Türkiye’de de en çok okunan yabancı yazarlardan biri olan Haruki Murakami, hayatından ilginç notlarla da dikkat çeken birisi.
Haruki Murakami; 1Q84’ten Sahilde Kafka’ya, Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonunda’dan Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısı’na kadar çok sayıda romanı ile Türkçeye de çeviriliyor ve çeviri yazarlar içerisinde de en çok okunan isimlerden biri halinde.
Gerçekçi ile fantastik unsurların arasındaki sınırları kaldıran ama yine de ortaya hep biraz flu, biraz hayali eserler koyan Murakami, kalemindeki bu ilginçlik kadar, hayatındaki birtakım notlarla da bazen örnek teşkil eden, bazen de dikkat çeken birisi. Biz de Haruki Murakami ile ilgili satır aralarında kalmış birkaç anekdot derledik.
**
Murakami’ye Göre Yazmak, Video Oyunu Kodlamak Gibi
Murakami, bir keresinde yazmak ile video oyunu programlamayı benzetmişti. Standart bir yazma sürecinin aşamaları olan yazmak, yeniden yazmak-düzenlemek, konuları veya karakterleri değiştirmek, karakterler ve kurguları yaratmak ve birbirleriyle ayarlamak gibi açılardan, bu süreci bilgisayar oyunu yazmaya benzeten Haruki Murakami, Paris Review için verdiği bir röportajda şunları söylemiş:
“Bazen yazarken kendimi bir video oyunu tasarımcısı gibi hissederim ve aynı zamanda da bir oyuncu gibi. Programı oluşturan bendim, ve şimdi de tam ortasındayım; sol elim sağ elimin ne yaptığından habersiz. Bu bir tür ayrılma, bir bölünme hissi…”
İlginçtir ki Bit Byterz isimli şirketin hazırladığı Memoranda isimli bir video oyunu da gerçekten Murakami’nin hikayeleri üzerine kurgulanmıştır.
Murakami Kitapları Film Olsaydı
Murakami, kitaplarının sinemaya uyarlanması ihtimalinde iki yönetmene yeşil ışık yakmış: David Lynch ve Woody Allen. Öte yandan Murakami, Norveç Meşesi (Norwegian Wood) isimli kitabının uyarlaması için Vietnam asıllı Fransız filmci Tran An Hung’a da 2010 yılında da olumlu yanıt vermişti.
Gerçekten de Murakami’nin “Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu” romanının Lynch’in sinema anlayışına; “Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında” tadındaki kitaplarının da Woody Allen’ın tarzına yakın olduğunu söylemek mümkün.
Tam Bir Disiplin Delisi
Murakami okurlarının mutlaka bileceği üzere yazar, sıkı bir disiplin ve plan-program insanı. Yazabilmeyi de bu rutine bağlıyor. Murakami’nin kendi anlattığına göre her akşam saat 9 civarında yatmak ve sabah 4 civarı alarmla kalkmak gibi bir uyku programı var ve ardından da 5 veya 6 saat kesintisiz yazma süreci başlıyor. Tabii o kadar erken yatmayı, kimi zaman sosyalleşmeye bir engel olarak gördüğünü de belirtiyor.
Sadece bu kadar değil; Murakami, vücudunu sağlıklı tutmasının, yazmayı da kolaylaştırdığına inanıyor. Sıkı bir diyetle yaşıyor ve yazdıktan sonra sık sık yüzmeye veya koşmaya gidiyor.
Bu arada yazmak-koşmak ilişkisini ve koşularıyla ilgili bir kitabı olduğunu da bilmeyenler için ekleyelim: “Koşmasaydım Yazamazdım”
Haruki Murakami’nin Yemekli Kabusu
Yazdıklarının rüya tadında olması, gerçek-gerçeküstü unsurları bir arada içermesi üzerine kendisine gerçekçi rüyalar görüp görmediği sorulduğunda, yemeklerle ilgili gördüğü ve birkaç yıl süresince tekrar tekrar görmeye devam ettiği bir rüyasını anlatıyor.
Rüyasında, yılan etinden yapılmış tempura sosu, tırtıllardan yapılmış pasta ve içinde minik pandaların dolaştığı pilav gibi korkunç yemekler gören Murakami, rüyanın en kötü kısmı olarak da yemek istememesine rağmen bu yemekleri yemiş hissiyle uyanmasını anlatıyor. Rüyasında da olsa yemeden önce uyandığı için de kendisini şanslı sayıyor.
Murakami’nin Evindeki Plak Sayısı
Murakami kitaplarına aşina olanlar, kitaplarında müziğin ne kadar çok yer tuttuğunu ve aralara mutlaka şarkılar serpiştirdiğini bilir. Bu, yazarın ne kadar sıkı bir dinleyici olduğunu da gösteriyor. Bir röportajında kendisine müzik arşivinde ne kadar kayıt olduğu sorulunca, yaklaşık olarak on bin adet olduğunu fakat saymayı denemek için biraz korktuğu için tam sayısını bilmediğini söylüyor.
Bir diğer not da yazarın ilk aldığı plak kaydının Gene Pitney’nin The Many Sides kaydı olduğu…
Hayatının En Önemli Romanı
Birçok okuyucu için hayatlarının en iyi romanlarını yazmış olan Murakami’nin kendi hayatının en önemli romanı da sorulmuş elbet. Aynı zamanda Japonca’ya Raymond Carver, Truman Capote ve Salinger gibi yazarların kitaplarını da çeviren yazar, kendi hayatının en önemli romanının F.Scott Fitzgerald’ın “Muhteşem Gatsby”si olduğunu söylüyor.
Hayatının Bir Döneminde Film Bağımlısıymış
Haruki Murakami vaktiyle Tokyo’daki Waseda Üniversitesi’nde okumuştu ki burada yaşadıklarını bazı romanlarında malzeme olarak kullanmıştır da. Bu dönemle ilgili ilginç bir not da yazarın o dönemde bir film bağımlısı haline gelmiş olması. Öyle ki, öğrenciliği sırasında bir yılda 200’den fazla film izlediğini söylüyor. Yazarın en sevdiği yönetmen ise Finnish Aki Kaurismaki imiş.
Japon Yazar Ryu Murakami’den Hediye Kedi
Murakami romanlarının alışılmış unsurlarından birisi de kedilerdir. 1Q84’te veya Sahilde Kafka’da konuşan kedilerle karşılaşırız örneğin.
1989 tarihli bir yayında Murakami, hayatında 10’dan fazla kediye sahip olduğunu açıklar. Gerçekten de 1974 yılından itibaren evinde en az bir kedi olmadan yaşayamadığı biliniyor. Bazı yayınlardan öğrendiğimize göre Japon yazar Ryu Murakami de bir keresinde ona Kirin isimli bir kedi hediye etmiş.
Haruki’ye göre daha karanlık bir kalemi olan Ryu Murakami’nin kitapları Türkçede Doğan Kitap tarafından yayımlanıyor.
**
(WhatCulture.com’dan derlenmiştir)