarını, yerli polisiyeyi ve alternatif türleri konuştuk. Her zamanki gibi az ve öz konuşan Algan abinin leziz tespit ve beyanlarıyla baş başasınız…
Algan Sezgintüredi röportajı, KalemKahveKlavye’nin “Edebiyatta Alternatif Türlerin Yükselişi” dosyası kapsamında hazırlanmıştır. Dosyanın tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.
Algan abi, zaman ayırdığın için teşekkürler öncelikle. Türkiye Polisiye Yazarları Birliği kurulalı bir yıla yaklaşıyor. Bu zaman zarfında aldığınız yolu nasıl değerlendirirsin?
Genel ve yanlış kanının dışında kalan anlamıyla sanatçı denen kişilerin doğalarından tut, ülkemiz ve dünyamızın türlü şartı nedeniyle birliğimizin yavaş ama sağlam olmasına çabaladığımız adımlarla ilerlediğini söyleyebilirim. Bugüne dek kapsamlı denebilecek ve esasen tanışma amaçlı toplantılar yaptık. Ülkenin pek çok yerinde üyelerimiz olduğundan yüz yüze bir araya gelmek zor oluyor. Diğer ülkelerdeki benzer birliklerle ilişkiler kurduk. Şimdilik ortada somut olarak geçenlerde Çınar Yayınları’ndan çıkan “Kanlakarışık” adlı öykü derlemesi, YouTube’daki kanalımızda yayınladığımız, metinlerinden seslendirilmesine kadar tümüyle üyelerimizin çabalarıyla ortaya çıkan sesli öyküler ile üyelerimizden Ercan Akbay ve Armağan Tunaboylu’nun hazırlayıp uyguladığı bir atölye çalışması var. Başka şeyler, faaliyetler dâhil, yapacağız ama günümüz şartlarında, sadece bizde değil, pek çok yerde ileriyi açık görmek mümkün değil. Heves var elbette. Coğrafyamızdan alıştığımız deyişlerle “yavaş yavaş” ve “hallederiz” diyorum şimdilik.
Algan Sezgintüredi: “Yerli dizilerde ‘kriminal’ var ama ‘polisiye’ yok”
Birliğin kurulma fikrinin ortaya çıkışında “mesleğin sıkıntıları” söz konusu olmuş. Yerli polisiyenin/polisiye yazarlarının sıkıntıları nelerdir? Bu sıkıntılara dair yakın ve uzak vadeli planlarınız ve/veya öngörülerinizle ilgili ne söylersin?
Genel anlamda edebiyatın, kitap piyasasının sıkıntıları tek başlarına yeterli zaten. Onları çözüme ulaştırmaksa maalesef bir avuç yazarın ya da iyi niyetle çabalayacak bir avuç, kasten bir avuç diyorum, kişinin boyunu aşıyor. Bunların üzerine polisiye özelindeki sıkıntılar biniyor ki bunların en başında yayıncıların ve okurların yerli polisiye yazarına güvensizliği geliyor. “Bizimkilerden iyi polisiye çıkmaz” anlayışı yerleşmiş ve kırması kolay değil. Hep daha iyisini yazmaya çabalamaktan öte, şimdilik yapılabilecek pek fazla şey yok bence. Bolca tanıtım yapmak, faaliyetlerle adımızı duyurmak elbette mümkün ve yapılıyor zaten ama altı yeterince doldurulamadığı, tatmin edici, beklentileri karşılayan, “Buyurun, pek bayıldığınız ‘x’ polisiyesinden iyisi” diyecek eserler artmadıktan sonra (artmadıktan sonra diyorum çünkü varlar) fazla önemli değiller bence. Var olan iyilerden daha iyileri çıksın, gerisi gelir.
Dosya kapsamına gelmek isterim. Dünyada ve Türkiye’de alternatif türlere artan bir ilgi olduğu fikrini polisiye özelinde nasıl yorumlarsın?
