çıkarılan insanlardan kafamızı çevirip öte yandakileri göremedik.
Beşir Fuad, bu anlamda en talihsiz ve en kenara itilmiş olanlardan. Onun hakkında fikir edinmek istediğinizde “Türk edebiyatının ilk pozitivisti” ve “kendi intiharını kaleme aldı” gibi anahtar kelimelerle karşılaşırsınız. Annesinden kalan delirme korkusu, düzensiz aile ve metres hayatı gibi sebeplerin yanında, onu intihara sürükleyen sebepler
arasında hep “materyalizm illeti” de dillendirilir. Materyalist, dolayısıyla ateist bir yazar olduğu için de ona acınır, ah vah edilir ve kurban yerine konulur.
edildi. Rodos’ta geçen üç yılın ardından İstanbul’a dönen Ahmet Mithat, eskiden Batı’dan edindiği bilimsel bilgileri Doğu’nun manevi algısıyla sentezlemeye çalışmasına rağmen çok da sıcak bakmadığı materyalizme karşı artol sert bir tavır takınmış, hatta cephe almıştır. Bunda, Abdülhamit rejimiyle arasını iyi tutma çabası ve sürgünden dili yanmış olmasının da katkısı var kuşkusuz ancak bir diğer sebep de Beşir Fuad’ın intiharıdır.
Yeniden Murat Gülsoy’un romanına geldiğimizde; oğul ve baba Fuat’lar arasında, Doğu ile Batı, madde ve ruh, birey ve toplum arasında olup biten çatışmaları, karmaşaları, usta bir kalemin izinde okuyabiliyoruz. Beşir Fuad’ın oğlu olan Fuat’ın Doğu ile Batı arasında kalmışlığı, bize aslında bir kahraman üzerinden, topyekün Türkiye’nin arada kalmışlığını anlatıyor. Ne yapsa, nereye göre yapsa yine de ait olamayışı, bocalaması, nereye gitse arkada bıraktıkları tarafından dışlanması, bu toprakların yüzlerce yıllık kaderi.
şu cümleleri, arada kalmışlığın sayısız güzel ifadesinden biri:
farkım vardı ki?”[2]
birlikte anlatılan toplumsal olaylar, buraya kadar bahsettiğim tüm bireysel hezeyanların ötesinde, Türkiye’nin aynı hatalar çemberini farklı dönemlerde ama aynı biçimlerde yaşadığını hissettiriyor okuyucuya. Hatta yer yer, hissettirmekten öteye geçip yüzüne vuruyor okuyanın. Daha kitabın ortalarında “Hiçbir şey değişmiyor bu topraklarda” dedirtiyor:
Öte yanda, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde’yi tarihi bir roman yapan unsurların kurguya yedirilişi gözden kaçmıyor. Bize Beşir Fuad ile oğul Fuat anlatılırken vaktiyle babasının Avrupa’ya kaçırdığı Prens Sabahattin’den Abdülhamit rejiimine, Sultan Murat’ın delirmesinden 1908 Messina depremine kadar dönemin siyasi figürlerini ve küresel olaylarını da sunuyor yazar. Ahmet Mithat Efendi’nin de bir yerde karşımıza çıkması kadar, kronolojik olarak yakalamamasına rağmen Tanpınar’ın “Hamdi Bey” olarak, kendi kaleminden çok sonraları çıkacak bir cümleyle ve en ünlü fotoğraflarından biriyle yer alması ise konuyu az çok bilen okur için sevimli bir göz kırpma olmuş:
okşayarak teskin eden bir sesle konuşuyordu. ‘Çok değerli bir filozoftu babanız. Ona çok haksızlık ettiler. Bir bilim mistiğiydi. Onu hiç anlamadılar. Vasiyetine bile saygı göstermediler.’ ”[5]
bakışı, sakin bir uçuşla bakan okur, romanın sonuna doğru aşağı düşmeye, hatta dibe doğru inmeye başlıyor ki “Gölgeler ve Hayaller Şehrinde”yi başarılı kılan birçok sebepten sadece biri bu.Derinlemesine bir incelemeyle romana yedirilmiş olan çok sayıda sanat eseri, siyasi olay ve sosyal gözlemler gibi metinlerarasılık unsurlarına rastlanabilir ancak bu çok daha akademik bir incelemenin konusu.
adaylarının, hem siyasi ve edebi tarih, hem de yazma yöntemleri açısından okunması gerektiğine inanıyorum bu kitabın.
Ahmet Mithat, “Ben Neyim-Hikmet-i Maddiyeye Müdafaa”, Çev.Özlem Fedai, Şûle
Yayınları, Temmuz 2009
Murat Gülsoy, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, Can Yayınları, İstanbul 2014, s.93
a.g.e., s.201
a.g.e., s.145
a.g.e., s.210
1987, Ankara.
Türk Dili ve Edebiyatı lisansı, Yeni Türk Edebiyatı yüksek lisansı…
KalemKahveKlavye’nin kurucusu.
Evli ve iki kedi babası…
Bazı kitaplar yazdı: Kadran Kadraj (2015), Kaosun Kalbi (2020), Yeraltı Kütüphanesi (2020), Gecenin Kıyısından Gelen Suratsız ve Yaşlı Kuzgun: Edgar Allan Poe (2020)