en sönük, en tercih edilmeyen masasına oturan bir avuç ‘öteki’; ötekileştirilmişliğin hafifliği ile en tercih edilmeyen,
adeta ‘ötekileştirilen’ masaya oturduklarından bihaber…
Kahvehane
sahibi, sanırsın o çöplüğün tek horozu. Kural koyucu, ahlak savunucu, namus
koruyucu… O ne derse o. Asar da, keser de. Ama aklı yok, akıl vereni çok…
Kahvehanenin
en güzel köşesini kendine hak bellemiş, o masaya oturanı düşman eylemiş eski
kuşak; gazetesi günlük, tek yıpranan sayfası at yarışı ya da bulmaca sayfası.
Bilendir o, büyüktür o… Akıl verir, almaz. Hak alır, hak vermez! O bir
varyemez!
Mahallenin
gençleri, sorsan delikanlılıkta hepsi birinci. Tek bir güzele bakar kandaki
deli. Erkektir ya kendisi; yapar, eder, asar keser; kadın zaten 1-0 geridedir,
açık saçıksa zaten kahpenin önde gidenidir…
Kahvehanenin
bahçesi, asma yapraklarının altında, gölgeye konuşlanmış birkaç haberci;
mahallenin havadisleri, pek yetkilidir kendileri…
Düzen mi?
Düzen; adı üstünde, düzmeye yönelik sistemin ta kendisi!
Kahvehaneye
gelmiş birkaç ‘çapulcu’; görsen tipleri, sanki hepsi gavur enciği!
Amaçları
bir iki çay içmek, gölgede muhabbet edip keyiflenmek… Ne kural koyucu, ne
namus koruyucu, ne de sahte delikanlı…
Kahvehaneye
girdiklerinden itibaren gözleri üstündedir kahvehanedekilerin. Sözüm ona;
birkaç çapulcudur gelen. Ahlaksızlık paçalardan akıyordur, namusu iki paralık,
serserinin önde gidenidirler kahvehane güruhu gözünde…
Çünkü;
onlar gibi düşünmüyor, onlar gibi giyinmiyor ve onlar gibi yaşamıyorlardır.
İşte bu yozlaşmış düzenlerini bozacak en büyük tehdittir onlar için. İlk intiba
da ÖTEKİ yapar bunları, son intiba da. Aslında ne ilki vardır, ne de sonu
olacaktır. “Bunlar babadan oğula nesil galiba!”
Birkaç Öteki, Çapulcu ısrarla kendilerini
göstermeye çalışır, sipariş vermek istiyordur. Ama kimse bunları görmüyordur.
Halbuki tüm gözler üstündedir…
Alt
tarafı müşteri olarak geldikleri kahvehanede iki-üç çay içip gideceklerdir. Haklarıdır!
Gençlerden
biri seslenir, “Merhaba”… Cevap gelmez. Bir daha seslenir,
“Merhaba”… Yine cevap gelmez.
Kimse
bakmaz, ilgilenmez. Sanki çok büyük bir işletmeymiş ve dünyaya çay dağıtıyormuş
gibi meşgul gözükmeye çalışır kahvehane sahibi. Kahvehanedeki sözüm ona
delikanlı gençler de bakışları ve aralarında fısır fısır konuşmaları ile baskı
altına almaya başlamıştır gençleri. Çünkü; kendileri gibi değildir o gelenler.
Tabiri caiz ise 2-3 “densiz”, “çapulcudur” gelenler…
En
sonunda bir genç daha fazla beklemeye dayanamaz, ayağa kalkar ve bu sefer
yüksek bir ses tonuyla, “Pardon! Bakar mısınız?” der.
İşte
bu yüksek ses tonu herkesi rahatsız eder. Oysa tavla-okey taşı, boş muhabbet,
gıybet, dedikodu, orantısız eleştiri seslerinden farklı; samimi, sıcak ama gür
bir “merhaba”dır. Lakin o güruh bundan rahatsız olmuştur bir kere.
Zaten görür görmez bilenmeye başlamışlardı, farklı bir şey beklenemezdi o
güruhtan… Kahvehane sahibi alır aklı o “bilge”den, emir verir
delikanlı grubuna inceden, egosunu tatmin eder yandaş kitlesinden!
Sözüm
ona mahalle delikanlılarından bir iki tanesi gelir çapulcuların yanına, gözdağı
verir gibi, “Bir şey mi var birader?” der. Sanki onlara düşmüş bunu
sorgulamak, ya da uygulamak…
Zaten
gerilen ortamı daha çok gerer ve nihayetinde kaçınılmaz sonun başlangıcı patlak
verir. İşler büyür ama yok bir delil. Yancılar kulaktan kulağa alır-verir
fikir. Onlar için haklı, kahvehane sahibidir. Sabahtan akşama oturup
pinekledileri için, hepsi göt yalamacanın derdindedir!
Birkaç
çay için değil;
Sadece karşı çıktıkları çirkin düzene direnen gençlerin çay molası vermek
isterken hakları olan çayı alamadıkları içindir.
Ve
mola bitti, affola.
Bu
çarpık düzen son bula!
Direnen
tüm kardeşlerime;
Sevgi
dolu selamım moral ola!
Direnin
gençler…
Direnin
ağabeyler…
Direnin
ablalar…
Direnin
teyzeler…
Direnin
amcalar…
Direnin
anneler…
Direnin
babalar…
Direnin!
Gün
ışığı yakındır bizler için!
Kahvehane
sahibine direnin, onun akıl aldığı
büyüğüne direnin, yandaşına direnin, yancısına direnin, kendini delikanlı sanan eli kanlı köpeklerine direnin!
Nasıl
yaşamamız gerektiğine, nasıl giyinmemiz gerektiğine, nasıl konuşmak
istediğimize, nasıl düşünmek istediğimize, nasıl sevmek istediğimize,
hayatımıza, hak ettiğimiz tüm değerlere el atan, kendine hak sayan ve kendini
padişah sanan bu kahvehane ağızlı çirkin adama direnin!