Youtube’da Serdar Başkan olarak tanınan ve çocuklar tarafından çok sevilen Serdar Aksu ile Epsilon Yayınevi’nden çıkan yeni kitabı Serdar Başkan’la 50 İcat üzerine konuştuk…
Çocukluğundan beri bilime ilgili olan Serdar Aksu, Youtube’daki videolarıyla çocukların dikkatini çekiyor. Yeni kitabı Serdar Başkan’la 50 İcat’ta dünya tarihine yön veren önemli icatların şaşırtıcı hikâyelerini paylaşıyor. Kendisiyle kitabı ve icatların günümüze nasıl ulaştığı üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik… -Röportaj: Damla Karakuş
“BENİ FEN ÖĞRETMENİ VEYA GERÇEKTEN BİLİM İNSANI SANANLARIN SAYISI ÇOK FAZLA”
– Serdar Bey bize biraz kendinizi anlatır mısınız? Siz kimsiniz, daha bilmediğimiz neler yapıyorsunuz?
39 yaşındayım. Evliyim, 2,5 yaşında Devin adında bir kızım var. Üniversitede gazetecilik eğitimi aldım. Yani en azından okuduğum bölümümün adı buydu. 2004 yılında AA Kocaeli Bürosu’nda muhabirliğe başladım. Şimdi ne durumda olduğundan bağımsız, o dönem kurum gerçekten bir okul gibiydi. Yazma becerilerimin çoğunu burada edindim diyebilirim. Sonrasında on yıl kadar gazete ve dergilerde muhabirlik, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptım. Gazetecilikte ilerleyebileceğim bir ortam kalmadığını görünce internet yayıncılığına yöneldim. Maalesef devam ettiremediğim bilim, teknoloji ve doğa blogları yazdım. Sonrasında internetten video yayını yapan bir platformda çalışmaya başladım. Ardından Youtube’da yayınlanmak üzere eğlence videoları üreten bir yerde çalışmaya başladım. Kısacası aslında editördüm, metin yazıyor, yazılanları derleyip toparlıyordum, ama bir süre sonra kamera önünde de yer almaya başladım. Tam zamanlı bir iş olarak buna halen devam ediyorum.
– Peki icatlar, deneyler vs. bunları yapma amacınız nedir? Bu merakınız ilk ne zaman ve nasıl başladı?
Deney konusu aslında biraz rastlantısal gelişti. Çalıştığım yayın şirketi az önce bahsettiğim gibi Youtube’da yayınlanan videolar üretiyor. Bir dönem deney videoları aşırı popülerdi, aslında hâlâ da çok izleniyor. Herkes çılgınca deneyler yapıyordu. Hepsi bir şekilde okullarda kitaplarda olan şeyler olmasına rağmen insanların bunları izlemeye olan ilgisi ortaya çıkınca biz de hatırı sayılır sayıda deney videosu çektik. Birilerinin bunları hazırlaması ve uygulaması gerekiyordu ve halihazırda bu tür işlere en meraklı insan ben olduğum için deneyleri ben hazırlayıp yapmaya başladım. Bilime olan ilgim çocukken evde bulup karıştırdığım ve büyüdükçe de okuyup anlamaya başladığım dev Bilim ve Teknik Dergisi arşivi ile çeşitli teknik ve bilimsel yayınlar oldu galiba. Derginin her bir sayısını en az üçer kez elden geçirmişimdir. Keza ansiklopediler de öyle. Ebeveynlere de bir tavsiye vermiş olayım evde çocukların ulaşabileceği yerlerde doğru kitapların ya da dergi vs. olması çok önemli. Popüler bilime oluşan ilgim hayatım boyunca da devam etti.
– Çocuklarla aranızda Youtube kanalı aracılığıyla nasıl bir bağ oluştu? Size ulaşıyorlar mı?
