Biraz konuşalım.
Bu cool girişe rağmen aslında sadece ben yazacağım, sen de
okuyacaksın. Ama cümlelerim, içinde bir yerlerde soru işaretlerinden en az iki
halkalı bir zincir yarattığında, yine konuşmuş sayılacağız.
okuyacaksın. Ama cümlelerim, içinde bir yerlerde soru işaretlerinden en az iki
halkalı bir zincir yarattığında, yine konuşmuş sayılacağız.
Bu blogda yazdıklarım benden bir şeyler taşımalarına rağmen,
pek çoğu bu yazı kadar “kişisel” değil. Evet,
bu kişisel bir yazı olacak çünkü içimi dökmeye ihtiyacım var. Bak güzel
kardeşim, istediğin Tanrı’ya tap, istediğin tarikata mensup ol, istediğin
ideolojiye inan ya da hiçbirine inanma. İstersen kendi dinini kur. İnkar
edemeyeceğimiz bir gerçek var: Her birimizin varlığı, dibi görünmeyen
evren(ler)deki zerreliği ile kendi çapındaki devasalığı arasında gidip gelir.
Ve her birimizin hikayesini, bu iki farklı uçtan hangisine daha çok önem
verdiğimiz belirler.
pek çoğu bu yazı kadar “kişisel” değil. Evet,
bu kişisel bir yazı olacak çünkü içimi dökmeye ihtiyacım var. Bak güzel
kardeşim, istediğin Tanrı’ya tap, istediğin tarikata mensup ol, istediğin
ideolojiye inan ya da hiçbirine inanma. İstersen kendi dinini kur. İnkar
edemeyeceğimiz bir gerçek var: Her birimizin varlığı, dibi görünmeyen
evren(ler)deki zerreliği ile kendi çapındaki devasalığı arasında gidip gelir.
Ve her birimizin hikayesini, bu iki farklı uçtan hangisine daha çok önem
verdiğimiz belirler.
Yaşadığın hayatı, ülkeyi ve dünyayı iplemesen de veya ölümüne
ciddiye alsan da sen, ben ve hepimiz, hayatlarımızdan birer hikaye yaratmaya
muktediriz. Yani o çok aradığın, istediğin, arzuladığın şeyler aslında senin
hikayenin bir parçası. Sen öldükten sonra belki dünyanın senden haberi
olmayacak ama etrafındaki insanların, sevenlerin ve sevmeyenlerin için seninle
ilgili geriye kalacak ipucu, arzuladıklarının seni belirlemesi ile senin onları
belirlemen arasında gidip gelecek. Daha Türkçe bir ifadeyle söylemek gerekirse;
eğer sen de herkes gibi hayatının aşkını, hayalindeki evi, hayalindeki arabayı,
hayalindeki işi arıyorsan, yani senin önemli varlığınla ilgili her şeyi bu
dünyevi ve standart şeylere bağladıysan ne olacağını söyleyeyim: Bir süre sonra
beklediğin şeye dönüşeceksin. Ya bir taş yığını, ya motoru ve tekerlekleri olan
bir alet, ya ruhsuz ve rutin bir ofisteki masa, ya beklediği sevgilinin asla
gelmeyeceğini artık anlamış ve bunun acısını, sanki istediği olmuş gibi
davranarak dindiren bir manyak olacaksın.
