“İntiharımı fenne tatbik edeceğim; şiryanlardan birinin geçtiği mahalde cildin altına klorit kokain şırınga edip buranın hissini ibtal ettikten sonra orasını yarıp şiryani keserek seyelan-i dem tevlidiyle terk-i hayat edeceğim. Kan akmakta iken her zaman şiryani sıkıca tutarak vesair tedbire müracaat ederek, muhafaza-i hayat mümkün olduğu halde azmimden nükul etmeyeceğim! Şairler söz ile pek çok kahramanlık satarlar; fakat fiiliyata gelince, böyle bir metanet göstereceklerinden pek emin değilim. Çünkü şu intihar, beyne bir tabanca sıkmak, kendini asmak veya suya atılmak gibi değildir. Onlara bir kere teşebbüs edilince, onu menetmek ihtiyari elden gider.”
1852’de “merhaba”sını, 1887’de “eyvallah”ını vermiştir dünyaya. Hakkında yazılanları araştırmak istediğinizde karşınıza ilk çıkacak ifadelerden biri, “Türk Edebiyatı’nın ilk pozitivisti ve natüralisti” olacaktır.
Bu genel ifadelerden Beşir Fuad özeline gelirsek, onun edebiyat sanatı ve bilimine gösterdiği “yararlar veya zararlar” konusunda burada bir bilimsel makale yazma çabasında olmadığımı belirtmek isterim. Çok daha ciddi ve kapsamlı bir bakış açısı yerine bugün burada, bir saplantının bir yazara nasıl kalıcı bir ziyarete geldiğine bakalım istedim. Yine de özet bilgiler vermek gerekirse Beşir Fuat’ın dahil olduğu Tanzimat Edebiyatı bakış açısının dışında bir duruşla, Emile Zola ile anılagelen “natüralizm”i edebiyatımıza sokan ilk isimlerden olduğunu ifade etmek yanlış olmaz.
Dolayısıyla Beşir Fuad’ın başta bilimsel yazılarla başlayan, daha sonra edebi eserler ve araştırmalarla seyreden yazı hayatına baktığımızda, bir pozitivist ve materyaliste uygun düşer şekilde, duyguyu geri plana atıp maddeyi ve fikri ağırlıkla öne çıkardığını görebiliriz. Bazı araştırmalarda onun, maneviyatı tamamen saf dışı bıraktığı söylense de Fuad’ın kendi ağzından bir ifadesindeki gibi “Hakikati hayale feda etmeme” önceliği ve çabasıyla davrandığını söylemek daha yerinde ve gerçekçi olacaktır. Konuyla ilgili bilimsel bir çalışma isteyenler, Orhan Okay hocanın “İlk Türk Pozitivisti ve Natüralisti Beşir Fuad” adlı eserine muhtelif kanallardan ulaşabilirler.
Bayat edebiyatçılar gibi burada Beşir Fuad anıldığında akla gelen ölümü ve intiharı övecek değiliz. Balzac, beyin felci geçirip ölmeden önce, Doktor Bianchan isimli zâtın çağrılmasını ister. Doktor uzun süre araştırılıp bulunamazken, bir süre sonra bu doktorun, İnsanlık Komedyası eserindeki bir karakter olduğu fark edilir. Son zamanlarını günde on sekiz saat çalışma, geçinme derdi ve fincanlarca kahveyle geçiren Balzac, artık gerçeklikten kopup yazdığı satırlara inanmaya başlamıştır. Balzac için sanat, saplantısı olmuştur.
Kapasitesizlikten gelen delilikle, dehadan gelen deliliği ayırmak lazım… Velhasıl, Beşir Fuad da bizim edebiyatımız için böyle farklı bir isimdir Buradaki farklılığı, edebi anlamdaki başarısı/başarısızlığı, eserlerinin edebi niteliği için değil, genel tavrı için söylediğimi belirtmek isterim..
