“Polisiye edebiyatta bilindik suçların dışına çıkılabilir mi?” sorusunu irdeleyen, aynı zamanda polisiye yazarları ve yazar adaylarına fikir ve ilham veren, Av. Oğuzhan Aslan’ın kaleme aldığı “Yerli Polisiyede Alternatif Suç Tipleri” yazı dizisinin yayınlanmış tüm bölümlerine BURADAN ulaşabilirsiniz.
6.BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN |Seçim Suçlarının Polisiye Edebiyata Entegrasyonu
Polisiye yazarlarının ve/veya okurlarının yeni suç tiplerine dikkatini çekmek için çıktığımız yolda gördük ki aslında hiç de yabancısı olmadığımız ve edebiyatımıza kazandırılmış nice suç tipi de var. Ancak bu suç tipleri bugün unutulmuş vaziyette. Unutturulan bu suç tiplerinden biri de yazımızın yeni bölümünün konusunu teşkil eden “Parada Sahtecilik” suçu. Ya da bilinen adıyla “kalpazanlık”.
Sahte para basan veya piyasaya süren kimse olarak tanımlanan kalpazanlar[1] gerek edebiyatta ve gerekse sinema endüstrisinde sıklıkla karşımıza çıkmakta. Örneğin André Gide imzalı Kalpazanlar kitabı Nobel Edebiyat Ödülü de almış olması bakımından öne çıkan örneklerden biridir.
Polisiye edebiyat da kalpazanlık suçundan nasibini almıştır. Özgün adı Le cave se rebiffe olan Albert Simonin’in ünlü polisiye kitabı Kalpazanlar 1961 yılında aynı adla sinema perdesine de aktarıldı. Jean Gabin, Bernard Blier, Martine Carol gibi ünlü isimlerin başrolünü paylaştığı filmde, tıpkı kitapta olduğu gibi bir kalpazan çetesinin başına gelenler komedi öğeleriyle süslenerek anlatılır. Jean Gabin’in hayat verdiği, “le Dabe-Baba” lakaplı Ferdinand Maréchal kalpazanlık çetesine ihanet eder ve 1 milyar Franklık sahte para ile kayıplara karışır. Hem çete ortakları hem de polis, Baba’nın peşine düşer ve ortaya keyifli bir polisiye eser çıkar.
Fransız polisiye edebiyatının sıklıkla başvurduğu kalpazanlık suçuna yerli polisiye edebiyatımızda da çok eski tarihli çalışmalarda yer verildiğini görüyoruz. Örneğin; Ebüssüreyya Sami’nin 1913-1914 yıllarında yazdığı on öykülük polisiye dizisinin başkahramanı Amanvermez Avni[2], dokuzuncu macerası olan Ölü’de bir kalpazan çetesini o dönem polisiye romanların klasik bir hilesiyle yakalar. Zaptiye Nazırı ile anlaşıp kendini ölü gösteren ve kendi için cenaze töreni düzenleyen Avni, dostu Karolin’in de yardımıyla çeteyi çökertir[3].
Tabii kalpazanlık denince hakkını vermemiz gereken eserlerin en başında Türk edebiyatında ilk telif polisiye eser olarak kabul edilen Ahmet Mithat Efendi’nin Esrar-ı Cinayat romanı gelmektedir. Ahmet Mithat Efendi’nin, dönemin en önemli polisiye yazarı ve bir eserini çevirdiği Emile Gaboriau’dan etkilendiği ama yine de yerli renkleri ustalıkla kullanıp romanın yerel havasını iyice belirgin kıldığı bir yapıt[4] olan Esrar-ı Cinayat polisiye türlerinden olan whodunit (kim yaptı) tarzındadır[5]. Osman Sabri isimli bir müstantik (dedektif) ile yardımcısı Hafiye Necmi’nin hikâyesinde iki cinayetin peşine düşülüyor. Cinayetlerden biri İstanbul Boğazı’nın girişinde, Kanlıkaya denilen bir kayacıkta gerçekleştirilen ve üç kişinin öldürüldüğü Öreke Taşı Cinayeti; diğeri ise Halil Sûri isimli zengin bir Suriyelinin intihar süsü verilmiş ölümüdür. Kitap esasen bir cinayet çözümlemesine dayanıyorsa da yüksek düzeydeki bir görevlinin koruduğu kalpazan çetesinin ortaya çıkarılmasıyla sonuçlanıyor. Ahmet Mithat da bu sayede kalpazanlık suçuna atıf yapmış oldu.
