Tarihin tüm aşamalarında küçüklü büyüklü, kendi halinde ve görkemli yüzlerce ve binlerce medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu’da, karşılarında hiçbir güç duramayan dünyanın gördüğü en kuvvetli kadın örgütlenmesi Amazon kadınlarından, gördüğü her şeyi kıskanan ve fitne ile çekiştiren komşuluk ve akrabalıklara nasıl ulaşabildiğimiz sorusu pek de cevaplanamadan önümüzde duruyor. Reyting uğruna gencinden yaşlısına, diplomalısından cahiline kadar topyekun bir seferberlikle, gelin-kaynana, komşu-hısım-akraba ya da daha güzel görünmeye çalışan tüm kadınlar televizyonlarda birbirleriyle çekişip, birbirleriyle yarışıp, sözle, makyajla, kıyafetle, lezzetle ya da herhangi bir şekilde birbirlerini yer, birbirlerini gömmeye çalışırlarken, bir haksızlık sonucu cezaevine girmiş ve katilinden, hırsızına, seks işçisine kadar hayatlarındaki erkekler tarafından ezilip, örselenmiş kadınlarla tanışınca bütün hayatı değişen tiyatro oyuncusu ve yazar Gül Gülsün Yıldız’la yeni kitabı “Seni Koruyan Kadınlar Var Bu Dünyada”yı konuştuk ve kendisini tanımaya çalıştık…
—Röportaj: Efecan Keskin
Merhaba Gül Hanım, öncelikle kısaca sizi tanıyalım isteriz
Afyon’un Dinar ilçesinde doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Dinar’da okudum. Sonra üniversite okumak için Ankara’ya gittim. Hacettepe Üniversitesi’nde okudum. Üniversite ile beraber okulun tiyatro topluluğu ile tiyatro yapmaya sonrada Ankara Sanat Tiyatrosu’na gitmeye başladım. Okuldan sonra İstanbul’a yerleştim. Sadri Alışık Oyunculuk Okulu’na gittim, iki yıl sonra sanat kadrosuna seçildim. On iki yıldır Sadri Alışık Tiyatrosu oyuncusuyum.
“Seni Koruyan Kadınlar Var Bu Dünyada” isimli kitabınız raflardaki yerini aldı; bir cezaevi sürecinin sonucunda ortaya çıkmış bir kitap. Tutuklanmanıza sebep olan olay neydi, ne ile suçlandınız, paylaşmak ister misiniz?
Hacettepe Üniversitesi Öğrenci Derneği temsilcisi iken okulda yapılan bir alternatif açılış sonrası gözaltına alındım ve emniyette geçen on yedi gün sonunda korsan eyleme katılma suçlaması ile tutuklandım. On bir ay kadar cezaevinde kaldıktan sonra çıktım ve suçsuz bulundum. Devletten alacağım var yani.
Kitabın çok nahif ve sade bir dili var, yazar okuyucuya yazarlık taslamıyor, sanki kadınların hayatıyla okuyucu arasında bir köprü olarak konumlandırıyor kendini ve bundan çok mutlu. 🙂 Hayatınızın bu süreci hakkında ne söylemek istersiniz, nasıl bir tecrübeydi, neler hissettirdi?
Öncelikle teşekkür ederim. Burada yaşayan insanların hayatına ayna tutmak istedim. Bunu yaparken de onların anlatımlarını öne çıkarmak gerekti. Ben sadece onların hayatlarının acılarının anlatıcısıydım. İyi ki buradayım hiç demedim çünkü tutsaklık zor bir şey. Benim gibi özgürlüğüne düşkün bir insanın en son seveceği yer olurdu. Kendim gibi yaşayan ve düşünen insanların dışında toplumun her kesiminden insanı tanıdım orada, önyargılarım kırıldı. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, buzdağının ardının olduğunu gördüm. Çok aceleci ve sabırsızdım ama orada sabretmeyi ve dinlemeyi, dostluğun ve dayanışmanın çok kıymetli olduğunu öğrendim.
Kitabın ismi çok dikkat çekici, ilgi uyandırıyor. Hikâyelerden birinin de son cümlesi, gerçekten kadınlar birbirini koruyor mu bu dünyada?
Kitabın ismini H2O sahibi Özcan Bey koydu. Benim yaşadığım ortamlarda kadınlar birbirini koruyor. Beni koruyan kadınlar her zaman oldu ve benim koruduğum kadınlar. Bundan sonra da olacağına, daha da artarak devam edeceğine inanıyorum. Biz kadınlar birbirimize sahip çıkarsak dünya daha güzel bir yer olur.
Sizi tiyatro ve edebiyata yönlendiren şey neydi?
Tiyatro sahnesine ilk kez lise ikinci sınıfa giderken çıktım. Bir piyes sahnelemiştik. Sahneyi çok sevdim ama o yıllarda basketbol oynuyordum. Spor her zaman daha ön plandaydı. Üniversitede etkinlik olsun diye başladığım tiyatroya âşık oldum. Sonra basketbol ikinci sıraya düştü. Edebiyata olan ilgim çocuk kütüphanesinde kitap okurken başladı ilkokul yıllarımda. Okumayı, zaman zaman da yazmayı çok sevdim. Ama profesyonel olarak yazmaya sinema filmi yapmak için yazdığım hikayeler ve senaryolarla başladım. Bu arada yazdığım hikayelerden hiçbiri çekilmedi (gülüyor) ama yaz sonu birini çekmeye karar verdik.
Kadın hikâyeleriyle ilgili başka projeleriniz var mı, çekmeyi düşündüğünüz film yine ötekileştirdiğimiz kadınlardan mı?
Kadın hikâyeleri bitmez bende. Bu kitaptaki kadınları tiyatro sahnesine taşımak istiyorum. Yine bir genç kızın başından geçenleri roman olarak yazmaya başladım ama daha zamanı var onun. Öncelik tiyatroda. Kahraman kadınlarımı sahnede görmek istiyorum. Çekeceğimiz sinema filmi de ötekileştirdiğimiz insanlardan bir Ermeni genç ile Müslüman bir kadının dramı olacak.
Cezaevi süreçleri, üniversite, tiyatro ve edebiyat… Hepimiz gibi mücadele ve direnişle geçmiş bir hayatın bu noktasında gençlere, özellikle de genç kadınlara söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Ben mücadele etmeyi seven biriyim. Hayatta haksız bulduğum her şeyle mücadele ettim, etmeye de devam ediyorum. Zorlu yollardan geçtim ama bu zorluklar benim kişiliğimin şekillenmesini, hayata bakışımın netleşmesini, emeğe saygıyı, insana saygı ve sevgi duymayı öğretti. İnsan çekeceği çileye âşık olurmuş. Tekrar o yıllara dönsem aynı yollardan geçmek, aynı insanları tanımak isterim. İçimde hiç pişmanlık yok. Genç kadınlar öncelikle kendilerine güvensinler ve kendilerine saygı duysunlar. Gücümüzün farkında olursak her zorluğu aşarız. Bir de dayanışmayı asla unutmasınlar. Birbirlerinin elini tutarak güçlensinler. Tüm gençlik hayallerinin peşinden koşsun. Çünkü mutluluk parada pulda, şöhrette şatafatta değil, gerçekleşen hayallerdedir.