ciddiye alsan da sen, ben ve hepimiz, hayatlarımızdan birer hikaye yaratmaya
muktediriz. Yani o çok aradığın, istediğin, arzuladığın şeyler aslında senin
hikayenin bir parçası. Sen öldükten sonra belki dünyanın senden haberi
olmayacak ama etrafındaki insanların, sevenlerin ve sevmeyenlerin için seninle
ilgili geriye kalacak ipucu, arzuladıklarının seni belirlemesi ile senin onları
belirlemen arasında gidip gelecek. Daha Türkçe bir ifadeyle söylemek gerekirse;
eğer sen de herkes gibi hayatının aşkını, hayalindeki evi, hayalindeki arabayı,
hayalindeki işi arıyorsan, yani senin önemli varlığınla ilgili her şeyi bu
dünyevi ve standart şeylere bağladıysan ne olacağını söyleyeyim: Bir süre sonra
beklediğin şeye dönüşeceksin. Ya bir taş yığını, ya motoru ve tekerlekleri olan
bir alet, ya ruhsuz ve rutin bir ofisteki masa, ya beklediği sevgilinin asla
gelmeyeceğini artık anlamış ve bunun acısını, sanki istediği olmuş gibi
davranarak dindiren bir manyak olacaksın.
Yukarıda iki uçtan bahsetmiştim. Etrafımız, kendini evrende
zerre kadar küçük gören ya da kendini evrenin
merkezinde gören delilerle dolu. Onlar ulaşacaklarını sandıkları şeylerin
peşinde. Eğer biraz okuduysam, gördüysem ve yaşadıysam biliyorum ki bu hayattan
tatmin olarak ayrılmak isteyen, çareyi bir şeylerin peşine düşmekte veya düşmemekte
değil, varamayacağını bildiği halde yola devam etmekte buluyor. Varışı
bilmediğin bir gidiş, menzili bilmediğin bir parkur, hedefe gerek duymayan bir
yolda oluş… Neyse, asıl bahsetmek istediğim bu anti-NLP zırvaları değil. Zaten
bunu bir türlü tam olarak anlatamıyorum kimseye.
zerre kadar küçük gören ya da kendini evrenin
merkezinde gören delilerle dolu. Onlar ulaşacaklarını sandıkları şeylerin
peşinde. Eğer biraz okuduysam, gördüysem ve yaşadıysam biliyorum ki bu hayattan
tatmin olarak ayrılmak isteyen, çareyi bir şeylerin peşine düşmekte veya düşmemekte
değil, varamayacağını bildiği halde yola devam etmekte buluyor. Varışı
bilmediğin bir gidiş, menzili bilmediğin bir parkur, hedefe gerek duymayan bir
yolda oluş… Neyse, asıl bahsetmek istediğim bu anti-NLP zırvaları değil. Zaten
bunu bir türlü tam olarak anlatamıyorum kimseye.
İçimi dökmek istediğim şey şu: Kendini ne zerre olarak ne de
merkez olarak görenlerdenim; evren(ler)in büyüklüğü içerisindeki yerim ile
kendi anlamlı hayatımdaki yerimi dengeleyerek yolda olan ve hep yolda olacak
olan biriyim ben. Hissedilmesi zor ama hissedilince hiçbir şey bu his kadar tat
vermiyor. Böyle insanlar, hayatlarının değişen süreçlerine, süreçlerin
getirdiği yeni arayışlara kıymet ve hassasiyet gösterir. Ama bir arayışın tüm
hayatını ve çevresini değiştirmesine izin vermez. O sürecin getirdiğini süzer
ve yeni bonuslarla bir level atlar. Köşeme çekilip berrak şeyler düşünmeye
çalıştığım şu günlerde çok geç fark ettiğim, değiştirmek için kendimi
parçaladığım bir şey var, klişe bir duygu: Vicdan…
merkez olarak görenlerdenim; evren(ler)in büyüklüğü içerisindeki yerim ile
kendi anlamlı hayatımdaki yerimi dengeleyerek yolda olan ve hep yolda olacak
olan biriyim ben. Hissedilmesi zor ama hissedilince hiçbir şey bu his kadar tat
vermiyor. Böyle insanlar, hayatlarının değişen süreçlerine, süreçlerin
getirdiği yeni arayışlara kıymet ve hassasiyet gösterir. Ama bir arayışın tüm
hayatını ve çevresini değiştirmesine izin vermez. O sürecin getirdiğini süzer
ve yeni bonuslarla bir level atlar. Köşeme çekilip berrak şeyler düşünmeye
çalıştığım şu günlerde çok geç fark ettiğim, değiştirmek için kendimi
parçaladığım bir şey var, klişe bir duygu: Vicdan…
Yakınlarım benim için “köşeli adam” derler, dakikam dakikamı
tutmaz, iki dakika önce can ciğerken bir anda terslemeye, eleştirmeye, yerin
dibine sokmaya başlarım. Övünmüyorum. Ama bu “köşe”lere rağmen, şöyle bir son 5-6
seneme bakınca, gereksiz vicdanımın, kararlarımın önüne geçtiğini fark ediyorum.