Beni fen öğretmeni veya gerçekten bilim insanı sananların sayısı çok fazla. Dahası ben sayısalcı bile değilim. Kamera önüne geçtiğim dönemde sürekli deney videoları çekip yayınladığımız için böyle sanıyorlar. (Gülümsüyor.) Şöyle söylemem gerek, bizim kuşağımız TV izleyicisi olarak yetişti. TV’nin yeni ve en özgür olduğu yıllarda, günde dört-beş hatta daha fazla saat TV izliyorduk. Ekrandaki insanlar da doğal olarak bizde büyük ilgi ve hayranlık uyandırıyordu. Takip edeceğimiz basılı yayınlar dışında da bir medyamız yoktu. Son on yıldır ise Youtube ve benzeri birçok mecra ortaya çıktı ve buralarda işini çok ciddiye alan yayıncılar var. Genç kuşak ve özellikle çocuklar, bu mecralara bizim kuşağın televizyona bağlandığı gibi bağlanmış durumda. Dolayısıyla bu mecraların popüler isimleri de tıpkı TV yıldızları gibi takip ediliyor. Üstelik bu tek taraflı ve tek kanallı bir takip hali de değil. Örneğin sevdiği Youtuber’ı Instagram’dan da takip ediyor, Tiktok’ta ne yapıyor diye de bakıyor. Bu kanallardan size doğrudan ulaşma imkânları var. Ulaşıyorlar da. Çünkü o an aklından geçen şeyi anında sizinle paylaşabiliyorlar. Artık bu sevgi ifadesi de olabiliyor, tepki de olabiliyor.
“BİLİM ANLATMAYI ÇOK SEVİYORUM, İMKÂNIM OLSA TAM ZAMANLI OLARAK SADECE BU İŞİ YAPARIM”
– Kitaplarınız hakkında geri dönüşleri nasıl?
Bir popüler bilim kitabı yazma düşüncem hep vardı, ancak bunun marketingini yapacak imkânım olmadığı için hayata geçiremiyordum. Sosyal medyadaki tanınırlığım bunun için bir fırsat yarattı. İlk kitabımın ilk imza gününü yaklaşık 300 kişiyle yaptık. Bu inanılmaz bir duyguydu. Bence doğru üslûp ve doğru konularla ilerlendiğinde bütün çocuklar ve gençler popüler bilim okumaya bayılıyor. İlk kitabımda böyle oldu. Gerçekten hem çocuklardan hem ebeveynlerden yüzlerce olumlu mesaj aldım. Beni daha mutlu eden bir şey de şu: Yayımlanan ilk kitabım pek çok çocuğun da okuduğu ilk kitap oldu ve çoğu bunu bayılarak okudu. İkinci kitabım Serdar Başkan’la 50 İcat da aynı şekilde… Yayımlanalı daha çok kısa süre olmasına rağmen onlarca olumlu geri dönüş aldım.
– Yine tuhaf sorulara yanıtlar aradığınız biraz uçuk kaçık bir kitapla karşımızdasınız: Serdar Başkan’la 50 İcat. Bu kitabın yazılma hikayesi nedir? Nasıl karar verdiniz?
Ben bilim anlatmayı çok seviyorum. İmkânım olsa tam zamanlı olarak sadece bu işi yaparım. (Gülümsüyor.) İlk kitapta daha çok gündelik hayatın arkasındaki bilimi anlatmaya çalışmıştım. Serdar Başkan’la 50 İcat ise hayatımızın içinde olan, hayatımızı temelinden etkileyen şeylerin bilimini anlatmaya çalışıyor. Bugün sadece uzaktan kumandasının tuşuna basıp çalıştırdığımız ve bize yeryüzünde cenneti sunan klimanın arkasında muazzam bir bilim var. Daha ilginç olan bu teknolojiyi ortaya çıkarak gereksinimin, bugün onu ana kullanış amacımızdan çok farklı olması.
– Nedir peki süreci?
