Fanzincilik, özellikle son on-yirmi yıllık dönemde bir yanıyla hareketlenip güçlenen, bir yanıyla da moda deyimle gitgide “trend”leşen, dolayısıyla kimi örneklerde içi boşaltılmaya doğru giden bir iş.
Yaklaşık 80’lerin sonundan 2000’lerin başına dek içerik, dil ve/veya yayımlanma yöntemi itibariyle öyle veya böyle oluşmuş bütün yerli karşıkültür/altkültür yayıncılığının 2000’lerden bugüne ağza sakız bir “yeraltı edebiyatı” başlığı altında algılanmaya başlaması ve ne yazık ki eksik, yanlış bir algılamayla yorumlanması ile bugün “yeraltı” tanımının/kategorisinin de içinin boşaldığını görmek işten bile değil –tabii böyle bir tür gerçekten varsa…
Burada, kendi adıma artık üzerine düşünmekten/konuşmaktan hayli yorulduğum ve açıkçası “tanımlanma çabası” açısından gereksiz de görmeye başladığım “Yeraltı Edebiyatı” ifadesi üzerinde tekraren konuşmayacağım. Dediğim gibi: En çok da gereksiz görüşümden. Zira hemen her alanda olduğu edebiyatta da nitelikli üretim ve tüketimde uzun yıllar ısrarcı olduğunuzda, Nihat Genç’in tabiriyle “edebiyatı karşılıksız sevdiğinizde” belli dönemlerin ısrarla moda haline getirmeye çalıştığı ve kafa karıştırıp daha nitelikli üretimden/tüketimden alıkoyan konularına kafa yormak da istemiyorsunuz. Bunu sakın ola bir üst ağız, bir ununu eleyip eleğini asma kibri gibi algılamayın; sanatla ilişkinizi doğru dinamikler üzerine kurduğunuzda kibir bir yana kişilerin ve isimlerin gitgide flulaştığını ve ürünlerin/işlerin öne çıktığını görebilirsiniz.
Yine de ısrarla “yeraltı” üzerine kafa yormak isteyenler varsa, vaktiyle daha heveskâr bir gençken yazdığım ve halen düzeltilmeye muhtaç yerleri olan ama düzeltmeye de hiç isteğimin olmadığı “Yeraltı Edebiyatı’na Giriş” derlememi BURADAN okuyabilirsiniz.
Toparlayayım; Fanzin Apartmanı‘nın oluşturduğu fanzin ağı, yanlış bir ifade olmayacaksa “örgütlenmesi” ve fankit hareketi, işbu geçiş döneminin kalabalık, puslu ortamında fanzin üretiminin ve tüketiminin en ayakları yere basan örneklerinden biri oluyor. Fanzincilik/karşıkültür/altkültür/yeraltı olayını küfür, seks, uyuşturucu ve kaybetmenin görkemliliği gibi algılayanların aksine bu tuzakların hiçbirine düşmeksizin iyi emek verilerek üretiyor bu hareket.
Efe Elmastaş’ın derleyip toparladığı “Yayınevi Rüyası” ise temelsiz bir yayıncılık eleştirisinden ziyade günün durumunu nesnel verilerle ortaya koyan bir toplama olarak karşımızda. Gayya kuyusu haline gelmiş, okumayan yayıncıların, küstah editörlerin, okutmak yerine satmaya odaklanmış yayınevlerinin hegemonyasında iyi niyetli, nitelikli ama yorgun editörlerin azınlık halinde direndiği yerli yayıncılık sektörünü ele alan ve bunların karşısında neyi nasıl yapacağını merak eden genç yazarlar, amatör kalemşörler için de bir rehber niteliğinde.
Üzerine konuşulacak, tartışılacak noktalarının da yer aldığı ve aslında bunların açık yüreklilikle konuşulduğu bir ortamın özlemini tekrar hatırlatan Yayınevi Rüyası’nda emeği geçen herkesi, başta Efe Elmastaş olmak üzere, tebrik ederim.
KalemKahveKlavye’nin önümüzdeki günlerde çeşitli online platformlardan yayımlanacak dergisinin ilk sayısında “Bugünün Edebiyatı: Değişim mi, Çöküş mü, Geçiş mi?” dosyasında da etraflıca ele alacağımız bu konuların yanı sıra yakında sitede açacağımız “Atölye” kategorisinde de sürekli surette konuşacak, tartışacağız.
İyi okumalar…
Koray Sarıdoğan
PDF’i aşağıdaki pencerenin altında yer alan ok tuşlarıyla yönlendirerek okuyabilir, BURADAN indirebilirsiniz.
Yayınevi Rüyası (2)