KalemKahveKlavye’de “Kentler ve Müzik” serisi gibi müzik yazıları kaleme alan Özgür Atmaca‘dan yeni bir seri: Sorular. İlk bölümünü okumakta olduğunuz serinin diğer yazılarına BURADAN ulaşabileceksiniz.
—Görsel: Alev Aysun Atmaca
**
…
Kulak ver sayfalara…
Şimdi tutun, ama “Ben rehber değilim sadece yolu biliyorum,” diyen Cioran’ın elini.
“Su dişidir. Sakinliği buradan gelirken, öfkesinde sığınacak liman bulamazsınız,” yazan bir tapınak burası ve “ İnsan kendi aydınlığından şüphe duymalıdır,” felsefesiyle aydınlanan bir gökyüzü var.
Bak hemen sağında bir çocuk;
“Seçkin müzik için doğaçlamayı terk etmeyen…”
7 yaşında dahi, 11 yaşında seyyah, 25’te âşık, 35’inde ölü bilge çocuk.
Durmadan yazan çocuk… Ahh Mozi…!!
Fowles köşede, yine hırçın;
“Kaos ve Düzen çatışıp, aynı yatağa girerler”,
“Ben varım demek ben yoktum demektir”
ve
“Eyleme başvurmadan insanları sevip devleti yönetebildiğin gün tanrılığı düşünebilirsin İnsan!” diye bağırıp duruyor!
Ve sorular, hep sorular!?
Sınırsız, ölçüsüz!
“İnsanlar sevilmekten ve nefret edilmekten hoşnut, çünkü varlığın en büyük işareti bu,” diyenle, kedisinin piyano üzerinde koşmasından Kedi Füg’ünü yazan Scarlatti’nin ,“Bilim vücutsuz kılarken, sanat vücut verir,” tezini doğrulaması mantıklı mı?
“Ses mi gürültü mü?” sorusunu soranlar; bu bir melodi eksikliğidir ve bunun anlaşılması lazım.
Dünyanın fizyolojisi değiştiği gün, Tıp-Müzik-Kimya evrenselliğinin de sorgulanması gerekebilir.
Malatya’da ağıt yakanlara “Keyneni Başı” derler. Bu bilinebilir ama Portekiz denizcilerinin evlerine dönmedikleri zaman kadınlarının FADO denilen ağıtı yaktığı bilinmez ise bu sadece gelenekselcilik olur.
“Ölüm insanın bir daha konuşamaması değil konuştuklarının bir daha anlaşılamaması durumudur”dan hareketle; her ağıt ölüye yakılmaz, dönmeyene de yakılır diyebilir miyiz?
Mozart’ın bir berberi var, bakın diyor ki: “Siyah tüm enerjilerin toplamıdır.”
Katolik Âraf’ı Limbo Fun Club;
Babası olmasa bu kadar içine kapanıp yazar mıydı? (Kafka)
Aloysia ile evlenmesine babası izin verseydi, bugün Sihirli Flüt dinliyor olur muyduk? (Mozart)
Babasının diktiği ağaçları özlemese Ağaç ve Doğa’yı yazar mıydı? ( R. John Fowles)
Eyy! İnsan
Ben Sisifos efsanesinin lanetli kaya yuvarlayıcısıyım.
Gökyüzü ilk dinlerden beri kutsal sayılırken aynı ben;
“Gökyüzünü, silahla, ışıkla, havai fişekle, sesle, topla ısrarla vurmaya yemin etmiş insanların” arasındaydım.
Oysa “Bilim ve sanat iç içedir ve hayal gücü bilgiden önemlidir,” diyenler de vardı burada.
Ama,
Sönmüş yıldızların ışığı bizlere ulaştığında, gökyüzünde 16. yüzyıla baktığıma inandığım zaman,,
Dil’e “Şiir’in görüngübilimidir,” diyen,
Ezoterizm, simgebilim, simya ve türlü fikir vaveylasının ürettiği,
Victor Hugo’nun, “Sanat, dünyaya müdahale etmenin en güzel biçimidir” tezini, romanlarında 40.000 değişik kelime kullanarak delik deşik ettiği,
Tuğ müziğinden Sagulara, Kâmlardan Chopin romantizmine, Beethoven’ın senfonik şairliğine, 12 ses müziğinden, makamsal müziğe kadar olanlar da bana tutunma gücü veriyor.
Eski ahit “Söz çoğaldıkça anlam azalır,” der. Bu sebepten artık susmak lazım..
Tabii ki şiirle bitecek,
“Sevgili ağacım inşallah sen kuruduğunda biz başka mahalleye taşınmış oluruz.”[1]
[1] Orhan Veli Kanık.
1981 İstanbul Doğumlu.
SAÜ Türk Müziği Lisans,
KOÜ Yüksek Lisans,
AÖF Sosyoloji
R.John Fowles ,W.A.Mozart ve A.Veysel’i çokça sever..
Profesyonel Öğrenci
Eğitimci, Okur-Yazar
Müzik yazıları yazmaya çalışıyor.
Beni bir oraya bir buraya götüren bir yazı…Tebrik.
Efsane olmuş
Mukumemmel anlatmaya gerek yok