“İnsanın insandan korkmasına karşıyım
İşte bunun içindir
Bütün yazıp / Altına imza attıklarım”
Acımasızlığından ve sömürüsünden kaybetmeden geçen koca bir yılın ardından yeni bir 8 Mart’tayız. Yine günün anlamını unutturmaya yönelik söylemlerle kadın direnişinin ve emeğinin yok sayıldığı bir 8 Mart’ı daha yaşıyoruz. Kadının kamusal alandan çekilmeye zorlandığı, toplumsal hayatta edindiği haklarını kullanmasının engellendiği, cinsel meta haline dönüştürüldüğü zamanlardayız yeniden. Geriye dönüp baktığımızda, Emeğin tarihine katliam olarak geçen 8 Mart 1857 yılından bu güne, emek açısından kazanımların çoğunu yitirdiğimizi görüyoruz. Çalışma koşullarını protesto ederken fabrikada yanarak can veren 120 kadının yerini ne yazık ki yanarak can veren başka kadınlar alıyor. Birçokları da sağlıksız çalışma koşullarında, çok düşük ücretlerle, güvencesiz, zaman sınırı olmadan, işlerini kaybetme tehditi altında çalıştırılıyor. Yani tablo çok da iç açıcı değil.
Emek dünyasındaki bütün bu olumsuzluklara rağmen, mücadele geleneğinin rehberliğinde, hakları için direnen kadın ve erkeklerin varlığını da göz ardı etmemek gerek. Herkesin işinin olduğu, emeğinin karşılığında insanca yaşam koşullarını sağlayacak ücreti alabildiği, emekçinin ürettiklerine yabancılaşmasının ortadan kalkacağı güzel bir dünyanın düşünü kurmaktan vazgeçmeyen ve bu düşü herkes için kurup mücadele eden kadın ve erkeklerin varlığı, umudun da varlığıdır.
Öyleyse bu 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, “Özgürlüğün paylaşılmadığı bir dünyada, kendime küçük mutlulukları anlatma özgürlüğünü tanıyamıyorum. Hüner gösterme, söz cambazlığı gereksizleşiyor,” diyecek kadar, bir dünya düşünün en güzelini bütün insanlar için kuran; emeğin, direnişin ve umudun şairi Sennur Sezer’i hatırlayalım.
Bir edebiyat yapıtının okur üzerindeki düşünsel ve duygusal etkisi, yazarın ya da şairin, dünya görüşünün sonucunda oluşturduğu taraflılığını, yarattığı yapıtına yansıtmasında oluşur. Taraflılık, gerçekliğin neden sonuç ilişkilerinin ve olguların değerlendirilmesinde belli bir toplum grubunun, belli bir sınıfın çıkarlarını ve görüşlerini doğrudan ve açıkça savunmaktır. Çünkü insan hem bir toplumda yaşayıp hem de ondan bağımsız olamaz. Dolayısıyla sanatçı da her zaman taraftır. Ancak sanatçı, sanatını yaratırken taraf olduğu gerçekliği, sanatın koşulları içinde özgün bir tarzda yansıtıp yorumlamalıdır. Çünkü yaratısı ancak o zaman özgün bir sanat yapıtı olur ve sanatçı da ancak o özgünlükte kendi dilini yaratmış olur.
“Ozan ya da yazar, kırık bir diş gibi bütün dış etkilere açıktır. Her şey sızlatır onu, zonklatır. Ama asıl sorun, bunu anlatmaktadır. Okurlarıyla ortak bir dil bulmak zorundadır. Yeni bir söyleyiş…” sözleriyle şiir anlayışını ifade ederken, aynı zamanda hayata bakışının da ipuçlarını veren Sennur Sezer, özgün dilini oluşturan ve kendi durduğu taraftan sanat eserlerini yaratan önemli kadın şairlerimizden biridir. Onun durduğu taraf “Emek”in tarafıdır ve şiirlerinin öznesi, çalışanlardır. Şiirlerinde ekmekleri ve özgürlükleri için mücadele eden kadın-erkek emekçileri anlatır.