Kendisinin, dönemi şartlarında yazdığı bilinen ve ortalarda olmayan 200 kadar eseri var ki Ahmet Mithat da bu sayıya ulaştığı için “yazı makinesi” diye adlandırılmıştı. Bu eserlerin teknik veya nitelik olarak başarılı olup olmadığı, bilimsel çalışmaların alanına girer elbette ancak bu kadar çok yazan bir insanın toplumla da kendisiyle de sorunları olduğunu söylemek zor olmasa gerek. Gidé’in dediği gibi, “İyi duygular kötü edebiyat doğurur.” Beşir Fuad’ı intihara iten, kuşkusuz, sosyal ve varoluşsal muafiyetleriydi. Annesinden kalan saplantılar, mutsuz evlilik, metres hayatı, sekteye uğramış, tutunamamış kariyer, doğru şeyleri yanlış memlekette savunmak ve tabi dönemin sanatçılarını adeta duman eden istibdat ve yıkılış sürecinin hezeyanları. Tüm bunların intihara sürüklediği bir adamın eylemini “pozitivist” bulmak, yani tamamen mantığa dayalı ve bilimsel temelli bulmak, ilk başta tabii ki zordur. Ancak Beşir Fuad ’ın intiharı alelade bir intihar değildir. Öncesinde bir asker olduğunu, Sırp ve Rus Savaşlarında, Girit İsyanı’nın bastırılmasında yer aldığını, diğer yandan meraklı ve deneyci bir kimyager olduğunu unutmamak gerekir. Üstelik, Tanzimat romanlarının sıkça bahsettiği, “yanlış Batılılaşmış”, mirasyedi, belki bir anlamda “hedonist” bir hayat yaşamasını da düştüğü boşluk ve dönem şartları çerçevesinde göz önüne almak gerekir. Kaynaklarda belirtilen bu gibi pek çok sebep içerisinde bence en çok düşünülmesi gerekeni, Beşir Fuad’ın bir tür “kalıtım saplantısı” sahibi olmasıdır. Zira annesi, zor bir akıl hastalığı sonrası can vermiştir ve bilimselliği esas almış materyalist oğlunun, kalıtımdan ibaret bir kadere sahip olduğunu düşünmesi ve bunu, temel bir saplantı haline getirmesi işten bile değildir.
Sosyal hayattaki heyezanları, evlilikleri, kadınları, karılarından ve metresinden olan çocukları, bu çocuklardan birinin hastalıklı ölümü de eklenince, onun bir saplantıdan çıkan karanlık fikriyatı ve hissiyatı daha anlaşılır hale gelir. Zira bu saplantının korkusu nedeniyle doktorları kendisine, anlık ve günlük yaşamasını önermiştir. Belli ki kendisine bir zaman biçmiş, zihinsel ve ruhsal limitin dolmasını beklemiş ve zamanı gelince de intiharını gerçekleştirmiştir. Ve işte Beşir Fuad’ı Beşir Fuad yapan şey, yazının başında, büyük üstad olarak gördüğü Ahmet Mithat’a seneler öncesinden haber verdiği şekilde, yani ölümünün son anına kadar olanları not almış olmasıdır. Şimdi böyle bir şeyi göze alıp pratik olarak başarmış bir adam karşısında, yazdıklarından tatmin olmaya hakkımız var mı yok mu, tartışılır; ama ben, tartışmasız bir duygu olarak saygımı sunuyorum Beşir Fuad gibilerine… Çünkü sanatın sancısına tutulmuş olanlar zaten ölmeye doğarlar ve uzatmalarını sayarlar. Hayat, artı sonsuzluktan eksi sonsuzluğa bir geri sayımdır ve hepsi bu kadardır onlar için.
Dolayısıyla bizlerin hayatlarının hiçbir önemi yok. Bizler bu hamurun içinde yer alan ufak malzemeleriz; mayayı yoğuran Beşir Fuad gibi insanlar. Ve yanlış anlaşılmamak adına yine altını çiziyorum: Bu kıymeti hak etmek için belirleyici olan ölmek değil, öleceğini bildiğin halde limit dolana dek kalemini, kılıcını, cetvelini, neşterini, yani neyi kullanıyorsan onu eskitmektir.
Netice itibariyle; neler mi düşünmüş, yazmış Beşir Fuad; buyurun:
**
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)