tutmaz, iki dakika önce can ciğerken bir anda terslemeye, eleştirmeye, yerin
dibine sokmaya başlarım. Övünmüyorum. Ama bu “köşe”lere rağmen, şöyle bir son 5-6
seneme bakınca, gereksiz vicdanımın, kararlarımın önüne geçtiğini fark ediyorum.
Bunu anlatma sebebim, benim gibi düşünenlerin olduğunu
hissetmek. Bir evin bütçesi zor durumdaysa o ev huzursuzdur. Ama tüm ülke
krizdeyse “En azından herkes aynı” fikri biraz olsun rahatlatır. Ben de
öyleyim. En azından başkaları da var benim gibi, diyerek sakinleşmek istiyorum.
hissetmek. Bir evin bütçesi zor durumdaysa o ev huzursuzdur. Ama tüm ülke
krizdeyse “En azından herkes aynı” fikri biraz olsun rahatlatır. Ben de
öyleyim. En azından başkaları da var benim gibi, diyerek sakinleşmek istiyorum.
Yanımda olmasını istemediğim veya başka bir şekilde yanımda
olmasını istediğim çok insan var aslında. Hepimiz gibi. Birileri kırılmasın,
beni kötü biri sanmasın diye, kafam ve ruhum çok başka yerlerdeyken, bedenim
çok başka yerlerde yıllardır. İnsan ne kadar köksüz, bağımsız da olsa
etrafındakiler manzarayı kapatabiliyor. İnsanın etrafındaki tüm olumsuz
insanlar, hep iyi ama yanlış olurlar. İyilik-kötülük
ve doğruluk-yanlışlık meselesini
karıştırmayalım. İyi insanların çoğu yanlış insanlardır, o kadar yanlışlardır
ki iyi olduklarına sevinemezsiniz bile. Bazen yaşama biçimi size uymadığı için
yanlıştırlar, bazen hayatınızda konuşlandıkları konum yüzünden… Hele bir de
benim gibi, insanlardan beklentilerinizi sıfıra indirmişseniz ve buna rağmen
etrafınız bir türlü durulmuyorsa, işte o zaman çileden çıkarsınız.
olmasını istediğim çok insan var aslında. Hepimiz gibi. Birileri kırılmasın,
beni kötü biri sanmasın diye, kafam ve ruhum çok başka yerlerdeyken, bedenim
çok başka yerlerde yıllardır. İnsan ne kadar köksüz, bağımsız da olsa
etrafındakiler manzarayı kapatabiliyor. İnsanın etrafındaki tüm olumsuz
insanlar, hep iyi ama yanlış olurlar. İyilik-kötülük
ve doğruluk-yanlışlık meselesini
karıştırmayalım. İyi insanların çoğu yanlış insanlardır, o kadar yanlışlardır
ki iyi olduklarına sevinemezsiniz bile. Bazen yaşama biçimi size uymadığı için
yanlıştırlar, bazen hayatınızda konuşlandıkları konum yüzünden… Hele bir de
benim gibi, insanlardan beklentilerinizi sıfıra indirmişseniz ve buna rağmen
etrafınız bir türlü durulmuyorsa, işte o zaman çileden çıkarsınız.