“Bir sözle kuruldu dünya / Hep o sözü aradım ve buldum: Emek”(Hangi Kan) Dünyayı kuran sözcüğün “Emek” olduğunu bulduktan sonra hayatı anlatmak daha kolay olmuştur Sennur Sezer için. “Emek”e olan inancı yüzündendir ki, özellikle kadın işçinin yaşamı, sorunları, özlemleri ve mücadelelerini şiirinin merkezine koyar.
En çok da kadınları anlatır Sennur Sezer şiirlerinde. Umutları, umutsuzlukları, çektikleri acılarıyla anlatır kadınları. Oğlu öldürülmüş, kendi öldürülmüş, yok sayılan kadınların yanında, sessizliğe mahkûm edilmiş, hayatın her alanında ikinci plana itilmiş dilsiz kadınlardır şiirinin öznesi. Eğitimli eğitimsiz kendini toplumsal hayatın içinde, emek dünyasının içinde var etmeye çalışan kadınları anlatır bıkmadan usanmadan. “Kadınlar ki yoklukları fark edilir olsa olsa. / Kadınlar, /bir yazma, bir renk, bir devinim… Karıncalar kadar / olağan… Payları karıncalar kadar hayatta. / Göçerler, trenleri tanımadan. / Selvisiz ve söğütsüz / bir ıssızda, katar katar gece taşları.” (Kirlenmiş Kâğıtlar)
Kadınların acılarına tanıklığı, onların dirençlerinin tanıklığına da dönüşür çoğu zaman. Şiirlerinde, mücadele eden, direnen kadın ve erkekler aynı zamanda güzel günlerin ve umudun kapısını da aralarlar. Direnmek güzel günlere inancı getirir şiirlerinde.
Sennur Sezer 12 Haziran 1943 yılında Eskişehir’de doğar. Babası Devlet Demiryollarında teknisyendir. Annesi de ev hanımıdır ama başkalarına okuma öğretecek kadar bilgili, becerikli bir kadındır, üstelik müziğe ve şiire de çok düşkündür. Sennur Sezer, lise ikinci sınıftayken geçim şartlarının zorluğundan ve okulun kendisine verebileceği şeylerin kalmadığını düşünerek, okulu bırakır, Taşkızak Tersanesinde çalışmaya başlar.
İlk şiiri 1958 yılında yayımlanır. 1964 yılında Sosyal Adalet Dergisinde yayımlanan “Soyut” şiiri yüzünden, Hüseyin Cöntürk’le Asım Bezirci arasında, oldukça ciddi, içerik-biçim tartışmasına yol açar. “Şiir, türkü ya da ağıt ya da marş olmalı. Ya yaşama sevinci ve direnç vermeli ya da öfkeyi tazelemeli. Ayrıca tutanağı olmalı yaşanılanların.” diyerek, yarattığı özgünlüğünün de ipuçlarını verir yazdıklarıyla. ‘Soyut’ şiirini de şiirinin özgünlüğünü de beğenmeyen Hüseyin Cöntürk’ün onun şiirlerini “şiirden çok enikonu bir makale” diye olumsuzlamasına sebep olur. Oysa Soyut şiirinde; “Bir kadının mavide salınır ayakları /ve çocuğu doyurmaz oluverir ağlamak / Açlık en bayat ekmek / sofralarınızdan ırak / Tarlalar başak başak borçlara sararır / uzar büyük şehirler fabrikalar kurtulmak / Fildişi kulelerimiz daha sarsılmadan /bu ne denli uyumak” derken, yarattığı farklı biçem ve kullandığı imgesel dilin gücü, görmezden gelinmeyecek kadar çarpıcı ve özgündür. Sarsıcıdır. Yarattığı şiir dilinin güzelliğinde imgelere dönüştürdüğü, ülke insanın hepimizin yaşamıdır. Şiiriyle bu yaşamın karakterleri arasında aykırılık yoktur. Yarattığı mekâna uygun yaşamları süren karakterlerdir hepsi.