Polisiye (tüm alt türleriyle), Bilimkurgu ve Fanteziye, daha doğrusu, dediğin gibi “alternatif” türlere ilginin artışı yeni değil; tarihe baktığımızda rahatlıkla defalarca ve her seferinde yoğun karmaşa, istikrarsızlık dönemlerinde oluştuğunu görebiliriz. Müzikal sinema ve durum komedileri ABD’deki Büyük Bunalım’da yükselmişti mesela. Yine öyle bir durumdayız. Bugün dünyada en çok tüketilen (kitap ve diğer mecralarda) tür polisiye. Ülkemiz için de geçerli. Artı, internetin gelişiyle doğan muazzam kültür devriminin de bu durumda payı var. Türkiye özelinde başka şeylere, bize dayatılanlar haricindekilere erişim şansımız daha, çok daha fazla artık. İyisini görebiliyor, bulabiliyoruz. Öğreniyoruz. İlim Çin’de bile olsa yolunda, iyisinin varlığını gördükçe erişmeye çalışıyoruz. Artan ilgide bunların hepsi rol oynuyor.
Yerli dizilerde hatta gündüz kuşağında bile kriminal mevzulara bir dönüş var sanki. Son yılların iyi iş yapan yerli dizileri polisiyeden güç alıyor. Sence nedir bunların nedeni?
Kriminal, evet ama polisiye, hayır. Bilakis, polisiye televizyonlarımızda hiç yok neredeyse. Sebebiyse şaşırtıcı değil ama üzücü: bir TV yapımcısı, “Seyircimiz polisiye izleyemiyor,” demişti. Değişen, gittikçe ve kasten sığlaştırılan nesiller için normal bir “Nerem doğru ki?” durumu. En son ne zaman televizyonda kaliteli hatta yarı-kaliteli bir yerli polisiye dizi gördüğümü hatırlamıyorum neredeyse. Behzat Ç. vardı; onun da draması, polisiyesinin epey önüne geçiyordu. O kadar.
Vaktiyle “kaçış edebiyatı” olarak tanımlanan türlerden biri polisiye. Oysa bugün her zamankinden daha çok beslendiği politik-sosyoekonomik damar itibariyle kaçıştan çok sorgulama amacına hizmet ediyor. Ne dersin bununla ilgili?
Yanlış hatırlamıyorsam Tolkien “kaçış edebiyatı” küçümsemesine karşılık, “Zindancının en büyük korkusu, mahpusun kaçmasıdır,” minvalinde bir şey söylemişti. Öte yandan, yeri gelmişken belirtmek istiyorum: edebiyatın türlere ayrılması bana saçma geliyor. Olsa olsa kütüphane düzenlerken işe yarayabilir. O bile zor. Dönüşüm’ü nereye koyacaksınız? Klasiklere mi? E ama mis gibi fantezi? Gülün Adı’nı, Kasvetli Ev’i gönül rahatlığıyla polisiye sayabiliriz. Bilimkurgu klasiği Blade Runner esasen hardboiled denen türde polisiye değil midir? Polisiyeyi sadece heyecan katılmış bulmaca olarak görenler, edebiyattan anlamıyorlar. Bu kadar basit. Edebiyat her daim hayatı ve şimdiyi anlatır. İster dümdüz, ister metaforlarla. Polisiyenin temeli psikolojidir, insanı anlatır. İnsan toplumun parçasıdır. Robinson Crusoe olsa bile öyledir. Anlatılan daima bugündür. Olan bitendir. Olan bitene yazarın bakışıdır. En kişisel metinlerde bile. Bağlamdan ayrılamaz. Dolayısıyla kaçış da sorgulama da bir bence. Sorgulamazsan neden kaçasın? Sorgulayıp çözüm bulamayınca seçeneklerden biridir kaçış. Kiminde son, kiminde ilk çaredir. Ama kimse durduk yerde kaçmaz. Nedensiz yazılmaz. Adalet arayışını, adalet hasretini en açık işleyen polisiye ve diğer tüm “türler” hep bunu yapmıştır.
Bitirirken de kişisel bir soru: Pek leziz son romanın Süperben’i keyifle okuduk; yakın zamanda bir Vedat ve Tefo sürprizi olacak mı?
Teşekkürler. Yakın zamanda diyemiyorum çünkü yazacak vaktim yok şimdilik. Çeviri ve editörlük tüm zamanımı almakla kalmıyor, “gri hücrelerimi” fazlasıyla meşgul ediyor. İlk fırsatta yazacağımı umabiliyorum şimdilik. Fikirler var; Vedat & Tefo devam edecek ama ilk gelenin ne olacağı bana da sürpriz olacak gibi.
Algan Sezgintüredi röportajının da dahil olduğu dosya paralelinde, KalemKahveKlavye ve Yazım Kılavuzu işbirliğiyle düzenlenen “Edebiyatta Alternatif Türlerin Yükselişi” konulu söyleşinin videosunu şimdi izleyebilirsiniz.