“Polisiye edebiyatta bilindik suçların dışına çıkılabilir mi?” sorusunu irdeleyen, aynı zamanda polisiye yazarları ve yazar adaylarına fikir ve ilham veren, Av. Oğuzhan Aslan’ın kaleme aldığı “Yerli Polisiyede Alternatif Suç Tipleri” yazı dizisinin yayınlanmış tüm bölümlerine BURADAN ulaşabilirsiniz.
1.BÖLÜM’Ü OKUMAK İÇİN TIKLAYIN | Suçun Tanımı
Amerikalı polisiye yazarı Willard Huntington Wright, nam-ı diğer S.S. Van Dine’e ait olan ve bugün birçok internet sitesinde bulabileceğimiz “Polisiyenin 20 Altın Kuralı” başlıklı tespitler birçok polisiye yazarının ve okurunun malumudur. Dine polisiye ile ilgili genel kuralların yanı sıra, bugün itibariyle geçerliliğini yitirmiş birtakım tespitlere de yer vermiştir.
Kanaatim odur ki geçerliliğini yitirmiş kurallardan birisi de suç edebiyatının sadece cinayet üzerine inşa edilmesi fikridir. Dine “Dedektif romanında bir ceset olması şarttır ve ceset ne kadar ölü ise o kadar iyidir. Cinayetten daha hafif bir suç yetersiz kalır.” diyerek polisiye edebiyatı kısırlaştırmıştır. Ancak böyle olmakla birlikte birçok suç edebiyatı okuru, bir cinayetin işlendiği öyküleri daha çok benimsemekte ve bu tip romanlar talep etmektedir. Çünkü muammanın en iyi anlatılabileceği (yahut bugüne kadar anlatıldığı) suç tipi “kasten öldürme”dir okura göre.
Peki, gerçekten öyle mi? Bu sorunun cevabını sizlerin takdirine bırakarak suç edebiyatının varlık sebebine dönelim.
Suç edebiyatının sadece tek bir suçu romanda işlemek için var olduğunu iddia edersek hata ederiz. Zira suç; karmaşık, potansiyel faaliyet alanı hayli geniş, saik ve işlenme şekli bakımından türlere ayrılan bir olgudur. Kaldı ki suç edebiyatının cinayetten/kasten öldürme suçundan ibaret olduğunu iddia edersek, “suç edebiyatı/crime fiction” yerine “cinayet edebiyatı/murder fiction” dememiz gerekirdi.
Peki, durum böyle iken Van Dine ve onun haklı olduğunu düşünerek sadece cinayet romanlarına vakit ayıran polisiye yazarlarımızın sayısı neden gün geçtikçe artıyor? Yapılan şey cinayeti kutsamak mı, yoksa yazarların suç dünyasına yabancı olduklarının kanıtı mı? Ya da sadece okurların taleplerine cevap verme isteği mi?
Yukarıda yazdığımız, bir sorudan çok bir eleştiri olarak dikkate alınmalıdır. Zira gerek piyasanın taleplerine cevap verme arzusuyla hareket eden ve gerekse diğer suç tiplerini cinayet/kasten öldürme kadar irdelemeyen yazarlarımız, okurun, suç dünyasına büyük oranda yabancılaşmasına sebebiyet vermektedirler. Hâlbuki cinayet kadar tesirli ve okurun ilgisini çekebilecek suç tipleri vardır ki bu suç tiplerinin varlığını göz ardı edemeyiz.
Hadi bir örnek verelim:
Bir kişi, uçak seyahatinin sonunda, uçaktan inmeden evvel kabin görevlisi kadına yaklaşıp, “Uçağa bomba koydum. Tıpkı senin gibi sarışın bir bomba.” diyor. Kabin görevlisi evvela buna bir anlam veremiyor. Taciz mi ediliyordu, yoksa karşısındaki adam söylediklerinde ciddi miydi? Riske atmamak adına uçağın pilotuna durumu haber veriyor. Pilot derhal polisleri arıyor, zevzeklik eden adam gözaltına alınıyor. Uçakta yapılan aramada bomba bulunamıyor. Ama bu arada 2 saatlik bir rötara sebebiyet veriliyor. Tabii, havayolu şirketi bu adamdan şikâyetçi oluyor.
Sizce bu olayda zevzeklik eden adam ne kadar ceza aldı? Aldı diyorum, çünkü bire bir yaşanmış bir olaydan bahsediyorum.
Ben cevap vereyim: 4 YIL 2 AY
Oh olsun tacizciye diyenleriniz oldu mutlaka ama o kadar acele etmeyin. Çünkü bu arkadaş tacizden almadı cezayı.
Kaldı ki Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçuyla ilgili kanunun öngördüğü yaptırım bu kadar yüksek değil. Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına, fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
O zaman, yukarıdaki örnekte sanık neden 4 yıl 2 ay ceza aldı?