Bir kadının, şiiri sarsan ayak sesleridir onun yazdıkları. Umursamaz Cöntürk’ün söylediklerini, direnir. Erkek egemen şiir dünyasında kadın sesiyle emeği ve kadını dillendirmesindeki direnç, bütün olumsuz eleştirilere rağmen var olmasını sağlar. Çünkü toplumsal ve bireysel olarak yaşamın sürmesi de kendini var etmek de dirençli olmayı gerektirmez mi… “Tırnaklarını etine geçir bağırma / Isır kanat dudaklarını parçala / Bırakma yaşamayı bırakma umudu / Daha çok yok sabaha” (Direnç Doğuran Kadına)
İlk kitabı “Gecekondu”yu TİP’li arkadaşlarının maddi desteğiyle çıkarır. İkinci kitabı ‘Yasak’ da arkadaşının yayınevinden, Habora’dan çıkar. 1967 yılında öykücü-yazar Adnan Özyalçıner ile evlenir. “İyi arkadaşımdı, sonradan işe aşk da karıştı” diye tanımladığı evliliğinde iki çocuğu olur. Başarılı olan eşinin gölgesinde kalmamak için üçüncü kitabını geç çıkarır. Ara verdiği uzun süre içinde şiirini geliştirmek için çok çalışır. 1977 yılında üçüncü şiir kitabını çıkarır. “Direnç”…
Direnç kitabı için yaptığı çalışmaları anlatırken kurduğu; “Şiirimdeki “kadın” imgesi de belirginleşti. Çalışan bir kadının, bir kadın işçinin günlüğü sayılabilir şiirlerim.” cümlesi, kadınları yazmaktan vazgeçmeyeceğinin göstergesidir. Kadın bakışının zenginliğinde, sorunlara her zaman içerden bakabilen bir kadın olarak, onları her zaman canlı ve hareket halinde yazmaya devam eder.
Öznesi çoğunlukla kadınların olacağı şiir için kurallar sıralar Sennur Sezer. Şiir yalın olmak, sıradanlıktan ve taklitten uzak olmak zorundadır ona göre. Ayrıca bir sanatçı için kendisiyle yarışmak olmazsa olmaz kuraldır. En önemlisi de özelden genele ulaşabilme becerisidir. Yani kendi için istediğini herkes için isteyebilmektir, “ben”in yerine “biz”i koyabilmektir. “Elim ateşten korkmuyor Ülkemin bütün kadınları gibi tırnaklarım küt / Ateşten sıcak bir tencereyi yanmadan alabilirim / Köz basarım yüreğime. / Yüreğim nasırlarıyla umudu koruyor, / Bir küçük ışıltıyla baharı bekleyen / Çekirdek ateşten korkmuyor.” (Sesimi Arıyorum) Sanatçı, ancak bu yolların sarplığını aştığında yaratısı hem güzel hem yararlı olur, eserinin ustalığı işlevselliğe ulaşır ona göre; “Tıpkı Sinan’ın eserlerinde olduğu gibi.”
Sennur Sezer üretken ve dünyanın da ilgisini çeken bir kadın şairdir. Yunanca, Almanca, Sırpça, Makedonca, Türk şiiri antolojilerinde şiirleri yayımlanır. İngilizce Türk şiiri seçmelerinde, Hollanda dilinde yapılmış Dünya Kadın Şairler derlemelerinde de şiirleri yer alır. Rusça ve İtalyanca olarak da kimi şiirleri yayımlanır. 1979’da Musa Anter’in anlattığı bir Kürt söylencesinden yola çıkarak, çocuklar için “Gerçeğin Masalı” adlı şiir-masalı nı yazar. 1980’de şiir ve yazılarında kadın haklarını savunduğu için 8 Mart ödüllerinden birini alır. 1982’de “Sesimi Arıyorum”, 1983’te şiirlerinden seçmeler olan “Kimlik Kartı” kitabı yayımlanır. 1985’te Halil Kocagöz ödülünü alan “Bu Resimde Kimler Var” kitabı, 1991’de “Afiş” yayımlanır. 1995’de çocuklara yazdığı “Pencereden Bakan Çocuk” ve “Şiir Gündemi” önemli kitaplarındandır.