Kalpazanlık bu dönemde o kadar yaygın bir suçtur ki devam eden polisiye çalışmalarda da karşımıza çıkmaya devam eder. 1930 tarihli “Kalpazan”; “Türkiye Şarlok Holmesi Salih Münür”ün Yunanlı kalpazan Andon’u yakalamasını konu alır. Salih Münür kılık değiştirip tütün kaçakçısı Hacı Hasan kimliği ile kendini tanıtarak Andon’a yanaşır ve kalpazanlık işinde ona yardım etmeyi kabul ederek kalpazanın suçüstü yakalanmasını sağlar[6].
Günümüz polisiye edebiyatının emekçilerinin ise kalpazanlık suçuna eskiye oranla burun kıvırdığını görüyoruz. Oysa defalarca kez heyecanlı maceralara zemin oluşturan bu suçun yeniden polisiye edebiyata kazandırılması gerektiği kanaatindeyiz. Bunun için evvela suçu yeniden tanımakta fayda olsa gerek.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 197. maddesinin başlığı “Parada Sahtecilik”tir. Kamu Güvenine Karşı Suçlar kategorisinde düzenlenen bu suç tipiyle ilgili olarak kanun koyucu ilk fıkrada hem suçun nasıl oluşacağını düzenlemiş ve hem de suç karşılığı öngörülen yaptırıma da yer vermiştir. Kanunun bahsi geçen ilk fıkrasına göre; “Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak üreten, ülkeye sokan, nakleden, muhafaza eden veya tedavüle koyan kişi, 2 yıldan 12 yıla kadar hapis ve 10.000 güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”
Görüldüğü gibi burada suçun oluşması için illa parayı sahte olarak basma şartı aranmamaktadır. Söz konusu fiilin yanında sahte olan paraları ülkeye sokanlar, nakledenler, sahte paraları muhafaza edenler veya tedavüle sokanlar da kanun tarafından kalpazan kabul edilmekte ve cezalandırılmaktadır. Ayrıca söz konusu paranın menşei de önem arz etmemekte, sadece tedavülde olan bir para olması gerektiğine işaret edilmiştir. Örneğin; Osmanlı dinarı artık tedavülde olan bir para olmadığından, sahte olarak basılsa dahi, bu suça vücut vermez.
Kanun koyucu bu tip fiilleri işleyenlerin yanında sahte parayı bu vasfını bilerek kullananların da cezalandırılması gerektiğini düzenlemiştir. 197. maddenin ikinci fıkrasında bu sebeple “Sahte parayı bilerek kabul eden kişi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.” hükmüne yer verilmiştir. Ancak her zaman paranın sahte olduğunu bilerek kabul etmek olası değildir. Kanun koyucu bu durumu da değerlendirerek ayrıksı bir düzenleme daha getirmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre “Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu niteliğini bilerek tedavüle koyan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Kanuni düzenleme bu yönde olmakla birlikte yeni tedavül ve yatırım araçlarının piyasada yer almasıyla birlikte, paraya eşdeğer kabul edilen çeşitli kıymetlerin de kanuni düzenlemeye tâbi kılınması zarureti doğmuştur. Bu sebeple Türk Ceza Kanunu’nun 198. maddesinde “Devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile milli ziynet altınları, para hükmündedir.” denilerek, para hükmündeki kıymetlerle ilgili yapılacak sahtecilik faaliyetlerinin de kalpazanlık suçu kapsamında cezalandırılmasının önü açılmıştır.