Çünkü Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen bir başka suç tipimiz var: ULAŞIM ARAÇLARININ KAÇIRILMASI VEYA ALIKONULMASI (TCK MADDE 223).
Yine itiraz edip acele ettiniz. “Yahu adam hava korsanı mı? Ne demeye bu maddeden ceza alsın?” diye itiraz ettiyseniz maddenin üçüncü fıkrasına göz atın derim. O fıkrada şöyle der: “Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla hava ulaşım aracının hareket etmesini engelleyen veya bu aracı gitmekte olduğu yerden başka yere götüren kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Maddeyi tahlil edelim:
Suçun oluşması için hukuka aykırı bir davranışa ihtiyacımız var. Yukarıda verdiğimiz örnekten yola çıkarsak hukuka aykırı bir davranış var mı? Elbette var. Çünkü ya gerçekten bomba koymuş ve bunu da ikrar etmiş olsaydı? Bu söylem -taciz içermesi bir tarafa- şüphe yok ki hukuka aykırıdır.
Peki, suçun oluşması için ikinci şartımız ne? Hava ulaşım aracının hareket etmesini engellemek. Rötar yapan uçağın hareket etmesini engellemiş oldu mu zevzek kardeşimiz bu hareketiyle? Evet, oldu. Eh, 1/6 oranında takdiri indirim olmasa 5 yıldan başlayan bu suç sebebiyle 4 yıl 2 ay ceza almak bu durumda makul bile sayılabilir.
Bu kadar ceza hukuku bilgisi yeterse suç edebiyatına geri dönelim.
Bir suç öyküsü düşünün. Bir erkek, aşkına karşılık vermeyen kabin görevlisine derdini anlatabilmek için uçağa biner. Âşık olduğu kadının onu bırakıp gitmemesi, dinlemesi için uçağın inmesini bekledikten sonra bomba yalanını söyler. Tabi, evvela bunun yalan olduğunu kimse bilmez. Uçakta hostes, pilot ve çılgın âşık birliktedir. Ve tabii Emniyet güçleri teyakkuza geçer. Başkahramanımız olan polis memuru/dedektif çılgın aşığı yakalar, kanuna teslim eder.
Böyle bir suç öyküsü olabilir miydi? Olabilirdi. Üstelik yasal dayanağı da mevcut mu? Elbette.
O halde neden bu suç tipini pas geçelim?
Hadi yazının sonuna gelirken tuhaf bir suç tipinden daha bahsedelim.
Türk Ceza Kanunu’nun 291. maddesine göre, “Kendisini, bir hükümlünün veya tutuklunun yerine koyarak ceza infaz kurumuna veya tutukevine giren kimseye altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.”
Düşünsenize, hem başkası yerine cezaevine girip aylarca, belki yıllarca hapis yatacaksınız, hem de bunu yaptığınız tespit edilince tekrar hapis cezası alacaksınız. Böyle ironik bir durum varken suç edebiyatı yazarının buna burun kıvırmasını beklemek abesle iştigal etmek değil de nedir? Prison Break gibi popülerliği tartışılmaz hapishane dizilerinin de esasen bir suç öyküsü olması karşısında, gün yüzüne çıkmayı bekleyen bunun gibi suç tiplerini de suç edebiyatına kazandırsak fena mı olur? Bana sorarsanız hem harika olur hem de bunu yapmak suç edebiyatı yazarları adına görev kabul edilmelidir. Suç edebiyatını cinayetin kısır döngüsünden kurtarmak için geç kalmış sayılmayız. Yeter ki bunu kaliteli bir kurgu ve muamma ile yazmayı başarabilelim.
Av. Oğuzhan ASLAN
1989 yılında Oltu’da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde Vergi Hukuku ve Vergi Hukuku Uygulamaları bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
2015 senesinde Kıyamet Günlüğü & Kayıp Hanedan isimli ilk polisiye romanı yayınlandı. 2018 yılında Çınar Yayınları’ndan çıkan Kanlakarışık adlı polisiye öykü derlemesinde bir öykü ile yer aldı. Ayrıca 221B adlı derginin 2 ve 12. sayılarında birer öyküsü yayınlandı.
2017 yılında gerçekleştirilen ve Cüneyt ÜLSEVER ile Suphi VARIM’ın konuşmacı olarak katıldığı “Polisiye Yazarlarının Gözünden Suçun Toplumsallaşması ve Adalet” adlı panelde moderatör olarak yer aldı.
Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ASLAN’ın çeşitli mali hukuk dergilerinde yayınlanmış hakemli ve hakemsiz makaleleri yanında vergi hukuku alanında çıkardığı iki kitabı daha bulunmaktadır.
Hâlâ İzmir Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.