Adamlar matbaa binası çok rutubetli, mürekkep kâğıda dağılıyor, müşteri mızmızlanıyor diye Carrier’e gidip bir makine sipariş ediyor. Carrier de basınç kaybeden gazların ısı kaybetmesinden yararlanıp matbaanın nemini alan bir makine yapıyor. Nemi alıyor makine, dahası ısıyı da alıyor. Bu icat sinema sektörünün patlamasından dünya siyasetinin şekillenmesine kadar uzanan bir dalga yaratıyor. Gerçekten teknolojiyle ilişkimizin tarihi beni benden alıyor.
“ASLA NOSTALJİK BİR İNSAN OLMADIM. 500 YIL ÖNCE YAŞAMAK ZORUNDA KALSAM, EMİNİM ÇOK MUTSUZ OLURDUM”
– Cep telefonundan radyoya, bilgisayardan tuvalet kağıdına kadar günlük hayatta kullandığımız pek çok şeyin icadından söz ediyorsunuz. Peki bu icatların günümüzde geldikleri noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şahsen çok memnunum. (Gülüyor.) Asla nostaljik bir insan olmadım. 500 yıl önce yaşamak zorunda kalsam, eminim çok mutsuz olurdum da. Tuvalet yok, yani bildiğimiz anlamda yok. Dondurma yok, en azından kral ya da krala çok yakın biri değilseniz… Gazlı içecekler bile yok. Bunlar bir yana ağrı kesiciler, antibiyotikler, aşılar yok. Elinizi kestiniz, enfeksiyon kaptınız diyelim. Sağlam bir bünyeniz yoksa geçmiş olsun. Enfeksiyon yüzünden birkaç hafta sonra bu dünyada değilsiniz. Bunlar çok kanıksadığımız için fark edemediğimiz, çok önemli imkânlar. Bence aslında bilim ve teknoloji sayesinde -elbette tüm bunlara ulaşabilen şanslı insanlar için- dünya çok daha yaşanabilir bir yer. Çoğu insanın yiyecek fazla fazla gıdası var, hasta olduklarında tedavi olma şansları var, köylerinden ya da kasabalarından çıkıp dünyayı keşfetme imkânları var. Evet, bunlara ulaşamayan milyonlarca insan da var. Ama bu bilimin ve teknolojinin değil, tamamen politikacıların ve politik sistemlerin kabahati.
– Fiziksel dezavantajlarımızın saymakla bitmeyeceğini söylüyorsunuz. Dezavantajlarımızdan hayata bağlanırken bu icatlar bizi nereden yakalıyor?
Bazı icatlara gerçekten muhtacız ve iyi ki varlar. Mesela tür olarak kürkümüz yok, vücudumuz suyu ve enerjiyi çok verimli depolayamıyor, ama tüm bunlara rağmen gerçekten yaşam alanımız olmayan çok soğuk ya da kurak ve çorak yerlerde yaşamak gibi tuhaf bir eğilimimiz var. İcatlar bu noktada devreye giriyor. Örneğin iğne… İğne dünyanın en basit gereci gibi görünüyor, ama dünyanın önemli bölümü buzlarla kaplıyken avladığımız hayvanların kürklerinden giysiler yapmamızı sağladığını düşününce iş değişiyor. İğne bu durumda bir hayatta kalma aracına bir ölüm-kalım meselesine dönüşüyor. Elbette her teknoloji zaruretten doğmuyor. Herkesin çok sık kullandığı bir laf var ya, “Gereksinimler icatların anasıdır,” diye. Hepsinin değil. Cebimizde 60-70 yıl öncesinde yaşayan bir bilim insanın hayal bile edemeyeceği türde gelişmiş bir bilgisayar taşımanızın hiçbir gerekliliği yok aslında. O bilgisayarın fotoğraf çekmesine ve onu dünyanın diğer ucundaki arkadaşınıza göndermesine de yok. Bazı icatlar çok çok çekici ve eğlenceli olmaları ve pazarlanma başarıları sayesinde bizi yakalıyor ve hayatımızın ortasına yerleşiyor. Bazılarına ise inanılmaz derecede muhtaç bir şekilde bağlıyız.
