Gerici, öfkeli kalabalık oteldeki sanatçı ve aydınları yakarken ben televizyonun karşısında öylece bakıyordum. Sesleri seçiyordum. Haber spikerinin ve kalabalığın seslerini… Çaresizce ve çocukça ezildiğimi hissettiğimi hatırlıyorum. Yakılabileceğimi, nefretle yüzlerce kişi tarafından öldürülebileceğimi kafama sokan o görüntüler hayatımın boyasının altında yanık izidir hala.
Kalemleri, kafiyeleri, ezgileri, düşünceleri yaktıklarını sandılar. Güneşten geliyordu her biri, hilkat garibesi üç beş yobazın ateşiyle yanmazlardı. Yanmadılar.
Yedi yaşındaydım, insanlar yanarken onları seyredebilen insanlar olduğunu öğrendim. Kravatlı, üniformalı, saygın insanlar. Sakallı, ermiş, bilmiş insanlar. Çıkarcı, vicdansız, kansız insanlar. Yedi yaşındaydım, o insanlar gibi olmamam gerektiğini anladım. “İnsan” dendiğinde aklıma onlar gelmemeliydi. Bu yanık kokusu, bu kekremsi acı…
“Tekbir…”
“Tekbir…”
Hayır.
Hayır. Hayır.
Hayır. Hayır.
Geliyorlar.
O gece o otelde olduğumu gördüm rüyamda. Sabahına herkesin kurtulması için dua ettiğimi hatırlıyorum. “Sanırım” demeyeceğim bu sefer, kesin bilgi: Son duamdı. Yukarı doğru açılan ellerine lanet eden çocuk olarak acının üstüne kendimle gurur duydum. Artık yananların tarafındaydım. Geliyorlar. Dört bir yandan geliyorlar. Çocukluğumun kahraman itfaiyecileri ölüyor önce. Oyuncaklarımın arasındaki polis arabasının içindeki polisler düşüyorlar yere sonra. En son doksanların o meşhur kahramanları bitiyor gözümde, askerler. Yedi yaşında bir sivil, bir devletsiz, bir dinsiz, bir yanan, bir barışsever, bir aydın ve kim bilir belki de memlekette kendini yerleştirecek figür bulamadığı için yerli bir Batman. Geliyorlar. Geldiler. Etrafımızı sardılar. Ateşler içinde kıvranıyorum. Kulağımda o zamanlar yabancı olduğum bağlama sesi. Gözlerimde henüz
tanışmadığım Metin Altıok dizeleri:
O gece o otelde olduğumu gördüm rüyamda. Sabahına herkesin kurtulması için dua ettiğimi hatırlıyorum. “Sanırım” demeyeceğim bu sefer, kesin bilgi: Son duamdı. Yukarı doğru açılan ellerine lanet eden çocuk olarak acının üstüne kendimle gurur duydum. Artık yananların tarafındaydım. Geliyorlar. Dört bir yandan geliyorlar. Çocukluğumun kahraman itfaiyecileri ölüyor önce. Oyuncaklarımın arasındaki polis arabasının içindeki polisler düşüyorlar yere sonra. En son doksanların o meşhur kahramanları bitiyor gözümde, askerler. Yedi yaşında bir sivil, bir devletsiz, bir dinsiz, bir yanan, bir barışsever, bir aydın ve kim bilir belki de memlekette kendini yerleştirecek figür bulamadığı için yerli bir Batman. Geliyorlar. Geldiler. Etrafımızı sardılar. Ateşler içinde kıvranıyorum. Kulağımda o zamanlar yabancı olduğum bağlama sesi. Gözlerimde henüz
tanışmadığım Metin Altıok dizeleri:
“İzin Verin De
Benim bu
dünyada bir yerim olmadı,
dünyada bir yerim olmadı,
Kuytu
gövdemi saymazsak eğer.
gövdemi saymazsak eğer.
Gövdem ki
varla yok arası,
varla yok arası,
Hem varlığa,
hem yokluğa değer.
hem yokluğa değer.
Ama yüreğim
hiç solmadı.
hiç solmadı.
Bir gül koklayayım
izin verin de.
izin verin de.
Ben yaşama
da, ölüme de inandım;
da, ölüme de inandım;
Tamamlarlar
sanırdım eksiklerimi.
sanırdım eksiklerimi.
Çarşıları
hep birlikte gezerdik;
hep birlikte gezerdik;
Biri
dostumsa, sevgilimdi öteki.
dostumsa, sevgilimdi öteki.
İkisinin
adını yan yana andım.
adını yan yana andım.
Bir soluk
alayım izin verin de.”
alayım izin verin de.”
Geliyorlar
baba!
baba!
Yalnızız baba!
Sabah uyandığımda her yer duman, her yer kül. İnsan külü.
Yedi yaşındaydım yanmayı seçtim. İçim yandı yıllarca ve yanacak. Sönmeyecek aydınlığın manifestosu, memleketin bilinci olana kadar. Her yerimle girerim yeşil, kokmuş ateşinize. Ben yedi yaşında öğrendim insan yakılan memleketin çocuğu olduğumu. Buz gibi ölürüm, cehenneminizde
üşürsünüz.TÜM GEZGİNCİ ERDEM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN
üşürsünüz.TÜM GEZGİNCİ ERDEM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN
Mühendis / Yazar. Çeşitli kitap eklerinde kitap inceleme / eleştiri yazıları çıktı. Kalemkahveklavye site ve dergisinde öykü, deneme, kitap incelemeleri yazmaya devam ediyor.