Daha çok resim sanatı içerisinde kendine yer edinen kolaj tekniği, bir edebî tür olan romanda da yaşam alanı kazanır. Metot açısından her iki disiplin içerisinde de benzerlik gösteren kolaj, daha çok avangart sanat formlarını destekleyici niteliktedir. Bu bağlamda kolaj tekniği ile kuşatılan romanlar da genelde avangart romanlar olarak tasnif edilir. Romanda kolaj tekniği, kabaca farklı içeriklere, niteliklere, statülere sahip metinlerin romanın geneline, ana metne yayılmasıdır. Bu farklı nitelikteki metinlere sözlük ya da ansiklopedi maddesi, çalışma notu/müsvedde, dipnot, gazete yazısı, yemek tarifi, takvim yaprağı, mektup, günce örnek verilebilir. Kronolojik olarak önce modernist, sonra postmodernist romanlar içerisinde kendine sıkça yer edinmeye başlamıştır.
Tabii bununla birlikte bu ekoller ortaya çıkmadan çok daha önceleri de kolaj örneklerini metinlerde görmek mümkün. Ne var ki bir teknik olarak ve sistemli bir şekilde kullanılması ise daha çok modernist, postmodernist hareketlerin zamanına rastlar. Kolaj tekniği ile donatılan romanlarda eserin bütüncüllüğü seyrelmeye başlar. Bunun nedeni, romanın bir şekilde mutlaka neden-sonuç ilişkisine bağlı olmasıdır. Klasik anlamda; kahraman ya da yan karakterlerin çelişkileri dahi romanın bütünlüğüne katkı sağlar. Ne var ki kolaj tekniği bu çerçevenin dışına çıkılması demektir. Klasik okur bu nedenle kolajlı romanları yadırgayabilir bile. Başkişinin ya da yan karakterlerin romandaki serüveni anlatılırken araya serpiştirilen ansiklopedik bilgiler, makale ya da haber formatlı metinler, yani metnin yapısına “uygun olmayan” farklı metin parçacıkları, ortaya güçlü bir kolaj çıkarabilir.
Tutunamayanlar’da Kolaj Tekniği
Konunun başat örneklerinden biri Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanıdır. Bilindiği gibi Turgut Özben ve Selim Işık romanın merkezinde yer alır. Eserde tespit edilebilen kolaj parçaları Turgut Özben’in bölümlerinde karşımıza çıkar. Özben, Selim ile beraber yazdıkları kahraman biyografilerini, tesadüf ettiği bir makaleyi, Süleyman Kargı’dan aldığı dosyayı, Selim’in günlüğünü okuduğunda, devlet dairesinde tanıştığı kişi ile konuştuğunda, bir dizeyi şerh etmek için yazdığında okuyucuyu kolaj parçaları karşılar. Özben’in tüm bu eylemleri, romana kolaj tekniğinin sızmasını sağlar.
Ayrıca eserde ezilenlerin, tutunamayanların temsilcisi olarak karşımıza Hz. İsa çıktığında da kolaj tekniği varlığını korumaktadır. Dahası, romandaki yan karakterler de romanın zamanına sıçrarlar ve kendi hikâyeleri anlatıldığı sürece kahramanlardır. Böylece kolaj tekniği, geçmişte yaşayıp ölen kişilerin de romanın zamanı içerisinde vücut bulmasını sağlar. Bunun nedeni yazarın niyetinde saklıdır. Atay’a göre, “tutunamama” halinin tarihi, aynı zamanda insanlık tarihidir. Bu nedenle kolaj tekniği ile romanda karşımıza çıkan eski kişiler, yalnızca eski tutunamayanlar demektir. Romanın merkez kişileri Selim ve Turgut ise roman zamanına göre şimdiki tutunamayanlardır. Onlar öldüklerinde ise yerlerine yenileri gelecektir. Bu döngü sürüp gider.