Lise son sınıftayken bir sevgilim vardı, üniversitenin ilk yılı yarılanınca ondan ayrılmaya
karar verdim. Kendimi keşfettikçe onunla hiçbir ortak noktam olmadığını fark
ettim. Sonra sırf kapıdan ağlayarak çıkıyor diye “Tamam dur, ayrılmayalım”
dediğimi hatırlıyorum. Sırf ağladığı için… Aradaki 7 senede çok şey değişti ama
bu aptallığım halen sürüyor dostum. Ben de herkes gibi “Bir şey bittiyse
bitmiştir” tavrını çok iyi sergiliyorum. Ötekilerden farkım, sergilediğimin
aksine için için kaynıyor olmam. Derdim aslında konuşmadığım insanla barışmak
değil, yolumu ayırdığımla yeniden birleşmeyi arzulamak değil. Derdim,
birilerinin hafızasında temiz bir sicil bırakmak.
karar verdim. Kendimi keşfettikçe onunla hiçbir ortak noktam olmadığını fark
ettim. Sonra sırf kapıdan ağlayarak çıkıyor diye “Tamam dur, ayrılmayalım”
dediğimi hatırlıyorum. Sırf ağladığı için… Aradaki 7 senede çok şey değişti ama
bu aptallığım halen sürüyor dostum. Ben de herkes gibi “Bir şey bittiyse
bitmiştir” tavrını çok iyi sergiliyorum. Ötekilerden farkım, sergilediğimin
aksine için için kaynıyor olmam. Derdim aslında konuşmadığım insanla barışmak
değil, yolumu ayırdığımla yeniden birleşmeyi arzulamak değil. Derdim,
birilerinin hafızasında temiz bir sicil bırakmak.
Bu son cümleyle kendimi haklamaya çalışmıyorum. Aksine, bu
son cümle, yani aslında çoğumuzun “vicdan” dediği şey insanın en rezil, en
menfaatçi duygusu. Edebiyat yapmak için değil, samimiyetle söylüyorum. “Ciğerli
olmak” manasındaki vicdanla, “Aman kötü düşünmesinler” vicdanı çok farklı ve dengelemesi
zor duygular.
son cümle, yani aslında çoğumuzun “vicdan” dediği şey insanın en rezil, en
menfaatçi duygusu. Edebiyat yapmak için değil, samimiyetle söylüyorum. “Ciğerli
olmak” manasındaki vicdanla, “Aman kötü düşünmesinler” vicdanı çok farklı ve dengelemesi
zor duygular.
Geçmişimi dillendirmeyi sevmem ama… Bundan 5-6 yıl önce, henüz
çoğu şeyin farkında değilken hastalıklı bir aşka tutulmuştum. Hayatıma girmesi
ve çıkması 6 ay sürmüştü ama girdiği hayatımla çıktığı hayatım aynı değildi
artık. Onun bana bu kadar zarar vermesi, başlı başına ona özel bir durum da
değildi aslında. Çocukluğumdan beri uyumsuz, muhaliftim ben. Sadece 19 yıl
boyunca mide bulantımı yenip insanlarla uyum kurmaya, sosyal olmaya çalıştım
ama ya başaramadım, ya ortamın salağı oldum ya da safdışı bırakıldım.
Bahsettiğim sevgilimin bana bu kadar zarar vermesi, bu 19 yıllık bardağın
taşması olmuştu sadece. O yüzden beni aldatmış olmasını çok düşünmemeye
çalıştım. Ama işte bana yaptığı şeyler, sonra onun gelişine dostlarımın vurması,
bende önüne geçemediğim bir saplantı oluşturdu: Vicdan…
çoğu şeyin farkında değilken hastalıklı bir aşka tutulmuştum. Hayatıma girmesi
ve çıkması 6 ay sürmüştü ama girdiği hayatımla çıktığı hayatım aynı değildi
artık. Onun bana bu kadar zarar vermesi, başlı başına ona özel bir durum da
değildi aslında. Çocukluğumdan beri uyumsuz, muhaliftim ben. Sadece 19 yıl
boyunca mide bulantımı yenip insanlarla uyum kurmaya, sosyal olmaya çalıştım
ama ya başaramadım, ya ortamın salağı oldum ya da safdışı bırakıldım.
