Bu yolda yürümemeliydim. Yeşil, gece çok ürkütücü oluyor. Bir de kırmızı lambalar gibi elmalar… Babam, yol boyunca elma ağaçları dikmişti. Onun öldüğü yıl, elma ağaçları küstü. Bir tek meyve vermediler. Verenler de sapır sapır döküldü. Bahçe kapısına yaklaşırken onun sesini duymaya başladım. “Geç kaldın” diye bağırıyorlardı ona evin balkonundan. Herkes balkondaydı; onun gelişini, bahçe kapısından avluya girişini görmek isteyen bütün aile üyeleri balkondan heyecanla elma ağaçlarının ardını görmeye çalışıyordu. Bu balkon sonradan eklenmişti eve. Birkaç ay uğraşılmıştı. Babamın ölümünün başkaları tarafından dilendiği günü ilk defa bu balkonda duydum. Senin gelişlerini gidişlerini hep buradan izledim. Annem ilk aşuresini bu balkonda pişirdi. Eve bereket yayılsın deyip deyip koydu nar tanelerini aşurenin içine. Sonra kocaman bir narı da gözlerimizin önünde yere atıp kırdı. Babam ilk defa o zaman ona gülümsedi. “Sen,” dedi anneme, “İyi ki varsın, seni canımdan çok seviyorum, evimizin bereketi sensin” dedi. Aynı lafları yıllar sonra tekrar ispirto ve ölüm kokularının içinde duydum. “Bitir acılarımı, götür beni oysa seni canımdan çok sevdim” dedi. Narların kırılıp ellerin öpüldüğü o balkonda yaşanacak an kalmamıştı, ağaçlar da küsmüştü derken ılık bir mayıs akşamı çıkageldi. Sesini duydum, hasretle sarıldım. “Geldi mi, geldi mi?” Meraklı balkon ahalisinin sesini duymamak imkânsızdı. “Geldi!” diye bağırdım.
Dün gece sen gelmeden önce annem elimi tutup yıllar sonra beni tekrar mutlu görmenin onu çok duygulandırdığını söyledi ve “Şimdi yine hep beraber yaşayacağız” deyip bana sarıldı. “Yarın sabah erken uyanıp senin için balkonda bir nar kıracağım, bu eve getirdiğin bereket her köşeye dağılsın!” dedi.
[su_quote]Islıklar, çığlıklar, bulduğun ya da aradığın ne? [/su_quote]
Seni o bahçe kapısında gördüm. Karanlıkta seçilen beyaz mavi kareli gömleğin… Ağzımın kulaklarıma varmaması için bir engel var mıydı? Sen gelmiştin. “Hoş geldin!” deyip sana sarılırken balkondakilere de “Geldi!” diye bağırıyordum. Seni izlemek ne güzeldi. Gözlerim, gömleğinin karelerinde büyüyordu. Bakamıyordum gözlerinin içine. Kötülükten uzak bakışları arzularken yaşlandığımı görememiştim ve şimdi yine buradaydım. Elini sıkıca tutup eve çıkan kısa karanlık yokuşu tırmanırken balkondan yolumuza bir şeyler düştü. Ayakuçlarıma gelen tanelerden annemin sabahı bekleyemediğini anladım. Başımı kaldırınca göz göze geldik. “Sabredemedim.” deyip kahkahayı attı. Kafamı sana çevirince korktuğunu gördüm, “Bu ne?” dedin. “Senin için bereket diliyor” dedim. Omzundan kavrayıp seni kendime çektim. “Burada,” fısıltıyla devam ederken “Yakında tren istasyonu mu var?” dedin. Buraya ilk defa geliyordun. Kasabayı bilmemen normaldi ama ben o anda gidebileceğim en uzak yerde yine yalnız yapayalnız kaldığımı hissettim bir an. Her şey birbirine karıştı zihnimde. Durup bekleyip ana dönerek “hayır” dedim. Sessizce ve biraz da korkarak “Anladım. Uzaktan tren sesleri duyuyorum bu sebeple merak ettim,” dedin. Gözlerinin içine baktım. Benzerliklerimiz derinlerde…
“Kapıyı açtılar, hadi çıkalım.” Islıklar, çığlıklar, bulduğun ya da aradığın ne? Bu evine aldığın, bitmeyen havai fişekli ıslıklar, kan kırmızı nar taneleri, merdiven de üzerine basıp ayak tabanlarını kıpkırmızı yapan bu nar taneleri, senin miydi? Yoksa bereket anlamı hiç olmayan bomboş bir kelime miydi zihninin ötelerinde bir imge arayan. Merdivenin otomatiği birden söndü, “Anne şunu açar mısınız?” Sessizce düğmeye basıldı. Arkamdan, “Sen de kimsin? Bu gömleği sana kim verdi?” diye bağırdı. Üzerimde mavi beyaz kareli gömlek, “Bu gömlek bilmiyorum… Ben bu gömlek… ” Merdivenin başından homurtular geliyordu, “Anne, bana yardım eder misiniz?” diye bağırmaya başladık. “O babamın gömleği, sende ne işi var? Çıkar çabuk!” diye devam edip üzerime yürüdü, “Anne, bu kim?” dememe kalmadan otomatik lamba tekrar kapandı… Bütün nar taneleri karanlığın içinde merdiven basamaklarında kırmızı kırmızı parlamaya başladılar…
Görsel: James Jean
Çok güzel ellerine sağlık ❤❤❤
Teşekkür ederim ?