“Polisiye edebiyatta bilindik suçların dışına çıkılabilir mi?” sorusunu irdeleyen, aynı zamanda polisiye yazarları ve yazar adaylarına fikir ve ilham veren, Av. Oğuzhan Aslan’ın kaleme aldığı “Yerli Polisiyede Alternatif Suç Tipleri” yazı dizisinin yayınlanmış tüm bölümlerine BURADAN ulaşabilirsiniz.
3.BÖLÜMÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN | Siyasi Polisiye Çerçevesinde Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Amerikan kapitalizminin yarattığı sosyo-ekonomik durumun yansıması olarak ortaya çıkan ve Black Mask dergisinde Dashiell Hammett ve Raymond Chandler’ın öncülüğünü yaptığı yeni bir polisiye akımı başladı: KARA ROMAN.
Polisiyenin alışılagelmiş muamma faktörünün büyük oranda devreden çıktığı bu yeni türde suç ve suçlu bütün çıplaklığıyla ortadadır. Suçu kimin, ne şekilde işlediği, neden işlediği net olarak anlatılır. Bu yeni ekolde sefalet içinde yaşayan insanlar, göçmenler, işsizler, karaborsacılar, kaçakçılar, gangsterler, kumarbazlar, hayat kadınları, ırkçılar polisiyenin karakterleri arasına katılmıştır[1]. Muamma içeren polisiye romanın aksine nedenden sonuca gidilen bu yeni türde merak ögesinin yerini canlandırılan ortamın incelenmesi almıştır[2].
Kara romanın en önemli özelliklerinden biri de önceden işlenmiş bir suçun değil, olayla aynı zamansal çizgide ilerleyen bir suç hikâyesinin anlatılıyor oluşudur. Hiçbir kara roman anı biçiminde anlatılmaz. Anlatıcının geçmiş olayları kavrayarak ulaştığı nihai bir sonuç yoktur ve kahramanın hikâyenin sonunda sağ çıkıp çıkmayacağını bilemeyiz[3].
Yukarıda da belirttiğimiz gibi türün yaratıcısı olarak kabul edebileceğimiz isimlerden olan Dashiell Hammett’in özel dedektifi olan Sam Spade’in öykülerine yer verdiği kitaplar bu türün en popüler örneklerini oluşturmaktadır. Özellikle dilimize de çokça çevrilen Malta Şahini kitabı kara romanın kült eserlerindendir. Hammett bu eserinde kalemini adeta kamera gibi kullanır ve sanki yazmak yerine gösterir; bunun için Hammett’de gereksiz betimlemeler yoktur ki bu yaklaşımıyla romana, filmlerde görebileceğimiz büyük bir anlatım hızı kazandırır[4].
Kara romanın olayları resmetmedeki başarısı ve realist yanı, alışılagelmiş entelektüel ve kibar dedektiflerin yerini Raymond Chandler’ın meşhur karakteri Philip Marlowe gibi hapse bile girip çıkmış, zengin olmayan, yalnız, ikili ilişkilerde başarısız olmuş daha sert karakterlerin almasına sebep olmuştur. Ancak bu durum aynı zamanda kara romanın felsefik tarafını da daha iyi anlamımıza yardımcı olmaktadır. Çünkü okuyucu kimi zaman suçluyla, kimi zaman dedektifle empati kurmayı başarabilmekte ve bu sayede suçlunun suç işlemesine sebep olan psikolojik altyapıya da inebilmektedir. Léo Malet’in Kara Roman Üçlemesi’ni okuyacak olursanız bu tezimizde haklı olduğumuzu görebilirsiniz.
Bugün Altın Çağ Polisiye Romanları olarak adlandırdığımız, Edgar Allen Poe ile başlayıp Agatha Christie ile popülerliği yakalayan klasik muamma polisiyeleri yanında güncelliğini yitirmiş kara roman tipi polisiye romanlara ne yazık ki çok sık rastlayamıyoruz. Halbuki ünlü İspanyol polisiye yazarı Andreu Martín, “Saldırının olduğu kadar savunmanın da türüdür. O halde bizimki gibi rekabet gücü olan bir toplumda, gerçekte en iyi yazınsal türdür.” der kara roman için. Böyle olmakla birlikte kara romanın neden kan kaybettiğini sorguladığımızda karşımıza “yazarın tercihi” tespiti dışında bir sonuç çıkmıyor.