Bahsettiğim sevgilimin bana bu kadar zarar vermesi, bu 19 yıllık bardağın
taşması olmuştu sadece. O yüzden beni aldatmış olmasını çok düşünmemeye
çalıştım. Ama işte bana yaptığı şeyler, sonra onun gelişine dostlarımın vurması,
bende önüne geçemediğim bir saplantı oluşturdu: Vicdan…
“Nalet olsun içimdeki
insan sevgisine” demiyorum, dikkat. Sevgilimin ve dostlarımın bana
yaptıklarını başkalarına yapmamam gerektiğine öyle körkütük takılmıştım ki
artık birileri kırılmasın diye tüm agresifliğime, tüm eleştirilerime ve
yükselttiğim sesime rağmen yine onların istediğine geliyordum. Annemin rahmetli
dedesi de böyleymiş. Kars ağzıyla “Bu ne biçim yaprak sarmışşığız, agaç gibi”
der yine de o sarmayı yermiş. Genlerde mevcut belli ki. Bektaşi torunuyum, belki de tarih boyunca en çok zulme maruz kalan topluluklardan birinin doğal üyesi olduğum için de vicdan duygusu bu kadar ağır basıyordur.
insan sevgisine” demiyorum, dikkat. Sevgilimin ve dostlarımın bana
yaptıklarını başkalarına yapmamam gerektiğine öyle körkütük takılmıştım ki
artık birileri kırılmasın diye tüm agresifliğime, tüm eleştirilerime ve
yükselttiğim sesime rağmen yine onların istediğine geliyordum. Annemin rahmetli
dedesi de böyleymiş. Kars ağzıyla “Bu ne biçim yaprak sarmışşığız, agaç gibi”
der yine de o sarmayı yermiş. Genlerde mevcut belli ki. Bektaşi torunuyum, belki de tarih boyunca en çok zulme maruz kalan topluluklardan birinin doğal üyesi olduğum için de vicdan duygusu bu kadar ağır basıyordur.
Hah güzel dostum, işte söylemek istediğim yere geldim
nihayet: Birileri gelip geçerken sana vicdan gibi bir saplantı bıraktığında,
aslında iyi bir insan olmuyorsun, biliyor musun? Vicdan insanı iyi yapmıyor,
sinsi ve hesapçı yapıyor. Vicdan,
insanın insanca davranmasını engelleyen hastalıklı bir duygu… Aslında herkes
için en doğrusunu, en mantıklısını biliyorsun ama sırf insanlar sana “İyi biri”
desin diye tavizlerini parmaklarına jilet yapıp kendini tokatlıyorsun. Aylar,
yıllar geçiyor, sen yanlışların içerisinde olduğunu bildiğin halde “İyi biri”
olduğuna inanmak ve inandırmak için planlarını, hayallerini erteliyorsun. Çünkü
insanlar, bütün yaşayışlarını, günlük ve uzun vadeli planlarını “illüzyonlar”
üzerine kurmuş dostum. Evin, arabanın, işin ve eşin “ideal” formlarını yaratıp
ona inandırılıyorlar. Her şeyin modası var, “illüzyon”un sempatik adı. Dizilerde, filmlerde, romanlarda
idealleştirilen “kahraman”lık illüzyonu yüzünden hepimiz ya bir kahraman olmaya
ya da kahraman bulmaya programlıyız.