Romanda Kolaj Tekniği Hakkında Küçük Bir Not
Burada zorunlu olarak Louis Aragon’u anmak gerekir. Romanda kolaj tekniği hakkında ilk kayda değer tanımı yapan kişilerden biri odur. Aragon şöyle der: “Şiir, roman gibi plastik olmayan sanatta, imzalı bir alfabeden sokakta yerden alınan bir mektuba kadar, kolajların var olduğunu kabul ettiğimiz andan başlayarak yazgısal olarak kolaj ve alıntıyı birbirine karıştırmaya, başkasının yazdığı şeyi ya da reklam, duvar yazısı, gazete makalesi vb. günlük yaşamdan alınan her metni kendi yazdığımız şeye aktarma işini kolaj olarak adlandırmaya başladık.”
Edebî eserlerde kolaj tariflerinin güçleşmesinin belli sebepleri var. Edebî eserlerde, içeriğin biçime taşınabilmesi kısıtlı imkânlarla -genelde kitap haline dönüştürülmesi ile- yapılır. Bu nedenle resim, müzik, tiyatro gibi diğer sanat dallarındaki yapısal durum, edebiyat için geçerli değildir. Özellikle plastik sanatlarda biçim, bizzat içeriğin kendisi dahi olma potansiyeli taşır. Edebiyat eserleri ise bunu ancak içeriği ile yapabilir. Belki bir nebze de bu içeriğin okura ulaştığı nesne ile. Edebi eserlerin yapısal olarak yaşadığı bu kısıtlılık, tüm estetizm girişimlerinin yalnızca içerikte gerçekleşmesine neden olur. Bu da somut biçim ögelerinin yerine, yoruma daima açık içeriğin elimize kalması demektir. Bu nedenle edebî eserlerde kolaj tariflerinin de bir standart yakalamak zor olmuştur.
Birkaç Kolaj Örneği Daha…
Şimdi ikinci örneğimize bakalım. İhsan Oktay Anar’ın Kitab-ül Hiyel adlı eseri de dikkat çekici kolaj örnekleri sunar. Eserde muhtelif mekanik aygıtlar ile ilgili çizimler vardır. Aygıtların düzeneği ile ilgili olan bu çizimler, romanın önemli kolaj parçalarını oluşturur. Debbabe, denizaltı, çeşitli silahların düzeneğinin çizimler ile gösterildiği bu bölümler, “harf” değil, “çizgi” olduğu için materyal bakımından da eserin geneli ile tür açısından ayrılır. Bir diğer örnek ise Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak eseridir. Yazarın Dar Zamanlar üçlemesinin ilki olan Ölmeye Yatmak içerisinde şiir, anı defterinden alıntılar, gazete haberleri kolaj parçacıklarını meydana getirir.
Sonuç
Sonuç olarak romanda kolaj tekniği, içeriği katmanlaştırmaktan ziyade biçimde kendisine bir yer edinir. Gelgelelim, bu tekniğin modernist romanlarla postmodernist romanlarda kullanım amaçları farklılık gösterir. Modernist roman -daha çok 20. yüzyıl- gerçekliği farklı boyutlarda da olsa yansıtmaya devam etmek amacıyla bu tekniği kullanır. Oysa postmodern roman yaklaşımında bu tekniğin amacı daha çok, okurun içeriğin akışına kapılmasını engellemektir. Yirminci yüzyılın modernist romanı, içinde bulunulan çağ gereği daha çok yabancılaşma, parçalanma, vaatlerin gerçekleşmemesi gibi olaylar gereği kolajı kullanmıştır. Buna karşın postmodernist yazar, üstkurmaca ve/veya metinlerarasılık ögesi olarak kolaj tekniğini alır ve kendi oyun evrenini yaratır.
Farklı pek çok disiplinde ve alanda içerik üretmeye, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü okuduğum üniversite yıllarında başladım. Görüyordum ki bu işte iyi ilerliyordum ve insanların geri bildirimleri de bu yöndeydi. Zaman geçtikçe kariyer ufkum daha da netleşmişti: Yazmak! E tabii bir de gezginliğin getirdiği fotoğraf çekme merakını eklemezsem boynu bükük kalır analogun.