Yerli polisiye edebiyatımız açısından da durum çok farklı değil. Kara roman tipi polisiye eserlerin sayısı bir elin parmakları kadar. Karakterin bizzat kendisinin anlatıcı olduğu ve bu sebeple bir adı bile olmayan, okuyucunun kitapta kendisine durmak istediği yeri belirlemesine imkân tanıyan Suat Duman’ın üçüncü eseri Dünyanın Leşleri yerli polisiyede kara romanın en dikkat çeken örneğidir dersek hata etmiş olmayız. Suat Duman’ın bu eserinin dünyadaki örneklerden farkı ise yazarın karakterle aynı özellikleri taşımıyor oluşudur. Örneğin; Sam Spade fiziksel olarak da karakter olarak da yaratıcısı Hammett’e oldukça benzediği halde, Suat Duman kitabında karakterini kendinden bağımsızlaştırmıştır. Öyle ki bir röportajında[5] Duman, “Roman karakterinin leş dedikleriyle benim leş dediklerim aynı değil. Hatta ben olabildiğince bu kavramı kullanmam.” diyerek kara romanın alışılmış bu yanında farklılığa gitmiştir.
Kara roman olarak kabul edebileceğimiz yerli eserlerimizden bir diğeri ise Gökçe İspi Turan’ın ikinci kitabı Âdem Âdemoğlu’nun Tek Muazffer Günü romanı. Bir apartman yöneticisi olan Âdem’in evli ve çocuklu bir kadın olan Serra’ya olan aşkının etrafında dönen romanda karakterlerin gözünden ayrı bölümler hâlinde aktarılmaktadır suç hikâyesi. Tipik bir kara roman örneği olarak hikâyenin sonunu başlamadan öğrenen okur, yazar tarafından muammadan çok olayların nasıl geliştiğine yönlendirilmektedir.
Yerli polisiye edebiyatımızda kara roman için verebileceğimiz örnekler yukarıdakilerden ibaret olmasa da iki elin parmaklarını geçmiyor. Kara romanın yerli edebiyatımızda bu denli yalnız bırakılmasının önüne geçmemiz mümkün müdür diye kendimizi sorguladığımız zaman, okuyucu ile kara romanı barıştırma ve/veya tanıştırma çabasına girişilebilecek alternatif yollar olduğunu fark ettik. Bunlar içinde en dikkat çekebileceğine inandığımız seçeneğin ise kara roman çerçevesinde işlenebilecek suç tiplerini yazarların ve okuyucuların dikkatine sunmak olduğunu gördük. İşte bu yazımızda kara roman tipi bir polisiye eserde işlenebilecek ve ülkemizde sıklıkla karşılaştığımız suç tiplerinden biri olan “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçunu ele alacağız.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenen bu suç tipini kanun koyucu “Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” olarak tanımlamıştır. Görüleceği üzere kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak esasen bir kişiyi hukuka aykırı olarak tutsak etmektir. Kişinin seyahat özgürlüğünü engelleyerek belli bir yere gitmesini engellemek veya rızası hilafına bulunduğu yerden başka bir yerde olmaya mecbur bırakmaktır.
Kanun, suçun tanımını yaptığı birinci fıkrasında suç karşılığı olarak 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verileceğini düzenlemektedir. Ancak suçun işlenme şeklindeki değişiklikler, cürüm karşılığı öngörülen hapis cezasının sınırını da etkilemektedir. 109. maddenin ikinci fıkrasında, “Kişi (yani fail), fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” denilerek bu suçun nitelikli haline yer verilmiştir.
Bu suçun;
- a) Silahla,
- b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
- c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
- d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
- e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
- f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, işlenmesi halinde yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
Kanun koyucu ayrıca suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezaların yarı oranında daha artırılacağını düzenlemiştir.
