Duy bu ince gürültüyü, akıyor; sessizlik bu.
Dinle, hiçbir şey duyulmazken ne duyduğunu dinle – Paul Valéry’nin bu tavsiyesine uyup dinleyebilir miyiz sessizliği yoksa yaşadığımız gürültü çağında unuttuk mu ne olduğunu? Bugünlerde birçoğumuz için sessizlik, doldurulması gereken tekinsiz bir boşlukken, kimilerimiz de sessizliğin hikmetini yeniden öğrenmeye çalışıyor. Alain Corbin’den Sessizliğin Tarihi, Kolektif Kitap etiketiyle raflarda.
Fransa’nın yaşayan en önemli tarihçilerinden biri kabul edilen Alain Corbin gürültünün mekândan uzaya her yeri işgal ettiği bu çağdan hareketle, sessizliğe eğitici bir değer atfedilen, konuşmanın nadide görüldüğü çağlara bakıyor Sessizliğin Tarihi ‘nde. Sessizlik sesin yokluğu değil de meditasyonun bir koşulu olarak çıkıyor karşımıza, tefekkür ve derin düşünüş olarak; sözün tezahür ettiği içsel bir yer olarak…
Sessizliği deneyimleme biçimlerinin, sessizlik arayışlarının muazzam çeşitliliğini ve geçirdikleri evrimi edebiyat ve düşünce metinlerine, resim ve sinemaya atıflarla irdeleyen Corbin sessizliğin tarihi üzerine bir ilk çalışma olarak gördüğü Sessizliğin Tarihi ‘nde, insanın sessizlikle ilişkisinin yaşam için ne kadar kurucu olduğuna dair önemli ipuçları veriyor.
Sessizliğin Tarihi Üzerine Yorumları
“Duyular üzerine harikulade çalışmalarından biri olan (…) sessizliği, onun seslerini ve anlamlarını araştırdığı bu kitabı müthiş bir cevher.” John Merriman, Yale Üniversitesi – Tarih Bölümü
“Alain Corbin tarih yazımını yeni alanlara genişletmekte dünyaca ünlü. Sessizliğin Tarihi’nde bunu daha da ileri götürüyor: Tarif edilmesi güç, çokyönlü bir kavramın tarihini anlatmakla kalmıyor, onun felsefesi, teolojisi ve edebiyatına da giriyor.” Robert Tombs, Cambridge Üniversitesi
“Bu kitap fikirlerle dolu: resmi ‘sessiz söz’ olarak ele alıyor; yazıyı sessizliğin kesintiye uğraması olarak; Tanrı’nın sessizliğindeki acımasızlığı; ormanların, sütliman denizlerin ve karın sessizliğindeki derinliği anlatıyor.” Times Higher Education
“Duyular üzerine çalışan Alain Corbin tarihçilerin görmezden geldiği bir konuyu, sessizliği ele almaya cüret ediyor. ‘Gürültünün yokluğu’ndan fazlası olan bu kitap yüzyıllar boyunca yazar ve şairleri büyülemiş sessizliğin binbir özelliğini gözler önüne seriyor.” Le Point
“Duyulur olanın –duyuların ve duyarlığın– tarihi konusunda otorite kabul edilen yazarın ele aldığı konular listesine artık sessizliği de ekleyebiliriz.” David E. Cooper in Los Angeles Review of Books
“Sessizliğin Tarihi bir girdabın ortasındaki sessiz vaha gibi baştan çıkarıcı.” The Independent
Sessizliğin Tarihi Yazarı Alain Corbin Kimdir?
Fransa’nın yaşayan en önemli tarihçilerinden Alain Corbin Paris I-Sorbonne Üniversitesi, Tarih bölümünde emeritus profesördür. On dokuzuncu yüzyıl Fransa’sı üzerine uzmanlaşmıştır. Duyular, temsiller ve beden konusundaki çalışmalarıyla dünyaca ünlü bir otorite kabul edilir. Annales Okulu’nda yetişmiş Corbin okulun kurucularından Lucien Febvre’in tarihçilik anlayışına paralel örnekler vermiştir. Koklama ve duyma deneyimleri, toplumsal imgelem, cehalet, eril arzu gibi konular üzerine kitapları vardır. Ayrıca iki ciltlik duygular tarihi Histoire des émotions’un (Seuil, 2016) editörlerindendir.
Sessizliğin Tarihi · ALINTILAR
“Bu kitapta geçmişteki sessizliği, onu arama yöntemlerini, verdiği hisleri, disiplinlerini, taktiklerini, zenginliğini ve ifade ettiklerinin gücünü hatırlatarak sessiz olmayı yani kendimiz olmayı yeniden öğrenmeye katkı sunmayı amaçlıyorum.”
“Günümüzde sessiz kalmak zor, sessiz kalamamak da insana huzur ve sakinlik veren o iç sözü duymamızı engelliyor. Toplum bize durup kendimizi dinlememizden ziyade bütünün parçası olabilmemiz için gürültüyü kabullenmemizi telkin ediyor. Bundan ötürü bizzat bireyin yapısı değişime uğruyor.”
