Lidya Nasman’ın üçüncü romanı olan Ruhsal Saat Tamircisi; geçmiş, şimdi ve geleceğin tam ortasında yaşayan, yaşadıklarının gerçek mi yoksa hayal ürünü mü olduğunu çözemeyen Alef’in hikâyesi. Kahramanımızın gerçek adı Alef değil, ancak Ruhsal Saat Tamircisi ile aralarındaki diyalog üzerine kurgulanan romanda kendine seçtiği isim bu.
“Çünkü Alef her şeyin başladığı yerdir. Çünkü Alef zamansızdır. Çünkü Alef ölümün bir son olmadığını bilir. Alef bir’dir. Herkesle bir olduğunun farkındadır. Çünkü Alef hepimiziz!”
Kitap tam da bu cümlelerle son buluyor. Belki de bu cümlelerle her şey aslında yeni başlıyor.
Ruhsal Saat Tamircisi ‘nin Konusu
Yaşadığı olaylara katlanamayınca intihara teşebbüs eden bir kadının hayatı, kalbinin kısa süreli durması sonucu ölüme yakın deneyim yaşamasıyla daha da altüst oluyor. Sanrılarından kurtulmak için içtiği ilaçlar ve aldığı terapiler hiçbir işe yaramayınca kendini Ruhsal Saat Tamircisi’nin karşısında buluyor ve zamanda yolculuk yapan ruhunun yaşadıklarını anlatmaya, kafasına takılan tüm sorulara cevap bulmaya çalışıyor.
Eserin ilk bölümü olan geçmiş zaman, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da geçiyor. Yahudi olmasına rağmen kimlik değiştirerek Hugo Boss adına Nazi üniformaları diken, daha sonra ailesinin hayatını tehlikeye atmamak için üniformalardan birini çalıp Rus cephesinde Nazi askeri olarak savaşan bir Yahudi’nin hikâyesi anlatılıyor.
Ailesini terk etmek zorunda kaldığı için yaşadığı çaresizlik, kendi ırkına ihanet etmiş olmasının verdiği yük, savaştan daha da acımasız olan insanın kendiyle savaşı o kadar iyi betimlenmiş ki anlatılan her şey okuyucunun içine işliyor.
Toplama kamplarında gerçek kimliğini gizleyerek Yahudilere yapılanlara seyirci kalan bir Yahudi’nin vicdanıyla hesaplaşması, Tanrı arayışı, ölümle yaşamın, kahramanlıkla korkaklığın ve aşkla nefretin arasında kalan bir insanın hayatını okurken sayfaların arasında kayboluyor, kendinizi kahramanımıza yardım edecek yollar ararken buluyorsunuz. Kurgu ile tarihin başarılı bir şekilde harmanlandığı bölümde, Hitler ve İkinci Dünya Savaşı hakkında hiç bilmediğiniz gerçekleri öğrenme fırsatınız oluyor.
İkinci bölüm ise şimdiki zamanda, Türkiye’de geçiyor. Bir Kürt ile bir Türk’ün evliliği üzerine kurgulanan bu bölümde ırkçılığın boyutları, taraf olmanın yarattığı yıkım, ötekileştirilmenin nefreti ne denli körüklediği ve tarikatların insan üzerindeki etkisi ön plana çıkıyor. Kahramanımız deli olmadığını, zaman yolculuğu yaptığını kabullenmeye başladıkça hayatın anlamını daha fazla sorguluyor. Bu yüzden bu bölümde diyaloglar da artıyor. Ölüm, insanın yaşama sebebi, doğar doğmaz hayata gözlerini yuman bir çocuğun amacı, reenkarnasyon ve daha birçok varoluşsal soru cevaplanıyor. Cevaplar ise oldukça ilginç.
Son bölüm, gelecek zaman. Sosyal medya ve internet kullanımının yalnızca yer üstü toplumunda serbest olduğu, yer altı kolonilerinin ise teknolojiyi geri kalmışlık olarak kabul ettiği, hayallerimizin dışında bir bilim kurgu okuyoruz. Tüm bölümlerde olduğu gibi gelecekte de ırkçılık konusuna değiniliyor. Dünyayı değiştirmek isteyen bir genetik mühendisinin, mükemmel insanı yaratma çabasının nedenleri sorgulanıyor. Spiritüalizmle bilimi bir arada ustaca harmanlayan yazar, reenkarnasyonu bu sefer de bilimle çakışan yönleriyle ele alıyor. Einstein’ın ünlü “Tanrı zar atmaz” sözü, kuantum fiziği, doğru sandığımız yanlışlar, ispatlanamamış teoriler ve bilimsel birçok deney kurgu dahilinde açıklanıyor. Son bölümde okuyucu bir hikâyeden çok, hayata dair cevap aradığımız sorularla karşılaşıyor.
Felsefe, teoloji, psikoloji, spiritüalizm ve bilimin bu denli iç içe kaleme alınması, hikâye boyunca Ruhsal Saat Tamircisi’nin aklınıza gelecek tüm sorulara cevap vermiş olması oldukça etkileyici.