Sennur Sezer, yazmanın herkes için kendini ifade etme biçimi olduğunu anladıktan sonra tutkuyla eline aldığı kalemini içinden geldiği, bir parçası olduğu emekçilerin dünyasını ve yaşam mücadelesini aktarmak için kullanmıştır. Taşıdığı sorumluluk duygusunun yol göstericiliğinde, kalemini bir an olsun hiç bırakmadan hem yazmış, kendisi de emekçi bir kadın olarak mücadele alanında direnen, sorgulayan kadının, emekçinin yanında olmuştur. Her zaman sesi çıkamayanların sesi olmuştur. “Kuyular ses verir, açar bağrını. Gelin / açamaz. Boncuklu tülbenti ile ağzı bağlı. / Kulaklara yasak sesi kadının. Gönlünün gizi / derinlere dağlı. Biriktirir oyalarla, / boncuklarla ve taneleriyle narın, feryatlarını.” (Dilsiz Dengbej)
Eylem insanıdır Sennur Sezer. alanlarda daha özgür, daha demokratik ve daha eşitlikçi yaşanılır bir dünya için mücadele etmiştir. Taşkızak Tersanesinde işyeri sendikası içinde aktif olarak çalışmış, yazarlar sendikası için çok çaba harcamıştır. İnsan Hakları Derneğinin kurucularındandır. Grevdeki işçinin, eylemdeki gencin yanındadır. Haksızlıklara karşı direnenleri yalnız bırakmayan, politik bir kadındır. Hayatın her alanında ya öncü olmuş, ya da içinde yer almıştır. “Daha güzel bir dünya istiyorum. Bütün emekçi kadınlar, bütün gerçek yazarlar gibi.” sözleri, yaşamının en güzel anlatısıdır.
Her ne kadar 8 Mart, öznesi kadın olan bir gün olarak akıllara yerleşmiş olsa da aslolan “Emek”tir ve 8 Mart da emeğe sahip çıkma mücadelesidir. Bu mücadelede kadın ve erkek birlikte yol almışlardır. “Daha güzel bir dünya istiyorum!” diyerek, emeğine sahip çıkmak için savaşanlar, yazdıkları tarihle parlak birer yıldız olarak, yolumuzun üstünde durmaktadırlar. Unutmamalıdır ki emek özgürleşmedikçe kadının da erkeğin de özgürlüğünden söz edilemez.
Son sözleri Sennur Sezer’e bırakalım:
“Gördüm / Bilirim / Gülümser cefayla ölenler / Yüktür cesetleri cellatlarına / Ve sevdiklerinden uzak / Mezarsız gömülenler / Gözleri yarı örtük / Güneşle dönerler / Kır lalelerine / Vay bana! / Sevdiklerim mezarsız / Mezarlarım ıssızdır! / Bilirim / Süsüdür saçı kadının / Uzatılır / Sevdaya, duvağa ve kefene / Örtmez aklı / Kestim örgülerimi gömdüm / Bahçeme / Duvağımın ve sevdamın Kalsın izi / Kefenim kimbilir nerde / Değer toprağa / Ah! / Sesim bana düşman / Uykum yabandır.” (Köyünü Bırakanın Ağıdı)
ŞİMDİ OKU | 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün Köklerine Yaraşır Kitaplardan Bir Derleme