“Sanılanın aksine, en önemli mesele kentsel alanlardaki gürültünün şiddetini artırması değil. Aktivistlerin, yasa koyucuların, sağlık bilimcilerin, desibel ölçümü yapan teknisyenlerin çabaları sayesinde kesin olarak anladık ki şehrin gürültüsü 19. yüzyıldakinden daha sağır edici değilmiş. Asıl yenilik, hiperortam ve sürekli bağlantı haliyle beraber bireyin de bundan ötürü kesintisiz söz akışına maruz kalarak sessizlikten korkmaya başlaması.”
“Max Picard hayvanlarda görülen ‘yoğun sessizlik’ üzerinde durur. Ona göre hayvanlar ‘insanlara kendi varlıklarıyla birlikte sessizliği aktarır (…) Sessizliği sürekli insanların önüne koyarlar’. Hayvanlar ‘sessizliğin imgeleri’dir zira onların sessizliği taşlaşmış bir kütle gibi ağırdır. Hayvan ‘sessizlikten vahşi bir şiddetle kurtulmaya çalışsa da ona zincirlerle bağlı’dır. Hayvanlar arasında özellikle kedi adeta simgesi olduğu sessizliği mesken tutmakta ustadır, ki sinemacılar da onun bu niteliğinden bol bol yararlanır.’”
“Thoreau kırlarda ya da koruluklarda gezintiye çıktığında ‘sesin sessizlikle neredeyse bir olduğunu, sessizliğin yüzeyine varınca sönüveren bir kabarcık olduğunu (…), sessizliğin zayıf bir sesletiminden ibaret olduğunu ve işitme sinirimize ancak yarattığı tezatla hoş geldiğini” deneyimler. ‘[Ses] bu tezatlık nispetinde, sessizliği yükselttiği ve yoğunlaştırdığı ölçüde armoniye ve ezgiye dönüşür.’ Bu da Thoreau’yu şu sonuca götürür: ‘Yalnızca sessizlik duyulmaya değerdir.’ Sessizliğin de ‘tıpkı toprak gibi derinliği ve değişken bir verimliliği vardır.’”
“Sessizlik nedamet ruhunun parçası ve insanlardan ayrı düşmenin cezasıdır. Kopuşu ve tecridi açığa vurur, kendini unutmanın koşulu ve beden için duyulan kaygıdan arınmanın göstergesidir. Sessizlik
bilhassa dua etmenin koşuludur, kişiyi ilahi olana kulak vermeye hazırlar. Ruhani alıştırmayı mümkün kılar, sözden farklı dillere yani derunun, ötenin, meleklerin dillerine ulaşmayı sağlar.”
“Pek çok birey Margaret Parry’nin dile getirdiği görüşü paylaşmıştır: ‘Sahici bir yaşama kavuşmak istiyorsak sessizliğin manastırını kendi benliğimizde inşa etmek kaçınılmazdır.’”
“Susmayı bilmek ve ketumiyet 18. yüzyılın sonundan itibaren hızla yükselişe geçen özel alanın bizatihi temelini oluşturur. Özel alan sırra ya da en azından bir sırrın dolaşımının keskin çizgilerle sınırlandırılmasına dayanır. Sessizliğin etki alanının belirlenmesi grubun etki alanını da şekillendirir.”
“Max Picard’a göre sessizlikten doğan söz ‘sessizlikle bağı kalmadığında’ güçsüzleşir, ‘sessizlikten, sessizliğin bereketinden uzak kaldığında’ cılızlaşır zira söz sessizliğin diğer yüzü ve yankısıdır. ‘Söz sessizlikte nefesini tutar ve içini yeniden yaşamın özüyle doldurur’, ‘her sözde o sözün nereden geldiğini belirten sessiz bir şeyler vardır’ ve ‘iki kişinin sohbet ettiği ortamda daima bir üçüncü kişi mevcuttur ki o da sessizliktir, konuşanları dinler.’”
“Lessing’e göre resim sessiz şiirdir. Daha sonraları Eugène Delacroix da bu konudaki görüşünü dile getirir: ‘Sessizlik daima kendini dayatır (…). Sessiz sanatları yani Poussin’in kendine meslek edindiğini söylediği o sözsüz şeyleri yeğlediğimi itiraf etmeliyim. Söz patavatsızdır; gelip sizi bulur, dikkatinizi celbeder (…). Resim ve heykel ise sanki daha ciddidir: Sizin onların yanına varmanız gerekir.’ Resmin ‘sessiz cazibesi de aynı ölçüde güçlüdür ve bu güç, gözlerinizi ona her çevirişinizde adeta artar.’”
“İnsanın kendine asla sessizlikte olduğu kadar hâkim olmadığı gerçeği en başta hükümdar için geçerlidir.”