Ülkemizde özellikle “kız kaçırma” olarak tabir edilen eylemin sıklıkla yaşandığı malumdur. Bu tip durumların bu kanun hükmü uyarınca cezalandırılması gerektiğini bir tarafa bırakarak, bu tip fillerin kara roman ekseninde nasıl romanlaştırılabileceğine dönük pratik bir çalışma yapalım isterseniz. Ne dersiniz?
Birazdan paylaşacağımız örnek olayımız gerçek bir dava dosyasından alıntılanmış ancak nispeten çeşitli değişiklikler yapılarak kaleme alınmıştır. İsimler hadisenin gerçek kahramanlarına ait olmayıp hikâyenin anlaşılabilir olması adına yazılmıştır.
ÖRNEK OLAY : Fabrikada işçi olan 55 yaşındaki Ali, kendisiyle aynı iş yerinde çalışan 30’lu yaşlardaki Mehmet’i çok sevmektedir. Çalışkan, dürüst ve muhafazakâr olarak tanıdığı Mehmet’in, üniversiteden henüz mezun olmuş yeğeni Ayşe ile evlenmesinin çok iyi olacağını düşünür. Bu fikrini Mehmet’le de paylaşır ve ona Ayşe’nin fotoğrafını gösterir. Mehmet fotoğrafı görünce onunla tanışmaya ve evlenmeye anında razı olur. Ayşe’nin amcası Mehmet, “Ben bugün Ayşe’yi alıp bir yere getireceğim ama ona senin geleceğini söylemeyeceğim. Sonra sen de haber vereceğim yere gelirsin. Orada sizi tanıştırırız ve Ayşe’yi evlenmeye ikna ederiz.” der. Dediği gibi de yapar. Yeğeni Ayşe’yi alarak bağ evine getirir. Burada bulundukları esnada Ali’nin haber vermesi üzerine Mehmet ve arkadaşı Mustafa da bağ evine gelir. Ayşe evvela durumu anlamaz. Amcası ısrarla Mehmet’le evlenmesi için ona telkinde bulunur. Mehmet de yıldırım aşkına tutulduğunu ve evlenmek istediğini söyler. Ancak Ayşe bunu kabul etmez. Bunun üzerine Amca Ali, Mehmet’e kızı kaçırmasını söyler. Üç erkek zorla kızı arabaya bindirirler ama çamura saplanan araba hareket edemez. Bu sefer Mehmet’in amcası Rıza’yı arayıp yardım isterler. Amca Rıza yardıma gelir. Araba çamurdan çıkarılır. Hep beraber Rıza’nın evine gelirler. Rıza haber verdiği için bütün sülale evde toplanır. Ailenin kadınları Ayşe’yi çok beğenir ve Mehmet’le evlenmeye razı etmeye çalışır. Ayşe korkusundan evlenmeye razı olduğunu söyler. Anne babasına haber vermek ister. Kendisine bir telefon verilir ve Ayşe annesini aradığı sırada yardım etmeleri için yalvarır. Amca Rıza bunun üzerine korkar ve kızı alıp karakola götürür. “Yeğenim Mehmet bir cahillik yapmış ve kızı kaçırmış. Ben kızın rızası olmadığını görünce aldım buraya getirdim. Kızı ailesine teslim edin.” demiş. Ayşe karakolda olup bitenleri anlatınca da kendi amcası Ali, onu kaçırmaya çalışan Mehmet ve arkadaşı, Mehmet’in amcası Rıza ve Ayşe’yi evlenmeye ikna etmeye çalışan kadınların tamamı evvela gözaltına alınır. Sonra da nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanır.
16 sanıklı bu dosya size çok abartılı gelmiş olabilir ama bugün devam etmekte olan bir davada cereyan eden hadiseler aşağı yukarı böyle. Müge Anlı’nın programına konu olabilecek, ses getirebilecek nitelikteki bu olayda en çok yara alan kişi olan kaçırılan kız (olaya göre Ayşe) ise ciddi bir bunalım geçirmekte ve tedavi olmaktadır.