nihayet: Birileri gelip geçerken sana vicdan gibi bir saplantı bıraktığında,
aslında iyi bir insan olmuyorsun, biliyor musun? Vicdan insanı iyi yapmıyor,
sinsi ve hesapçı yapıyor. Vicdan,
insanın insanca davranmasını engelleyen hastalıklı bir duygu… Aslında herkes
için en doğrusunu, en mantıklısını biliyorsun ama sırf insanlar sana “İyi biri”
desin diye tavizlerini parmaklarına jilet yapıp kendini tokatlıyorsun. Aylar,
yıllar geçiyor, sen yanlışların içerisinde olduğunu bildiğin halde “İyi biri”
olduğuna inanmak ve inandırmak için planlarını, hayallerini erteliyorsun. Çünkü
insanlar, bütün yaşayışlarını, günlük ve uzun vadeli planlarını “illüzyonlar”
üzerine kurmuş dostum. Evin, arabanın, işin ve eşin “ideal” formlarını yaratıp
ona inandırılıyorlar. Her şeyin modası var, “illüzyon”un sempatik adı. Dizilerde, filmlerde, romanlarda
idealleştirilen “kahraman”lık illüzyonu yüzünden hepimiz ya bir kahraman olmaya
ya da kahraman bulmaya programlıyız.
İşte içten içe bastıran “iyi olma, kahraman olma” ideali,
vicdan sandığımız bu saplantıyı tetikleyen asıl şey. Ben de bir zamanlar
birilerinin kahramanı olmak istiyordum; ders verdiğim öğrenciler, tavsiye
verdiğim, etkileyici cümlelerle yol gösterdiğim insanlar, sevgi sözcükleriyle
kendimi de vaatlerimin reelliğine inandırdığım kadınlar oldu. Ama görüyorum ki
her şey, illüzyonu sürdürmek için programlanmış beyinlerimizin ürünü.
vicdan sandığımız bu saplantıyı tetikleyen asıl şey. Ben de bir zamanlar
birilerinin kahramanı olmak istiyordum; ders verdiğim öğrenciler, tavsiye
verdiğim, etkileyici cümlelerle yol gösterdiğim insanlar, sevgi sözcükleriyle
kendimi de vaatlerimin reelliğine inandırdığım kadınlar oldu. Ama görüyorum ki
her şey, illüzyonu sürdürmek için programlanmış beyinlerimizin ürünü.
Çok zaman kaybettim. İdealleştirilmiş iyi insanlardan olmak,
birilerinin kahramanı olmak için onların istedikleri gibi yaşayarak çok zaman
kaybettim. Birazdan çok önemli bir karar cümlesi gelecek gibi duruyor değil mi?
Hayır, bu bir karar değil durum yazısı. Şu tespitleri yaparken bile
hayatlarından geçtiğim insanlara, vaktiyle bana verilen zararı vermemek için
aklım çıkıyor. İlahi adaletin cezalandırıcılığından korkuyorum. Bu korku
yüzünden kafamın içindekiler sürekli ilerlese de kendim ne bir adım ileri, ne
bir adım geri atabiliyorum.
birilerinin kahramanı olmak için onların istedikleri gibi yaşayarak çok zaman
kaybettim. Birazdan çok önemli bir karar cümlesi gelecek gibi duruyor değil mi?
Hayır, bu bir karar değil durum yazısı. Şu tespitleri yaparken bile
hayatlarından geçtiğim insanlara, vaktiyle bana verilen zararı vermemek için
aklım çıkıyor. İlahi adaletin cezalandırıcılığından korkuyorum. Bu korku
yüzünden kafamın içindekiler sürekli ilerlese de kendim ne bir adım ileri, ne
bir adım geri atabiliyorum.
Bitirmeden önce özetleyeyim: Vicdan bir saplantıdır.
Menfaatçidir. “Başkaları zarar görmesin” kılıfı altında “İyiliğimin namı
yürüsün” sinsiliği vardır. İnsanın kendisi olmasına, kendi huzurunu kurmasına
engel olur.
Menfaatçidir. “Başkaları zarar görmesin” kılıfı altında “İyiliğimin namı
yürüsün” sinsiliği vardır. İnsanın kendisi olmasına, kendi huzurunu kurmasına
engel olur.