Günümüz polisiye edebiyatında yeniden kalpazanlık suçuyla karşılaşır mıyız bilemeyiz. Ancak kelam oynatmak isteyenler için pratik yapabilecekleri bir atölye ile yazı dizimizin bu bölümünü de sonlandırmış olalım.
ÖRNEK OLAY : İbrahim Sikkeci, Merkez Bankası’nda çalışan eski bir memurdur. Merkez Bankası’nda basılan paraların kontrolünü yapmakla görevli olan Sikkeci, emekli olduktan sonra sıradan bir hayat yaşamaya başlamıştır. Çalıştığı dönemin efsanelerinden olan ve sahte parayı yüz metreden ayırt edebilecek kadar profesyonelleşmiştir. Hatta sahte paralar konusunda o denli uzmanlaşmıştır ki hangi sahte paranın hangi kalpazanın elinden çıktığını bile ayırt edebilecek hale gelir. Sikkeci’nin kapısını yıllar sonra Merkez Bankası’nın yeni müdürü çalar. Piyasaya son dönemde çok sayıda sahte para sokulduğunu ancak bunun kim tarafından yapıldığının bir türlü tespit edilemediğini söyler. Sikkeci’nin kalpazanlar konusundaki tecrübelerini bildiği için bu paraları basanların kimler olabileceği konusunda ondan yardım ister. Sikkeci şimdi devletin Merkez Bankası adına çalışan bir dedektiftir ve kalpazanların kimler olduğunu bulmak için kolları sıvar.
[1] http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5cab308382bce4.87319985, Erişim: 08.04.2019, Saat: 14.34
[2] https://eksisozluk.com/amanvermez-avni–1487184, Erişim: 08.04.2019, Saat: 09.45
[3] https://www.cinairoman.com/posts/113, Erişim: 06.04.2019, Saat: 18.32
[4] ÜYEPAZARCI, Erol: Türkiye’nin İlk Polisiye Roman Yazarı, Vesika-lık Dergisi, s. 148
Kaynak: http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/13071/001583435010.pdf?sequence=1, Erişim: 06.04.2019, Saat: 15.06
[5] ANDAÇ, Pınar: İlk Polisiyemiz Esrar-ı Cinayat, Kaynak: http://cayyasedebiyat.blogspot.com/2014/02/ilk-polisiyemiz-esrar-cinayat.html, Erişim: 08.04.2019, Saat: 12.12
[6] EREN, Oğuz: Alaturka Sherlock Holmes, http://www.edebiyathaber.net/alaturka-sherlock-holmes/, Erişim: 07.04.2019, Saat: 01.23
Av. Oğuzhan ASLAN
1989 yılında Oltu’da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde Vergi Hukuku ve Vergi Hukuku Uygulamaları bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
2015 senesinde Kıyamet Günlüğü & Kayıp Hanedan isimli ilk polisiye romanı yayınlandı. 2018 yılında Çınar Yayınları’ndan çıkan Kanlakarışık adlı polisiye öykü derlemesinde bir öykü ile yer aldı. Ayrıca 221B adlı derginin 2 ve 12. sayılarında birer öyküsü yayınlandı.
2017 yılında gerçekleştirilen ve Cüneyt ÜLSEVER ile Suphi VARIM’ın konuşmacı olarak katıldığı “Polisiye Yazarlarının Gözünden Suçun Toplumsallaşması ve Adalet” adlı panelde moderatör olarak yer aldı.
Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ASLAN’ın çeşitli mali hukuk dergilerinde yayınlanmış hakemli ve hakemsiz makaleleri yanında vergi hukuku alanında çıkardığı iki kitabı daha bulunmaktadır.
Hâlâ İzmir Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.