“TÜKETEN BİR TÜRE DÖNÜŞTÜĞÜMÜZ ÇOK AÇIK BİR GERÇEK, ANCAK KEŞFEDİLECEK YENİ ŞEYLERİN KALMADIĞINI DÜŞÜNMEK DOĞRU DEĞİL”
– Dünya tarihine yön veren ilk keskin / dönüm noktası sayılacak icat neydi?
Buna antropologlar ve biyologların verdiği en yaygın yanıt, ateşin kontrol altına alınması ve etkin bir şekilde kullanılması. İnsanlar ateşi diledikleri yerde diledikleri zaman yakmaya başladıklarından itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmamış. Daha kolay avlanabilmişler, avlarını ve diğer besinleri pişirip yiyeceklerinden daha çok enerji elde etmişler, soğuk iklimlere hayatta kalıp metalleri eritebilmişler. Sonrasında ateşin gücünden yararlanıp yıkıcı silahlar, çok güçlü makineler yapabilmişler. Ateş gelişimimizin her aşamasında medeniyete destek vermiş. Bence aşılar, antibiyotikler ve fajlar da diğer bir dönüm noktası. Bunlar olmasa şu an pek çoğumuz, yani milyarlarca insan dünyaya bile gelmemiş ya da ölmüş olacaktı.
– Günümüz dünyasının üreten yerine daha çok tüketen bir toplum olduğu algısı mevcut. Artık pek de keşfedecek, icat edilecek hiç görülmemiş bir şey kalmadı mı acaba? Zaten icat edilenler mi geliştiriliyor? Bu konudaki fikriniz nedir?
Tüketen bir türe dönüştüğümüz çok açık bir gerçek. Ancak keşfedilecek yeni şeylerin kalmadığını düşünmek doğru değil elbette. Yüz yıl önce yaşayan birine sorsak bize teknolojinin çok geliştiğini ve keşfedecek yeni bir şey kalmadığını söyleyebilirdi. Son yüzyılda keşfettiklerimizse bütün tarihimiz boyunca keşfettiklerimizden kat kat fazla. Başımıza bir iş açmazsak, yani tür olarak mevcut sosyal-ekonomik organizasyonlarımızla hayatta kalabilmeyi başarabilirsek ve ilerlemeye devam edebilirsek çok daha inanılmaz keşifler yapılacağına inanıyorum.
– Virüsten, savaşlardan, sevgisizlikten arınmış, daha huzurlu bir dünya için neyin icadına ihtiyacımız var sizce?
Daha düzgün işleyen bir yönetici tercih sistemi icat edilebilir. Dünyanın tamamında kimsenin aç, hasta ve sokakta kalmayacağı türden, uygulanabilir bir ekonomik sistem icat etmek fena olmaz.
– İcatları yazmaya devam edeceğiniz bir kitap daha gelecek mi?
Mesleğim yazı yazmak ve bilim anlatmayı seviyorum. Yazacak sağlık ve enerjim olduğu sürece elbette yazmak isterim…
Bunca zaman çok sayıda biyografi yazmış olsam da iş kendimden bahsetmeye gelince, yanakları al al olan küçük bir kız çocuğuyum. İçimdeki kırmızı balonu her gün gezintiye çıkarıp bulutlara gönderiyor, sonra bana geri dönmesini bekliyorum; aslında hepimiz gibi. Ben sadece o dönene dek yazıyorum… Daha ayakları yere basan cümleler kurmam gerekirse: Merhaba, ben Damla Karakuş. 1 Eylül 1990 doğumluyum. Mühendislik diplomamdan uçak yaptığımdan beri sadece yazıyor ve bazen de resim yapıyorum. Hayatta en çok hayvanları, ağaçları, çiçekleri ve bulutları seviyorum.