“Hepsini anladık da hanedeki kadınlar ne demeye tutuklandı?” diye soranlarınız olacaktır. Hanenin kadın fertleri, bu suça yardım sebebiyle tutuklandılar. Çünkü suç işlemek gibi suç işlenmesine yardım etmek de kanunlarımızca, evrensel hukuk ilkelerine uygun olarak cezalandırılmaktadır[6].
Şimdi bu örnek olay üzerine kara roman ekseninde kalem oynattığımızı düşünün. Hikâyenin başlangıcından sonuna dek tüm fiillerin anbean işlenebileceği romanda, faillerin ve mağdurun psikolojik durumu ve suç sonucu ortaya çıkan durum ve yaptırımlar, süreklilik arz edecek şekilde, ağır tasvirlere girişmeden, tıpkı bir sinema filmi gibi heyecanlı ve bir o kadar da dramatik bir şekilde ele alınabilir. Özellikle Ayşe’nin yaşadığı travma ve Mehmet’in sıradan bir işçiden gözü dönmüş bir suçluya dönüştüğü evrelerin işleneceği bu öyküde kara romanın tüm ögelerine yer vermek mümkün. Gözden kaçan bu suç tipi, yerli polisiye edebiyatımız adına kara romanın bilhassa yerli okuyucu nezdinde itibar kazanmasını ve alışkanlık yaratmasını sağlayabilir. Aynı zamanda polisiye edebiyatımız yeni bir suç tipi ile de tanışır.
Yerli polisiye edebiyatımızın zenginleştirilebilmesi adına neler yapılabileceğini ve hangi suç tiplerinin işlenebileceğini konuşmaya devam edeceğiz.
**
[1] VARIM, Suphi: Dedektif Hikâyeciliğinde Altın Çağ, Kara Roman’a Yenildi Mi?, 221B Dergi 1. Sayı, s.30
[2] Kaynak: https://www.polisiyedurumlar.com/2015/07/polisiye-roman-turleri.html, Erişim: 14.03.2019, Saat: 23.24
[3] TODOROV, Tzvetan: Polisiye Romanın Tipolojisi, Kaynak: https://oggito.com/icerikler/polisiye-romanin-tipolojisi/22929, Erişim: 14.03.2019, Saat: 22.32
[4] ÜYEPAZARCI, Erol: Kara Romanın Kurucusu ve Kural Dışı Bir Yazar, 14.12.2012 tarihli Akşam Gazetesi, Kaynak: https://www.aksam.com.tr/kitap/kara-romanin-kurucusu-ve-kural-disi-bir-yazar–154127h/haber-154127
[5] https://t24.com.tr/k24/yazi/adaletin-pesinde-bir-suclu,538
[6] Tutuklama şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği yahut bu suç için öngörülen ceza karşısında tutuklama tedbirinin doğru olup olmadığı hukuki bir tartışma olduğundan bu yazıda bu hususlara yer verilmemiştir.
Av. Oğuzhan ASLAN
1989 yılında Oltu’da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde Vergi Hukuku ve Vergi Hukuku Uygulamaları bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
2015 senesinde Kıyamet Günlüğü & Kayıp Hanedan isimli ilk polisiye romanı yayınlandı. 2018 yılında Çınar Yayınları’ndan çıkan Kanlakarışık adlı polisiye öykü derlemesinde bir öykü ile yer aldı. Ayrıca 221B adlı derginin 2 ve 12. sayılarında birer öyküsü yayınlandı.
2017 yılında gerçekleştirilen ve Cüneyt ÜLSEVER ile Suphi VARIM’ın konuşmacı olarak katıldığı “Polisiye Yazarlarının Gözünden Suçun Toplumsallaşması ve Adalet” adlı panelde moderatör olarak yer aldı.
Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alan ASLAN’ın çeşitli mali hukuk dergilerinde yayınlanmış hakemli ve hakemsiz makaleleri yanında vergi hukuku alanında çıkardığı iki kitabı daha bulunmaktadır.
Hâlâ İzmir Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.