Şimdi gelelim bunun en üst seviyedeki zararına: Gün gelir,
vicdanın bu olayına uyanırsınız. Kurtulmak istersiniz, gerekirse kötü adam
olmak pahasına olması gerekeni oldurmaya karar verirsiniz. Ve bunun için
gereken tüm adımları attığınızda, tüm şartları sağladığınızda, artık atacak
adımınızın olmadığını, elinizde gücünüz, refleksiniz, hevesiniz kalmadığını
görürsünüz. Vicdan sandığınız ego pompasını, sosyal sus payı fabrikasını
beslediğiniz her gün, hem akıntıya karşı kürek çeker, hem de ondan kurtulsanız
da kullanmaya gücünüz kalmadığını görürsünüz. Hiçbir bağımlılık, bir hataya bağımlı olmaktan zararlı değil.
vicdanın bu olayına uyanırsınız. Kurtulmak istersiniz, gerekirse kötü adam
olmak pahasına olması gerekeni oldurmaya karar verirsiniz. Ve bunun için
gereken tüm adımları attığınızda, tüm şartları sağladığınızda, artık atacak
adımınızın olmadığını, elinizde gücünüz, refleksiniz, hevesiniz kalmadığını
görürsünüz. Vicdan sandığınız ego pompasını, sosyal sus payı fabrikasını
beslediğiniz her gün, hem akıntıya karşı kürek çeker, hem de ondan kurtulsanız
da kullanmaya gücünüz kalmadığını görürsünüz. Hiçbir bağımlılık, bir hataya bağımlı olmaktan zararlı değil.
korayim cok iyi ozetlemissin vicdan freni patlak arabaya bile bile binmektir.cenk alkan
vicdanlı insan egoist insan mı ?
Vecd hali belki senin deyiminle "ciğerli olma" hali başka bir şey. İkisini karşılaştırmak ya da birleştirmek, vicdanlı insan egoist insan mı sorusunu doğuruyor, "gen bencildir" yaklaşımından habersizce…
Benim soru işaretlerime gelecek olursak, genin hep kendini sağlamak yönünde sonuçlara neden olduğunu, yani genin bencil olduğunu söylersek, vicdandan arınma meselesi de buna mı bağlıdır yoksa, artı bir çaba mı gerektirir? (Bahsettiğin üzere, karşıdakini kırmamak adına yapılan vicdan eylemlerinden bahsediyorum.)
İkicisi, genler de çevresine uyum sağlama, maksimum yararı edinme gibi davranışlar gösteriyor. İnsanların bunu yapıyor olması ya da engellemeye çalışması neden bu kadar büyütülüyor ki?
Yorumlar ve sorulara teşekkürler, beyin fırtınası ve dertleşme tadında, güzel oldu.
1-vicdanlı insan egoist insan mı ?
Bütün yazı boyunca aslını bunu sorguladım; sonuç odaklı düşündüğümüzde gerçekten, saf bir "karşılık beklememe" duygusu mümkün mü? Ben henüz öyle olmayı başaramadığım için bu yazıyı yazdıran sancıyı taşıyorum. Ama yazıda da söylediğim gibi; bütün olay yolda olmakta, varamamakta. Varacağımız net cevaplar yok.
2-genin hep kendini sağlamak yönünde sonuçlara neden olduğunu, yani genin bencil olduğunu söylersek, vicdandan arınma meselesi de buna mı bağlıdır yoksa, artı bir çaba mı gerektirir?
Yaşadıklarımdan öğrendiğim şey, bu dünyayla ilgili her şey artı bir çaba gerektirir ve çoğunlukla bu bir işe yaramaz:)
3-İkicisi, genler de çevresine uyum sağlama, maksimum yararı edinme gibi davranışlar gösteriyor. İnsanların bunu yapıyor olması ya da engellemeye çalışması neden bu kadar büyütülüyor ki?
İnsanın, kendini sosyal bir varlık olarak var etmekteki ısrarından. Ya da sadece bu dünyada olmanın sıkıntısından.